solcular değilde şu greenpeace ciler benden bir uzak dursun. o körpe beyinleri gelin para kazanıcaksınız diye kandıran gerizekalı kuruma sesleniyor ey emperyalistlerin köpeği senin o paralı nereye aktardığını artık cümle alem biliyor gdo ile savaşım neyi desteklediğini el altından bm nin avrupa birliğinin yardakçılığını yaptığını herkes biliyor. dolandırıcılıktan başka birşey değil yaptığınız. siz atom enerjisine hayır diyorsanız ben evet diyorum.
peki neden hiçbir sigorta şirketi nükleer tesislere sigorta yapmaz diye sorarlar adama.Dünyanın en tedbirli milleti japonlar bile kahır bela ediyorsa,bir bölümü haritadan siliniyorsa,nükleer gerçekten felakettir .
Türkiye büyük bir kaynak ayırıp ısparta iline dünyada sayılı olan zallisyum enerji üssü kuracak.fakat sol görüşlü oldugu bilinen kişiler bu dogaya zararlı zaalisyum üssüne karşıyız bu amerikanın bize bir oyunu diye protesto ediyorlar.
2006'da, jeotermal enerji konusundaki MIT(massachusetts institute of technology) raporuna göre, dünya'da kullanılabilir halde 13.000 zetajullük bir enerji bulunmaktadır.Bunun 2000 zetajullük kısmına ileri teknoloji ile çok kolay bir şekilde ulaşılabilinmektedir. Dünyadaki bütün ülkelerin bir yıllık toplam enerji tüketimleri ise, yarım (0,5) zetajul kadardır.
Bu da demek oluyor ki,
gezegenin 4000 yıllık enerjisi,
sadece bu kaynaktan elde edilebilir.
vaudeville for vendettanin uzun ve bilgilendirici yazisinda da bazi sorularin yanitlarini bulamamis eski moda solcudur.* sorularin bir kismini soylece aciklayabiliriz:
a) onceki entrylere bakildiginda bulunabilecek soz konusu yazida turkiyenin enerji ihtiyaci konusulurken, neden ruzgar enerjisinin dunyanin enerji ihtiyacini karsilama yuzdesi verilmistir de, turkiyenin enerji ihtiyacini karsilama yuzdesi verilmemistir? zira turkiyenin ruzgar enerjisi potansiyelinde cok buyuk bir potansiyeli oldugu (dunyada ilk beste) soyleniyor.
b) bir nukleer santralin yapimi, daha onceki orneklerden de anlasilacagi uzere en az 12-13 sene surmekte iken, ruzgar ve gunes enerjisi elde etmemizi saglayacak tesisler cok daha kisa zamanda yapilabilecekken, bugunun nukleer enerji teknolojisinin verimliligini yine bugunun ruzgaz enerjisi elde etme teknolojisinin verimliligiyle karsilastirmak ne derece dogrudur? burasi karisik olabilir aciklayayim: bugunun teknolojisini kullanarak hemen yarin yapimina baslanacak bir nukleer santral en erken 2020 yilinda enerji uretimine baslayacaksa, buna alternative olacak sekilde onerilen ve 2020 yilinda enerji uretimine baslamak uzere planlanan bir ruzgar enerjisi santralinin yapimina 2017 civarinda baslanabilir, zira ruzgar santralleri cok daha kisa surede uretime gecerler. peki ruzgar enerjisinin verimliligi her gecen gun hizla artmaktayken, bugunun nukleer enerji teknolojisinin 2017 yilinin ruzgar enerjisi teknolojisinden daha verimli oldugu iddia edilebilir mi?
c) bir onceki soruya aslinda vaudeville for vendetta yanit vermis, ama son derece garip bir sekilde. soyle ki, madem 1 kilo uranium 1 kilo komurden daha cok enerji uretiyor, oyleyse uranium daha verimlidir. tabii verimlilik kavramini nasil anladigini bilemiyoruz ama biz verimlilik derken, bir santralin kurulum-isletim-sokum masraflarinin o santralin omru boyunca uretecegi enerjiye oranina, kisacasi watt basina maliyetine (sadece isletim maliyeti degildir maliyet, dikkat!) bakiyoruz. bu durumda, nukleer santrallerin kurulum ve sokum maliyetleri yonunden, mesela ruzgar veya hidro-elektrik santrallerine gore onemli dezavantajlari var: omurleri cok kisa ve sokum maliyetleri cok yuksek. bahcesehir universitesinden bir iktisat profesorune bakilirsa, tum masraflar dahil edildiginde nukleer enerji alternatiflerinden daha pahaliya gelen bir enerji uretme yolu. ha bu ekstra masraflar zamaninda ongorulemedigi icin, nukleer ekonomik sanilarak yapilmis bol bol, ama bugun bunun boyle olmadigi anlasiliyor. su iki yazi onemli: http://www.radikal.com.tr...4114&tarih=11/01/2008 & http://ozgurgurbuz.blogsp...-nkleer-enerji-almal.html
d) nukleer santral sizmalariyla olen insan sayisinin diger santrallerin yol actigi olumlerle kiyaslandigi istatistik ise tam bir propaganda ornegi olarak derslerde gosterilecek nitelikte olmus. buraya kadar aslinda bilgilendigim bir yaziydi vaudeville for vendettanin yazisi ama burada e oha ama dedim. bir kere, nukleer kazalarda olen insan sayisi bu istatistikten ozenle cikarilmis. daha da onemlisi, bu istatistikler verilirken, her bir isletim sisteminin dunya uzerindeki toplam sayisi bu rakama oranlanmamis. ornegin dunyadaki komur santrallerinin sayisi nukleer santrallerden 30 kat fazlaysa, oysa komur santrallerindeki kazalarda olenler nukleer kazalarda olenlerden 15 kat fazlaysa, sizce hangi sistem daha guvenlidir?
e) en son, en basit, ama en anlamli soru isareti olarak, bir baska eski moda solcu olan alman yesiller partisi baskani j. fisherden bir soz alintilayacagim. fisher diyor ki, ne zaman dunyadaki herhangi bir sigorta sirketi, dunyanin her hangi bir yerindeki tek bir nukleer santrali sigortalamayi kabul eder, ben de o zaman nukleer santral yapmanin iyi bir fikir oldugunu kabul ederim. sahi, nukleer santral teknolojisi bu kadar guvenliyse, sigorta sirketleri sifir risk iceren bu sigorta islemini yapip milyonlarca dolar kazanmayi neden kabul etmiyor, sizce bu sirketlerin ceolari dunyanin en saglam uzmanlarina paralar dokup onlarin goruslerini almak yerine, yalnizca 'eski moda' onyargilariyla mi reddediyorlar bu sigortalama taleplerini? hakikaten inaniyor musunuz buna?
üretilen icatlar , fikirler düşünceler mükemmel olabilir belki de ütopik derecede mükemmel. ama insan faktörü hertürlü riski beraberinde getiriyor. bu yüzden greenpeace i bir nevi destekliyorum. nükleer enerjinin birçok soruna cevap vereceğini ve hatta kıt kaynakların korunumuna katkıda bulunacağını da biliyorum. ama riski düşündürüyor , endişenlendiriyor beni.
ve başlığa da dönersek bu insanların solcularla ne alıp veremedikleri var anlamadım. kendilerini sağ olarak mı görüyorlar gerçekten merak ediyorum. muhafazakar olduklarında mı liberal olduklarından mı?
herneyse, eger nükleer enerji kullanılacaksa her zaman çok büyük bir risk olduğunun bilincince olmak gerekiyor. ve nereye kurulacağı da bir sorun teşkil edilecektir. hiç bir vatandaş kendi toprağının üzerinde yada yakınında istemez. bunun da halledilmesi gerekiyor.
Komünist manifesto'da da belirtildiği üzere burjuvazi özel mülkiyetinin meta üretim anarşisine kolaylık sağlamak amacıyla kullandığı makineler sömürülen prolterya'nın savaşması gereken üretim araçları değil aksine bu makineleri onların elinden alıp onları kamulaştıracakları bir sınıf savaşımıdır. Ancak şurası çok açıktır ki kapitalizm bilimsel ilerlemelerin ve ilerici iktisadi ilişkilerin karşısında duran gerici bir konuma tarihsel olarak sürüklenmiştir. Bir kapitalist için makine artı-değer yaratan bir kar makinesi iken(amaç) , bir proleteryanın elinde makine emeğin daha verimli ve bilimsel harcanmasının sadece bir aracıdır. Aynı şekilde atom enerjisi de savaşlardan ve sömüreden beslenen kapitalist burjuvazinin elinde artı değer elde etmek ve azami kar sağlamak adına kullanılan bir meta haline gelmiştir. Kısaca bir kapitalistin çernobil'de patlayan reaktörden kazancı vardır. Oysa sosyalizm bilimi toplumsal ilerlemenin en devingen gücü saymalı ve bilimsel , teknik ilerlemeden korkmamalıdır. Aksi taktirde feoadiletenin o komik karakteri don kişot gibi yeldeğirmenlerine savaş açmış görüntüsü vermekten öteye geçemez.
bu ülkede işlerin nasıl yürüdüğünü bilen solculardır. radyosyunlu çayları milletine kakalayan zihniyete şahit olmuş solculardır, bu ülkede bir işin ve bir kurumun başına yetkin olanın değil, adamı olanın geldiğini bilen solculardır. hızlı tren diye millete yutturulmaya çalışılan faciaları ve o faciada ölenleri hala unutmayan solculardır.
sadece teknolojik gelişmeye tapmayan, doğayı zarar verebilecek tekonoloiye karşı çıkan solcudur.
öyle ki, bu anlamda en berbat deneyim kendisine sosyalist diyen ülkeden gelmişti. (bkz: çernobil faciası)
Ayrıca bu solcuları eleştiren atomcu kişilere, radyasyon bulaşmış demli bir bardak çay içmelerini ve karşımıza geçip "bakın içiyorum, ama bir şey olmuyor" demelerini acilen rica ediyorum.
birçoğu, öncelikle yerli ve dönüştürülebilir kaynakların kullanılması gerektiğini savunanlardır.
nükleer enerji kullanımına karşı olmayan biri olarak, türkiye'nin enerjide izlemesi gereken temel nokta, yerli teknoloji ve dışa bağımlılığın minimum olacağı bir enerji sistemi olmasıdır.
her seferinde çevre konusu ile nükleer enerjiye karşı çıkılır, yeni teknoloji ile nükleer enerji dünyanın en temiz enerjilerindendir, bir hidroelektrik santral, baraj gölü çevresinde yarattığı erezyonla nükleer santralden daha fazla zarar vermektedir aslında. kullanım ömrü de nükleer enerjiden daha azdır.
asıl değinmek istediğimiz nokta ise, nükleer santralin yerli teknoloji ile imal edilmesi.
akp hükümeti, nükleer enerji ile enerji problemini çözmek istemektedir buraya kadar her şey güzel, fakat yasanın alelacele hazırlanması, yerli teknolojinin by-pass edilmesi üstelik bunu yaparken insanların gözünün içine baka baka "yerli teknoloji kullanılacak" yalanının söylenmesidir.
akp hükümeti ile birlikte her alanda olduğu gibi, enerji alanında da dışa bağımlı olmamız kaçınılmaz bir hal almıştır. yerli kaynaklar bakımından baktığımızda, termik santraller her ne kadar doğayı katlediyor imajında olsa da, bu 3. dünya ülkesi olan ülkemizde böyledir. çünkü, termik santrallerimiz bırakın yeni teknolojiyi veya santralkler,n yenilenmesini, durmadan arızalanmakta ve arıza doğru düzgün giderilememektedir.
vaudeville for vendetta'nın nükleer kullanımlarla alakalı verilerine eklemede bulunmak isterim, bugün yunanistan elektrik enerjisinin %60'ını kendi çıkardığı kömürü kullandığı termik santrallerden elde etmektedir, almanya linyitte dünyanın 1 numarası olmasının da etkisi ile ürettiği elektriğin %52'sini kendi ürettiği kömürü kullandığı termik santrallerden üretmektedir. almanya'yı göz önünde bulundurursak, %52 kömür, %30 nükleer enerji yani %18'lik dilim dışınad kalan bölüm doğa karşıtı teknoloji ile üretiliyor! iş bu kadar basit değil tabiki, uranyum ve kömür kullanılan santraller, devamlı yeni teknolojiye uygun hale getrilmekte, özellikle termik santrallerde çok sağlam filtreleme sistemleri kullanılmaktadır. yine elektiriğin, avustralya %77, polonya %94, çek cumhuriyeti %62'sini kömürden elde etmekte. hani diyenler çıkacaktır, bunlar 3. dünya ülkesi, ancak bu ülkeler -avustralya hariç- ab üyesi belirtirim. biz ise, linyit rezervinde dünyada 7. sırada olduğumuz halde ürettiğimiz elektiriğin %23'ünü termik santrallerle üretiyoruz hem de bu santrallerimizin bakımını yapmayarak!
peki biz elektiriğimizi nereden üretiyoruz? elektirğimizin büyük kısmını, sahip olmadığımız bir kaynaktan doğalgazdan üretiyoruz oranı %45! dışa bağımlılık böyle bir şey işte, 2 gün önce iran'ın bize verdiği doğalgazın %75'ini kestiğini hatırlatmak isterim ki, durumun vehametini anlayın. iran neden kesti? türkmenistan iran'a verdiği doğalgazı azalttığı için. türkmenistan ile iran arasındaki problemden, biz etkileniyoruz yani dışın da dışına bağımlıyız.
örneğin, oymapınar hidroelektrik santrali, seydişehir alüminyum fabrikası'na bonus olarak verilip, 1 kw/s bile antalya'ya verilmeyince enerji bakanı "antalya'da elektirik açığımız var" söylemini zikrederek, antalya'ya doğalgaz çevrim santrali yapacaklarını açıkladı. ancak, botaş da, "antalya'ya döşediğimiz borular elektrik santrali için yetersiz" bilgisini verince, yeni boru hattı döşeme çalışmaları başladı. ne kadar plansız programsız hareket edildiğini görün istedim. paralarımız nasıl iç ediliyor, taşeron firmalar nasıl para kazanıyor görün istedim. neyse konumuz bu değil.
türkiye'de doğalgaz çevrim santrali sayısı devamlı artıyor dolayısı ile dışa bağımlılığımız da aynı oranda artıyor. şimdi de, nükleer teknoloji aceleye getirilerek, büyük ihtimalle bir alman-fransız konsorsiyumuna ihale verilecek. dışa bağımlılık daha da arttırılacak.
tabi, nükleer santral inşa ederken, nelerden vazgeçeceğimizi de bilmek gerekir. ne kadar dönüm araziyi yok sayacağız, yok sayacağımız arazinin veya doğanın üzerine bu santralin bize getirisi nedir, kantara vurduğumuzda getirisi ağır basacak mı? yerli teknoloji olacak mı? bunlardır önemli olan.
diğer taraftan rüzgar enerjisi de, yangından mal kaçırırcasına bir yaklaşımj içerisinde kısa sürede her şey sonlandırılmaya çalışılıyor. örneğin hüsnü özyeğin, 1.1 milyar dolarlık bir yatırıma hazırlanırken, ihale süreci, şartları ve ihalenin sonlandırılması için 1 ay gibi komik bir süre yaratılmaya çalışılıyor. enerjide dışa bağımlı olmamız için sanki birileri ekstradan çaba sarf ediyor.
sonuç olarak, nükleer santral türkiye için gereklidir ancak, bugüne kadar sağlam hazırlanmamasının günahını aceleye getirerek hizmet ediyoruz görünmek kesinlikle bu ülke için bir ihanettir. iletişim, finans, ağır sanayi ve enerji sektörü dışa bağımlı olup "paranın dini imanı olmaz" diyenin, kanından şüphe ederim.
türkiye'nin ilk yapacağı iş, mevcut termik santrallerini modernize etmek ve dünya rezervinde 7. sırada olduğu linyitini optimum şekilde kullanmalıdır. rüzgar enerjisine ve güneş enerjisine de yatırımını yapıp, nükleer tekonolojide de yerli teknoloji kullanmalıdır. ancak, burada söylediğimiz gibi öncelik nükleer enerjinin olmamalıdır. nükleer enerji sağlam bir planlama ile haraket edilerek yapılmalıdır. öncelik ise termik santraller olmalıdır, enerji üretimindeki oranı %23 değil, %50 civarında olmalıdır. başta doğalgaz olmak üzere, dışa bağımlı enerjiyi minimumda tutmak gerekmektedir.
(bkz: atom enerjisi karsiti eski moda solcular/@vaudeville for vendetta)'da bahsedildiği üzere, nükleer enerji öcü değildir, hele ki, denizlerimizin kirliliğine laf etmeyen, su kaynaklarını bilinçsiz tüketen, çöpünü çöp kutusuna değil sokağa atan, çöplerin geri dönüştürülebilir kısımlarını umursamayan milletimizde, nükleer enerji için tu kaka denmesi tuhaftır.
önemli olan, en yeni teknoloji ve yerli teknoloji ile bir şeyler yapmak, enerjide dışa bağımlı olmayı engellemektir. çernobil örneğini temcit pilavı gibi öne sürmeye gerek yoktur, üst paragrafların birinde bahsettiğim üzere, bugün hidroelektrik santraller, nükleer satrallerden daha fazla zarar vermektedir doğaya.
aralarında aslında atom enerjisi karşıtı olmayıp da bu enerjinin temin edilmesini sağlayacak yapının yapılacağı yere karşı olanları da mevcuttur. onlar da eski moda yeni moda olarak ayrılmamalı sadece cevreci diye belirtilmelidirler.
neyse, geçelim bir başka soru-cevaba.. nükleer enerji risklidir, güvenlik-atık sorunu vardır, pahalıdır, alternatifleri vardır. naha buna da cevap verdiydik, onu da okuyalım;
Greenpeace'in bilinçli dezenformasyonunu açığa çıkardıktan sonra, gelelim, mantıksız çözümlerine. insan, enerji olmadan yaşayamaz, bu bir gerçek. Peki, bunun alternatifleri nelerdir? Sayalım;
-Hidroelektrik Santraller
-Termik Santraller
-Doğalgaz Elektrik Santrali
-Nükleer Enerji Santrali
-Rüzgar
-Hidrojen-Yakıt Pili Teknolojisi
-Güneş
-Ve ufak çaplı enerji üreteçleri(örneğin Hindistan'ın tren raylarındaki sürtünmeden açığa çıkan ısıyı enerjiye dönüştürmesi gibi)
Yazımızda hemen hemen bütün enerji kaynaklarına değineceğiz. Fakat öncelikle Greenpeace'in dünya enerji ihtiyacını karşılamamız yönündeki çözüm önerisinin, yani rüzgar ile dünya enerji ihtiyacının maksimum %12, güneş enerjisi ile maksimum %25'i karşılanabileceğine tekabül ettiğini belirtmeliyiz ki, bu aynı bildiride, kendi ifadelerinde de bulunmaktadır. Peki gerisini nasıl karşılayacağız Allah aşkına? Yeni bir enerji üretim sistemi mi geliştireceksiniz?
Evet artık nükleer enerji santrali hakkında ayrıntılı bilgi ve Greenpeace eleştirilerimize geçebiliriz;
Bilinçlenme adına, enerji ve kaynaklar noktasında çok önemli bilgi eksikliğimiz ve önyargılarımız bulunuyor. Aşağıda yazacaklarımız ile idealize değil, birebir reel politik ve onun ürünlerini göreceğiz..
Öncelikle, nükleer enerji santralinde işletim için yalnızca uranyum değil, toryum da kullanılabilir ve işlenmemiş toryum bırakın Türkiye'yi, dünyada dahi çok önemli miktar arz eder. Enerjiyi üretecek kaynakların (uranyum,plütonyum,toryum) ise tabiri caizse kıyamet kopana kadar bitme ihtimali yok. Bununla birlikte bahsedilen uranyum235'e alternatif olarak, kararlı toryum atom çekirdeği nötronlar ile kararsız hale getirilir, ham uranyuma ihtiyaç kalmaz. Nükleer santrale ileriki yıllarda enerji üretimine alternatif üretilemediği zaman -tükenmeyen kaynaklar olmasına rağmen, rüzgar yahut güneş gibi- bugün olmazsa yarın mecburiyetten geçilecek, şimdiden geçilmezse dışarıya bağımlılık katlanarak artacaktır.
En çok çekinilen faktörlerden biri sızma riskidir. Oysa belirttiğimiz üzere reaktöre uçak düşse dahi sızma yapmamaktadır..Çok masraflı olduğu doğru olmakla beraber,masrafın çok ama çok yüksek bölümü güvenliğe ayrılmaktadır..Hidroelektrik santralleri de bedava üretmediğimize göre..Bunun da ötesinde birazdan incelemeye alacağımız farklı işletim sistemleri ile artık nükleer santral sızmalarından korkmayacaksınız, yeni korkular vereceğim sizlere, öyle ki ihtimali sıfıra çok yakın olan sızmalar ve nükleer atıklar dahi sempatik gelecek..
Diğer enerji kaynaklarına yönelmek arzusuna dair bir kaç kelam edelim. Nükleer enerji santrali masraflı ya;
1kg. kömürden 3KW, 1kg.petrolden 4,5KW, 1 kilogram uranyumdan 50.000KW enerji üretilebiliyor. Yani nükleer enerji santralinden aynı miktarda malzeme ile edineceğin enerjiyi, bir başka santralle edinmeye kalkışacaksanız, yüzlerce, hatta binlerce santral dikmeniz gerekecektir ki, hangisi daha masraflıdır, sorarım merak içinde. Türkiye'nin başlıca kurtuluş yollarından olan nükleer santrale enerji bağlamında muadili bir üreteç alternatifi sunulmasını bekleriz, fakat lütfen akla yatıkın olsun.
Alternatif olarak sunup sunulabilecek öğeler maksimum; su, kömür ve doğalgaz ile yetersiz rüzgar-güneş enerjileri olacaktır. Bakınız bilimsel bir araştırmanın sonucu bize ne söylüyor;
Nükleer santral sızmaları ile ölen -bakınız hastalanmaktan bahsetmiyorum, ölüm- insan sayısı ile diğer işletim sistemleri kıyaslanmış;
Nükleer santral : Senede 8
Doğal gaz : Senede 85
Termik santral yani kömür : Senede 342
Hidroelektrik yani su: Senede 885
Nükleer enerjiden kaçarken, acaba nasıl bir oyuna kurban gittiğimizin farkında mıyız? Emperyalist bir devlet, kendi üretimini nükleer enerjiden sağlarken, çevreye verdiği zarar tartışılmaz bulunan petrol pazarını da eline geçirerek, bu yönde bir dayatmada bulunması ve bu; milli kaynaklara yönelmemizde nasıl bir engel teşkil ediyor dersiniz? Bunu yaparken de defaatle belirttiğimiz üzere, mütemadiyen desteklenen Greenpeace, Nükleer'e Hayır, vs. gibi örgüt ve oluşumlar aracılığı ile nükleer enerjinin ne kadar zararlı ve riskli olduğu masalını anlatırken, aynı anda bu örgütlerin karşı çıktıkları fosil yakıtlara alternatif oluşturacak yegane teknolojiyi böylesi ucuz yöntemlerle bertaraf ediyorlar dersiniz? Aynı örgütler ,mütemadiyen küresel ısınmaya karşı çıkmalarına rağmen, bu ısınmaya sıfır noktasında katkısı olan, yani katkısı olmayan bu işletim sisteminin bu özelliğinden ne şekilde söz ediyorlar, öğrenmek için yanıp tutuşuyorum..
Gelelim en çok korkulan atıklar meselesine; Teknik ayrıntıya girip insanları sıkmayalım, fakat bunun çözülmüş bir problem olduğunu belirtelim. Ortaya çıkan atık madde -ki bu işlenmiş maddenin en fazla %3üdür-geniş havuzlarda bekletilerek radyasyondan arındırılır ve silikonla eritilerek "camsılaştırılır.."..Hani yedikten sonra sokağa attığın gofret ambalajı var ya, onun verdiği zarar ve zehirliliğin milyonda biri dahi etmiyor..
Doğa her şeyden,herkesten bir zarar görecektir..Bu kaçınılmaz bir olgudur..Fakat bir gerçekliğe karşı çıkarken, alternatifinin daha zararlı olduğu gerçeğini gözardı ediyorsanız, bunda samimiyet aranmaz. Olsa olsa büyük enerji/kaynak plan ve oyununun parçası olmakla açıklanabilir..
Tekrar tekrar belirtelim,ülkemizin üretim adına çok alternatifli olması (ki şüphelidir) bazı gerçekleri değiştirmiyor. Eğer temiz bir enerji kaynağından bahsedilecekse,bu nükleer enerjidir, başkası değil..
Hidroelektrik santraller kuruldukları bölgelerde -ki bunun için tahmin ettiğinizden çok geniş alanlar gasp edilmektedir- doğal hayatı öldürür, kalıcı zararlara sebebiyet verirler. Termik santraller, petrol ürünü yakıtlar ve doğalgazdan ise bahsetmeme dahi gerek olmadığını düşünüyorum. Bu işletim sistemlerinden ölen, kanser olan insanlardan bahsedin. Küresel ısınmaya neden olmazken, petrolün, doğalgazın etkisinden bahsedin. Nasıl enerji üreteceğimizden bahsedin. Bu ülke nasıl kurtulur bundan bahsedin. Bu ülke nasıl enerji satar bundan bahsedin. Bu devlet, ekonomik bağımsızlığına nasıl kavuşur bundan bahsedin. Ekonomik bağımsızlığına kavuşması ile onurlu dış politikaya nasıl meyleder, bundan bahsedin. Bölgesel güç olmasının farkına nasıl varır, bundan bahsedin. Karşı çıktıklarınız aslında nasıl da çaremizdir, bundan bahsedin. Sosyal düzen, adalet sistemi nasıl işler, bundan bahsedin.
ve son olarak en önemlisi; nasıl akılcı antiemperyalist olunur bundan bahsedin. ahmak olmayan solcu aranıyor fittuuu(ıslık).
Argümanlarımızı sıraladıktan sonra belirtebiliriz;
Nükleer Santrallerin kapatılmasının yahut yeni inşaalara geçilmemesinin sebebi; bu işletim sisteminin doğaya verdiği zarar değil,
1-Halkın mesele üzerine önyargılı olması(Çernobil sonrası ağırlıklı olmak suretiyle)
2-Nükleer Santral ünitelerinin ömrünü doldurması yahut teknolojik bağlamda geri kalması
3-ihtiyaç olmaması
4-Diğer kaynaklara öncelik verilmesidir..
Bakınız bazı istatistiki bilgiler vereyim;
Avrupa'nın enerji sağlanımının %42'sini nükleer enerji santralleri karşılamaktadır. Projeler rafa kaldırılmamış,aksine tam gaz devam edilmektedir. Kapatılma sebeplerini yukarıda açıkladık.
Dünyada senede 2300 milyar kilowatt saat enerji, nükleer santrallerden karşılanmaktadır, bu miktar hiç az değildir ve dikkate alınmalıdır..
Şimdi ülkelerin ürettiği enerjilerin yüzde kaçının nükleer reaktörlerden karşılandığına dair istatistiklerimize geçelim:
Tayvan'da 5 adet, Çin'de 4 adet, Litvanya'da, italya'da, Bulgaristan'da,Endonezya'da, Kazakistan'da bir adet daha vs.. bir çok ülkede nükleer enerji santralleri kurulmaktadır..
Bahsettiğimiz odaklarca bu manada desteklenen Greenpeace'in bu açılımları ve sistemli propagandası sonucunda zihinlere yanlış çağrışımları getirmektedir. Israrla belirtelim; Batı ve Doğu nükleer enerjiden vazgeçmiş değildir. Ünitelerin kapatılma sebepleri yukarıda ayrıntılıca incelenmiştir. Doğaya vereceği zarar ile kesinlikle ilintili değildir. Greenpeace gibi bir örgütün iyi işler yapmış olsa da bir oyuna alet edilmesini bırakın, bunun tamamen sistemli bir komplo olduğu aşikardır. Ülkelerini metro ağıyla, tren raylarıyla genişletirken bize otoyol gibi kapitalizme mütemadiyen hizmet eden bir yapıyı reva gören emperyalistlerin benzer nitelikteki bu oyununa, özellikle sol kesimin gelmesini üzüntüyle karşılıyorum..
Ve reaktörlerin güvenliği ile bilinmesi gereken bir şey daha;
Reaktörler 1996 öncesine dayanmak suretiyle güvenlik sistemleri her ihtimal göz önünde bulundurularak oluşturulur..Hatta inanmak güç olsa da, reaktöre uçak düşmesi ihtimali bile göz önünde bulundurulur ki çıkaracağımız sonuç, doğru ve eksiksiz teknolojinin uygulandığı bir santrale uçak düşse dahi doğaya en ufak zarar vermeyecek olmasıdır..
Gelelim Türkiye'nin nükleer enerji programına;
AKP hükümeti bu meseleyi de eline yüzüne bulaştırmış ve siyasi hesaplarına dahil etmekle beraber,cahilce ve yine dışa bağımlı olacağımız projeler geliştirmektedirler..
yakın tarih itibariyle, nükleer enerji santrali yapımını gündeme getirirken, düştükleri hayati hataları inceleyim..
Öncelikli olarak AKP,nükleer enerjiyi kısa vadeli bir enerji getirimi olarak algılamakta ve sunmaktadır..Oysa ki bir nükleer enerji santralinin yapımı belirttiğimiz üzere 10-12 seneyi bulur, işletim ve üretimi de yine uzun süreçler alır..
Bir hataya da kaynaklar hususunda düşülmektedir..Bugün 1,5 senelik ihiyacımızı karşılayacak rezervlerimiz bulunsa da kaynaklar millileştirilememiş ve yabancı şirketlere peşkeş çekilecektir ki ihalenin verileceği şirketler de bellidir. Çünkü, yüksek gelir sağlayacak uranyum rezervlerini işletecek Türk şirketi bulunmamakta ve acele edilmesi sebebiyle devlet de bu işletimi sağlayamayacaktır. Birazdan ekleyeceğimiz hatadaki açıklama da meseleye cevap olacaktır;
Bahsettiğimiz hata şudur; Nükleer Enerji Santrali yapımında şu anda yerli teknolojimiz bulunmamaktadır. Fakat Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,birkaç yıl içerisinde yerli teknolojiyi geliştirmek üzere olduklarını,daha doğrusu bu teknolojinin %80'inin yerli olacağını açıklamıştır. Seçimlerde göz boyama metası olarak kullandıkları nükleer enerjide bu denli acele edilmesiyle teknolojide de dışa bağımlı olmamız sağlanacaktır. Bununla birlikte ve izleyeceğimiz yolda yine devletin sağlayacağı uranyum rezervlerinin işletimi de millileştirilecektir. Hepsinin ötesinde bunlara rağmen, TBMM'deki konuşmasında Enerji Bakanı'nın teknolojinin yerli olduğunu iddia etmesi cehaletin ve kandırılmamızın resmini ortaya koyuyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, teknolojinin henüz yerli olmadığını ve süre alacağını açıklaması yeterli bir cevap olmuş ve AKP'nin seçim propagandasının çirkin yüzünü gözler önüne sermiştir. Yine belirtelim; AKP'nin işbu politikaları çıkış yolu olarak gördüğümüz nükleer enerji kozunu da elimizden alacak, bizi bu hususta da dışa bağımlı kılacaktır.
Tekrar ve tekrar;
Nükleer Enerji hususunda gerçekleştireceğimiz devrimlere karşı çıkarak,kirli bir paylaşım oyununa gelmeyelim..Nükleer Enerji,Türkiye'ye çok şey kazandıracaktır..
nokta. yukarıdaki yazı, genel olarak nükleer enerjinin dünyada vazgeçilmekte olduğuna dair argümanlara cevap niteliği taşıyor. yalnız tee ne zaman yazdığım yazıdaki üslubuma baktım da, hulki cevizoğlu'nu aratmamışız a.k, bikaç yerde aynı şeyleri tekrarlamışım galman gusura gayri, faydalı yazıdır lakin.
ah be abicim, türk solundan işte bu zihniyet sebeptir ki bir bok olmuyor ya. içim yanıyor şerefsizim. solculuğu eş cinselleri savunmaya, fanatizm boyutunda çevreciliğe, ne bileyim insandan öte hayvan sevgisine ya da etnik uyanışlara indirgediniz ya, alenen söylüyorum; ahmaksınız. ülke çıkarları hangi doğrultudadır bilmiyor, emperyalizmin dümen suyunda antiemperyalistçilik oynuyorsunuz. daha evvel internette yayınlanmış bir yazım vardı meseleyle alakalı, iznim olmaksızın kullanıldıysa hakkım haram olsun, bi kaynak gösterin şerefsizler. neyse, kesip biçerek buraya yazayım, yukarıda somut birer argüman taşıdığına inanan tırt solcu kardeşlerimize de bir yerde cevap niteliği taşısın, haydin davulcu vur davula teeeey;
--alıntı greenpeace.org/turkey--
Nükleer endüstri aksini iddia etmeye devam etse de gelişmiş ülkeler nükleer enerjiye açıkça 'hayır' demiştir:
* Avusturya'nın tek reaktörü Zwentendorf (Siemens) 1978'de (Amerika'daki TMI ve eski Sovyetler Birliği'ndeki Çernobil kazalarından da önce) hiç işletilmeden kapatıldı.
* italya, Çernobil faciasından sonra tüm reaktörlerini 1987'deki ulusal bir referandumla kapattı.
* ispanya'da da şu ana kadar 3 reaktör kapatıldı.
* isveç ve Almanya nükleer enerjiden vazgeçme kararı aldılar ve her iki ülke de birer nükleer santralini kapatarak (isveç Barsabeck, 1999; Almanya Stade, 2003) bu kararı hayata geçirmeye başladı.
* ABD ve Kanada, 1978'den bu yana yeni sipariş vermedi.
* Avustralya, Küba, Meksika, Portekiz, Yunanistan, iskoçya, Hollanda, isviçre, Norveç, Endenozya, Vietnam, Tayland ve daha pekçok ülke nükleer planlarını terk etti.
--alıntı green peace.org/turkey--
yukarıdaki yazıya ve başlıktaki benzeri entrylere cevabımız olsun gayri;
Sunulan bu tür argümanlar dahilinde dünyanın nükleer enerjiden vazgeçtiği yönünde bir görüşe sahip olmak normaldir, fakat kazın ayağının öyle olmadığını aşağıda anlatacaklarımdan sonra anlayacaksınız..Bazıları yanlış olan verilen bilgilerin,bir kısmı doğru olmasına rağmen sebepleri bilinmeden böyle bir yargıya varılması yanlış olacaktır..O halde yazmaya başlayalım;
Öncelikle bilinmesi gerekenler şunlardır;
Nükleer Santrallerin takriben 30-35 senelik belli ömürleri vardır. Ve kullanım süresi dolan santrallerde 1 ünite devre dışı bırakılır, diğerleri çalışmaya devam eder. Verilen örneğe göre; isveç Barseback'in 1999 tarihinde 1 ünitesi kapatılmış ve 2005'te de 2. ünitesi kapatılmıştır. Fakat Barseback'ın kapatılmasının iki sebebi bulunmaktadır. Hem Barseback'ın eski teknoloji ile işletilmesi(ki nükleer enerjide devrimler çok kısa zaman dilimlerinde gerçekleştirilir), hem de bu ünitenin Danimarka sınırında bulunmasıdır. Danimarka, bu eski teknoloji ile işletilen santrali tehdit olarak gördüğü için isveç hükümetini referanduma zorlamıştır. Önemli olan ise, isveç nükleer enerjiden vazgeçmemiş olmasıdır, çünkü yeni yahut yakın teknoloji ile işletilen tam 10 reaktörü daha bulunmaktadır. Almanya Stade Santrali'ndeki üniteler ise, isveç Barseback örneğinde olduğu gibi nükleer enerjinin doğaya vereceği zarar dolayısıyla değil, üniteler ömrünü doldurduğu için kapatılmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri yeni sipariş vermemiştir, çünkü ihtiyacı yoktur. Bugün ABD topraklarında, dünya üzerindeki en yüksek sayıya tamıtamına 105 reaktöre ulaşılmıştır. Yeni santrale ihtiyaç duymamakla beraber, teknolojileri geliştirmekte, reaktörlerini yenilemektedir. Sipariş vermiyor olmasının sebebi, yine nükleer santrallerin doğaya karşı risk oluşturduğu fikrinden değil, bu anlamda maksimum seviyeye ulaşmış olmaları hasebiyle, ihtiyaç duymamalarından kaynaklanmaktadır. Kanada'ya gelince. Bu ülkenin santralleri tamamen yerli teknolojidir ve çalışmalar bugün sürekli devam etmektedir. 22 adet yeni teknoloji reaktör işletimdedir. Yeni reaktör kurmaya ihtiyaç duymamaktadır, çünkü sürekli yeni teknoloji üretmekte ve ihtiyacını karşılama ötesinde fazlası ile enerji ihracatı yapmaktadır..
Avusturya'daki Zwentendorf ise maalesef bugün de halkımızda hasıl olan nükleer enerjinin doğaya zarar vereceği ve güvenli olmadığı düşüncesi,belirtildiği gibi Çernobil faciası yaşanmadan, halkın protesto ve tepkileri sebebiyle açılamamıştır..
italya'nın, Çernobil faciasından hemen 1 sene sonra nükleer faaliyetini durdurması çok normaldir, çünkü aynı facianın ülkelerinde yaşanmasını istememişlerdir. Oysa ki Çernobil'in güvenlik teknolojisini incelediğimizde çok eksikli olduğunu görürüz ve facianın yaşanmasından 2 gün sonra dünyaya duyurulmuştu(talep dahilinde çernobil'in güvenlik sistemi ve kaza sebeplerini de ayrıntılarıyla yazmam mümkündür). Bu italya ve dünya açısından çok normal bir tepkidir. Oysa ki temellerini Silvio Berlusconi'nin attığı adımlarla nükleer enerjiye geri dönüş için çalışmalar başlamış ve süregelmiştir, Fransa ile ortak bir santral kurulacaktır.
Ünitelerini kapatan ülkelere ben de Litvanya'yı ekleyeyim. Litvanya'da bulunan reaktörlerin kapatılma sebebi de Çernobil'deki ile tipik benzerlik gösteren teknolojinin kullanılmasıdır, fakat Letonya ve Estonya ile beraber yeni teknoloji işletimi ile yeni reaktör yapma anlaşması yapılmıştır.
Kapatılan reaktörlere ekleme yapmaya devam edelim. Bulgaristan Kozloduy'daki eski teknoloji reaktörünü kapatarak enerji açığına uğramış ve Belene'de yeni reaktör yapımına başlamıştır..
Sıralanan ülkelerden Endonezya'nın nükleer santral yapımını askıya almasının sebebi de, geniş doğalgaz kaynaklarının bulunmasıdır. Bununla birlikte 1997'de doğalgaz kaynağının bulunması ile rafa kaldırılan proje, 2 sene önce tekrar gündeme gelmiş ve bugün de devam eden çalışmalara başlanmıştır. Yani Endonezya da vazgeçmiş değildir..
Yine bu ülkelerden Hollanda, reaktörü kapatma kararını fesh etmiş ve 2033 senesine kadar işletime devam etme kararı almıştır. Yani Hollanda da sistem uygulamasına devam ve itibar etmektedir.(hollanda ki, suyu dahi kontrol eden ülkedir)
Belirtilen ülkelerden Vietnam, nükleer santral inşaası kararını halk tepkisi sebebiyle rafa kaldırmamış, ertelemiş idi. Fakat bugünlerde yeniden çalışmalara başlanmıştır. Nükleer Santral yapımının takriben 10-12 sene sürmesi itibariyle, yaklaşık bu süre dahilinde nükleer santraline kavuşacaktır..
(yazı uzun olduğu için tek entry'e sığdıramadım, devamı aşağıda"
sovyetler zamanında patlayan sovyet teknolojili eski reaktörleri ile bugünün modern reaktörlerini bir tutan solcudur. muhakeme gücü ancak ve ancak bu kadardır. aslında tartışmaya bile girmemek gerekir.
Nukleer enerjiyi de cocuk oyunu sanan bir başlık. ulkemize bu konuyla ilgili ne kadar yetişmiş eleman var? Nukleer teknoloji ilgili Dünyanın neresindeyiz? bunların hiç mi önemi yok!!
Hemen hemen herşeyden kendine bir pay çıkarmayı alışkanlık edinmiş düşünce, her konuda ulkeyi dışarıya bağımlı yapanlar, solculura bok atarak yaptıkları icraatları halkın gözünde iyi gösermekteye devam ediyorlar.