ilkin insan kendine kızar, suçu kendinde arar. dikkatsizliğinden ötürü bu musibetin başına geldiğini düşünür hatta ne kadar aptal olduğunu ilkokulda öğretmenden yediği dayağı, ilişkilerinde hep problemin kendinden kaynaklandığını, ev arkadaşının aylardır aldığı borcu vermediğini,kendisiyle yüzleşip gocunacağı ne zıkkım varsa hatırlar bu süreçte
sonra sakız, sakıza yapışan teraneler ve bunlarla mücadele yöntemleri hatıra düşer. izmaritten, çakıla, çalı çırpıdan çekirdek kabuğuna duyan gelmiştir, atılan her adımda ayakkabı ağırlaşmaktadır. bir çalıvasıtasıyla (izci misin aslanım şehrin göbeğinde bul çalıyı çırpıyı)sakızı sökmek için ayakkabının deşilir fakat ayakkabının altındaki tırtıklara dolmuş olan kısım ne olacaktır?
öfke topluma ve onun ahlaki değerlerine yönelir, zaten ülkemizin ayıbıdır bu. sokaklarımız pis, insanlar pis, çevreyi bok götürmektedir. kapkaççılar, hırsızlar, tecavüzcüler, anasını kesenler filan, toplum olarak kokan bir kitle sakızı neden yere atmasındır ?
bunca düşünceyle ulaşılan son aşama sakızı atan kişidir; mnakoduğumun orspu çocuğu senin sakız çiğneyen ağzını kulağını göz kapağını...
önce kendine kızarsın, sonra onu yere atana. ama suç ne sendedir ne de yere atanda. suç medeni olmayı batılılık sanıp direnen beyinlerdedir. böyle ilkel bir yaşam kaderimiz olamaz. zaman kaybetmeden herkese ulaşıp medeni bir hayat yaşamayı bütün yokluklara rağmen listemizin başına almalıyız.
sakızın her türlü alet edevatla çıkarılmaya çalışıldığı ama bilimum esnemesinden dolayı bi türlü başarılı olunamayan, hiç de oralı olmayan vurdumduymaz, adam sendeci sakızın ,o zaman diliminde mensup olduğu markası dışında her türlü düşünce kafamızın içinde homojen olarak peydahlanır...