gösterip de vermeyen kız ile onun peşinden koşan abaza erkek ilşkisi gibidir. erkeğin hep bir umudu vardır. ama bu umut gerçekleşmeyecek bir hayalden ibarettir.
türkiye'nin kapısında 50 yıldır beklediği güzide birlik ile 2005'te başlayan ucu açık müzakerelerin devam etmesine rağmen ,sarkozy hırbosu ve merkel karısının bizi almayacaklarını defalarca dile getirmelerine rağmen ilişkiler monoton bir seyir izlemekte tabii ülkemiz de bu arada boş durmak yerine doğu ile ilişkilerini artırmakta ,başta rusya olmak üzere iran ve körfez ülkeleriyle işbirliklerini büyük bir hızla ilerletip antlaşmalar imzalanmakta,işte buna 'eksen kayması' diyorlar.
türkiye'den her seferinde yeni şeyler talep ettikleri, türkiye'nin sürekli pasif ve edilgen durumda olduğu kofti ilişkiler...bence bu konuda en dürüst sarkozy davranıyor..
türkiye nin ab ile ilişkisinin iyi olması diye bir durum yoktur.genelde ab kuyruk sallayıp kaçar.dogal olarak ab ile bir ilişki söz konusu degildir.ab ye girmeden aynı standartlara ulaşılmıyor mu sorusunu akla getirir.. bizi de aranıza alın, her seyi yaparız mantıgı nereye kadar sürücektir bilinmez ??
bir erkeğin bir kıza duyduğu platonik aşk gibidir, türkiye'nin avrupa birliğine karşı durumu. asla giremeyeceğini bilse bile bir umut ile bağlanır belki oda beni sever diye. *
uzun dönemde ve tedrici olarak ele alınması gereken konudur.
son dönemlerden başlayacak olursak;
kısa süre öncesine kadar özellikle komşularla sıfır sorun politikasının da dikkate alınmasını sağlayacak biçimde türkiye'nin önce suriye'de esad rejimine yakınlaşması, hamas konusunda başbakanın açıklamaları, iran için uygulanan uluslararası boykot kararına katılmaması ve benzer konulardan sonra türkiye'nin ab'de soğuduğuna dair bir çok söylem yayıldı.
aynı dönemlerde ab'nin kıbrıs konusuna yaklaşımı ve ab'nin büyük aktörlerinden gelen "imtiyazlı ortaklık" teklifleri de bu soğukluğun yaşanmasında etkili olmuştur.
ancak yönünü ortadoğuya çevirdiği söylenen türkiye'nin ortadoğu'da istenmemesine ve hoş karşılanmamasına rağmen arap baharı olarak adlandırılan hareketlerde avrupa ülkeleri ile beraber hareket ederek arap baharının yaşandığı ülkelerde demokratikleşme hareketlerini desteklemiş, hatta öncülük etmiştir. içerisinde bulunduğumuz dönem içerisinde de suriye'de esad rejimine karşı eylem ve söylemler geliştirmiştir. bu politik düzlemde yer almasını, mevcut ülkelerde meydana gelen hareketlerin geri döndürülemez çapta olması da etkili olmuştur denilebilir. bunların yanında füze kalkanı sistemi projesi konusunda da avrupa ülkelerinin isteklerine paralel bir uygulama gerçekleştirerek kalkanın kendi topraklarında kurulmasına izin vermiştir. yani önceleri ab'ye ters döndüğü gibi görünen imajının tekrar batı'ya dönük olduğunun sinyallerini vermiştir. her ne sebeple ve nasıl olsa da türkiye mevcut konjonktürde ab'nin gözünde değerli konumdadır ve türkiye bu ülkeler ile aynı kulvarda yer almıştır. ve ab diğer ortadoğu ülkelerine türkiye modelini önerirken de türkiye'nin kendileri için önemli olduğunu özellikle belirtirler. türkiye'yi avrupa nezdinde kıymetli kılan bir diğer etmen de abd'nin ırak'ta çekilmesinden sonra ortaya çıkacak iran gücüne karşı bir denge unsuru olarak bölgede bulunacak olmasıdır.
türkiye'yi ab ülkeleri gözünde değerli kılan bir diğer etken de rusya ve çin gibi küresel devletlerin kendi küresel politikalarına mualif olmalarıdır. zira bu iki ülkenin arap baharı hareketlerini desteklemediği ve suriye'de esad rejimini desteklediklerini biliyoruz.
sonuç olarak zaman zaman türk siyesetçiler tarafından ab'den kopma ihtimali içeren ifadeler kamuoyunda yer alsa da türkiye ve ab birbirine muhtaç iki kutuptur. avrupa ülkelerinin, arap baharından sonra meydana gelen gelişmeler ve özellikle bu ülkelerde yapılan seçimlerde islamcıların sandıklardan galip çıkmaya başlamaları bu ihtiyaçlarını daha da arttıracaktır. yani bu ülkelere sunulacak bir model ülke lazım... halihazırda yıllardır ab'ye tam üyelik hususunda politikalar üreten türkiye'nin de bu ihtiyaca karşılıksız kalmayacağını ise söylemeye bile gerek yok..
yani son 2 yılda sekteye uğramış gibi görünen türkiye-ab ilişkilerinin önümüzdeki dönemlerde tekrar canlanmasını beklemekteyiz efendim...
istiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
1960'lardan bugünlere gelen, birliğe üye olmadan gümrük birliği'ne katılmak dahil bir çok alanda ülkemize etkileri olan ilişkili bütünü aslında. bu süreçte bizim de ab'ye karşı bazı etkilerimiş olmuş tabi. süreci ve ilişkileri baştan sona anlatan bir yazı.
hep türkiye seçim dönemlerinden önce reisimize yamuk yaparlar. mağdur ederler. neyse ki halkımız hep sandıkta sayın mağdur reisimiz etrafında kenetlenmiş, avrupa'nın bu densizliğini cevapsız bırakmamıştır. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2285046/+
o seçim hollanda'ymış. bu seçim isveç. inanıyorum isveç de bu seçim geçtiği gibi türkiye konsolosluğu önünde kuran yakmanın (kuran bir tek türkiye'de kutsal kitap sanıyorlar herhalde), sağda solda tayyip pinyataları patlatmanın ne kadar yanlış bir davranış olduğunu anlayacaktır.