Atlas kumaşlar gibi üstümden kayıyor gökyüzü
ardımda kalan yılların albümü hiç eskimedi
sesleri ayırt etmekte üstüne yok ustalığımın
ay sırını yenileyen bir ayna dalgaların beşiğinde
yansıyan ben değilim bakışı karanlık bu yüzde
Sabrımdan damlayan terle ördüm aşk hırkasını
kayaları bağrıma basıp geçitleri imledim
taş kumla uyumlu olsun istedim ömrümce
avcı olmadığımı anladı başımda dönen kuşlar
kıskanç ve ölüme yakın duruyorum bu yüzden
ateşin rüzgarıyla gülistanlara yolcuyum
Özgürlük türküleriyle büyüdüm fidanların
darağaçlarının gölgesinde yaşamak düştü payıma
avı insan olan sürek avcılarının talan ettiği
puştlar sokağında incecik bir karanfildim
nasıl da kalem kırıyordu yüreksiz hakimler
ölüm hükmünü okurken dal gibi gençlerin
o zamandan aldığı yarayla yaşıyor şiirim
Benim için yol bitti uçurumlar kıyısız
vadiler de kurudu denizler dipsiz kuyu
suladıkça soluyor pervazdaki fesleğen
hazırolda bekliyor penceremde güz atları
yıldızlar kadar yalnızım kime ne söylesem?
Yavrusunu yutan yılanlar düğün dernek içinde
korkusunu resimliyor bir ressam bozuntusu
dönekler pazarında kan damlıyor hüznümden. **