kesinlikle milyonlarca dolara mâlolan vurdulu kırdılı hollywood yapımlarından daha çok çeker insanı *.
özellikle italyan sineması çekildiği coğrafya sebebiyle bi ayrıdır.
doğu avrupa filmleri genellikle çok eğlencelidir.
fransız sineması daha bi karamsardır *.
fransız sinemasının her filme erotik bir anlam yükleme gayretini hesaba almaz isek gayet sıkı bir sinema ekolüdür. özellikle ispanyol sineması avrupa sinemasının can damarıdır. fransız sineması ise sıradanlaşan ve hollywooda giderek daha fazla benzeyen bir sinema olarak yerini alacaktır sinema sahnesinde.
yeni şeyler deneyerek kendilerini geliştirmek isteyen yönetmenlerin cirit attığı, gerçekten bir konuyu ele alan, hikayesi olan ve bence en önemlisi de filmi oyuncular üzerinden yola çıkmadan -Hollywood sözüm sana- çeken kıta sinemasıdır.
Tabi kötüleri de yok mudur, kesinlikle vardır. öyle filmler için "yeni bir şey denemiş adam" demek en doğrusudur bence.
Bir de klişelerden uzak olması önemli bir özelliğidir kanaatimce. ( Hollywood sözüm yine sana)
izleyiciyi filmin içine alan ve her izleyicinin yaklaşık yarım saat sonra filmdeki karakterlerden biriyle kendini özdeşleştirdiği sinema türüdür. özellikle eski fransız filmleri bunlara örnektir. ülkemizde kıl kuyruk sinan çetin bu tarz filmler çekmeye çalışmıştır. en güzel örneklerini ise balans ve manevra'da teoman vermiştir, ama maalesef hollywood'a odaklı türk izleyicisi tarafından beğenilmemiştir.
türkiye'de gücünü, sevişmek için yer bulamayanlardan alan sinema. alırsınız sevgilinizi, yer olmadığı için sinemaya gidersiniz, her film dolu olduğundan, salonu boş olacak bir film bulursunuz, sevişirsiniz. bir süre sonra herşey tersine döner, film izlemeye başlarsınız sevgilinizle, o salonda olan herkes sizden önce bunu düşünmüş insanlarla doludur.
bu aralar ilgi duyduğum sinema.ama daha çok romanya-macaristan-norveç-danimarka-isveç-isviçre-belçika gibi ülkelerin filmlerini izlemek istiyorum.önerisi olan mesaj atarsa sevinirim.
daha sanatsal olduğu ve alt metin itibariyle daha sağlam temellere oturduğuna şüphe yok, ama bu kasvet, bu hayatın bıkkınlığı ve kötünün cezalandırılmadan bırakıldığı sonlar, insanları boş yere hüzne gark etmek neden? fazlasıyla bohem üstelik.
sinema, biraz da olmasını istediğimiz şeylerin kurgusal aksiyon iskeletinde karşımıza çıkması değil midir? o halde varolanı anlatmak ve yaşanılanı ya da yaşanılması olağan olanı neden bu kadar derin bir karanlık içinde anlatıyorsun bize be adam?
sonuç: günlerden pazarsa ve dışarıda yağmur varsa izleyin. kendinizi daha da kötü hissedin. hayatı sorgulayın. avrupa sineması bunun için var.
hollywood gibi bilindik sonlu iyinin kazandığı aşkın kazandığı, doğrunun intikam aldığı samandan karakterler göremeyeceksinizdir.