bugün sehpayla olan konuşmamdan çıkarttığım ana fikre dayanarak söylüyorum ki sehpayı da hayattan soğutan eylemdir kendileri.
serçe parmak ve sehpa ikilisi evliliklerinin son ve en uzun evrelerini yaşamaktalar; bu şiddetli geçimsizlik bu kadar uzun sürmemeliydi.
hayattan nefret edilen anlardandır.
günlük aksatmadan 01-02 vardiyamın olduğu iş. arkadaşlarım uyuyor bende ışığı açmak istemiyorum artık sehpamı olur, kapı mı olur, bulaşık makinesi mi olur. şansımı sikeyim.
sinsidir o sehpa. evin ortasında durup, üzerinde bulunan vazo, çiçek vb. nesnelerle masum ve şirin görünür. buz dağının görünmeyen kısmı vardır bir de. sehpanın asıl görevi; ayak serçe parmağıyla olan husumetinden ötürü, insana tarifi güç acılar yaşatıp, intihara sürüklemektir. uykudan yeni uyandığınızda, yahut en neşeli bir anınızda gelir bulur o serçe parmağını. uykuyu açar, gündüzü gece eyler. bu hikayenin kötü karakteri sehpadır, masum ve şirin olan insandır.
durduğu yerde gayet umarsız, cool bir görüntü çizen çekirgenin, yanından geçerken aniden insanın üzerine zıplamasına da benzetirim ben bu durumu. şöyle mesela;
artık serçe parmağımın vucuduma fazlalık olduğunu düşünmeme sebeptir. 1,2,3,5,15 ulan insan hayatta kaç kere vurur lan şu parmağı kaç keree...
annemin de serçe parmağını sürekli vurarak sonunda kırdığını düşünürsek sanırım evrimsel süreçte serçe parmakdan kurtulmaya doğru gitmekte bir basamağım
şiddetine göre,adamı mahveden, eşek gibi anırıp, kurt gibi ulumasına sebep olan vukuat. sehpa ağır, atılan tekme siddetliyse parmak büyük ihtimalle kırılır. kış vakti bi de sizım sızım sızlar.
genellikle gece ışıkları kapatıp yatmaya giderken falan olur. böylece o geceniz kabusa dönüşür.
(bkz: umut sarıkaya tipi mutsuzluk)*
dün gece yaşadığım hadisedir aynı zamanda. serçe parmağı değil de sol ayak orta parmağım kırılmış. halbuki serçe parmağım ağrıyordu dün gece...
sadece o parmağıma minik, tatlı bir alçı yaptılar. bu gün yarın geçer...