ateizmde nekrofili ve ensest ilişki

entry43 galeri0
    42.
  1. hatırlarsınız, mısır'da müslim biraderler "veda seksi"ni meşrulaştırmaya girişmişlerdi. yani sapık bir orospu çocuğu olmanın inanmak ya da inanmamakla alâkası yok. nekrofili denilen hadisede, partnerlerden birinin rızası "belirsiz" olduğu için, hadise tecavüz sayılabilir. tecavüz, dinsel veya seküler ahlak olsun, her düşüncede "etik dışı" kabul edilir.

    ensest ise ilginç bir mevzu. yaradılışa göre zaten insanoğlu ensest ile çoğalmaya başlamıştır. (bkz: adem ve havva'nın çocukları) daha sonraları mecburiyet kalkınca, yani kuzenlerin kuzenlerinin kuzenleri peydah olunca, bu ilişki türü yasaklanmıştır. ateistler bildiğim kadarıyla olaya bilimsel yaklaşıyorlar. genlerinde bozukluk (sakatlık) olan biri, ortak genleri paylaştığı biriyle üreme işine girerse, ortak bozukluğun doğacak nesle geçmesi neredeyse kaçınılmaz (bkz: akraba evliliği). farklı genlerden biriyle ürerse, bozukluk büyük ölçüde bastırılıyor. netekim, ateistlerin enseste bakışı bu sebeple olumsuz. ancak, sırf zevk için annesiyle, kardeşiyle olmak istiyorsa, kendi tercihidir. ki bu durumun da ateist ya da tanrılı olmakla doğrudan bir ilgisi yok.

    ateizmi herhangi bir dinin karşısına koyup versusa girişmek, şu devirde cahillikten bile beter bir durum artık. ateizm bir inanç şekli değildir, bir toplumun yaşayış tarzını belirleyen kurallar bütünü de değildir. ateist kelimesinin sonundaki "izm", "ist" ekleri kafanızı karıştırmasın, bu bir ideoloji de değildir.

    son olarak, cehaletinizi ayrı, art niyetinizi ayrı sikeyim.
    3 ...
  2. 41.
  3. 40.
  4. suç oranları ateist japonyada 20 kat daha düşük ve bu suçların çok küçük bi kısmını cinsel suçlar oluşturuyorken ahlakı din getirdi demek akıllı olmayan birinin görüşüdür.
    3 ...
  5. 40.
  6. nekrofili için de ensest ilişki için de fetva arayan ve alan bizzat kendileri olduğu halde, şerefsiz yobazların ateistlere yıkmak istediği ilişkilerdir.

    lan sabah sabah yedi ceddinize sövdürmeyin!.. sizin kafadarlarınız değil miydi ölü karısıyla kaç saate kadar cinsel ilişki kurabileceği konusunda kanun çıkarmaya çalışan? sizin kafadarlarınız değil miydi kızına hallenirse nikahının durumunu soran?

    pedofilliye, nekrofiliye ve enseste yer aranıyorsa islam'a bakılmalıdır.
    4 ...
  7. 39.
  8. Âdem ile Havvâ yaratıldıktan sonra bunlardan birçok erkek ve kadının meydana getirildiği ve yeryüzüne dağıtıldığı ifade buyurulmaktadır. Bazı müfessirler dünyada yalnızca bir erkekle bir kadının bulunduğu bir zamanda bunların çocuklarının nasıl çocuk meydana getirebilecekleri üzerinde durmuş ve “birinci batında ikiz doğan bir erkek ve bir kızın, ikinci batında yine ikiz doğan bir kız ve bir erkekle evlendiklerini, o tarihte başka yolu bulunmadığı için Allah’ın farklı batınlarda doğan kardeşler arasında evlenmeyi câiz kıldığını" ifade etmişlerdir (Tabâtabâî, IV/146). Bize göre böyle bir tasavvur zaruri değildir; çünkü Allah Teâlâ’nın insanı nasıl yarattığını açıklayan âyetlerde topraktan, çamurdan, nefisten ve Allah’ın ruhundan üflemesiyle yaratıldığı kayıtları ve şekilleri vardır.
    Son şekil Hz. isa (as)'ın yaratılmasıyla ilgilidir. Meryem, bir erkekle beraber olmadan Allah’ın ruhun dan üflemesi (Enbiyâ 21/91; Tahrîm 66/12) ve bunun açıklaması mahiyetinde olan “ruhun insan şekline bürünüp Meryem’e görünmesi”yle (Meryem, 19/17) hamile kalmış ve Allah’ın ona ulaştırdığı bir “kelimesi” (Nisâ, 4/171) olarak Hz. Îsâ’yı doğurmuştur.
    Kezâ Hz. Zekeriyyâ (as) bir zürriyet vermesi için Rabbine dua etmiş, rabbinin de duasını kabul ederek Yahyâ’yı ona vereceğini müjdelemesi üzerine “kendisinin yaşlandığını, eşinin de çocuktan kesildiğini” ifade ederek bunun nasıl olacağını" sormuştu. Rabbin ona cevabı şöyle olmuştur:
    “işte böyle; Allah dilediğini yapar.” (Âl-i imrân, 3/40);
    “... O, bana kolaydır; daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım.” (Meryem, 19/9).
    Hz. Âdem (as)’in yaratılmasında ana da yoktur baba da; Hz. isa (as)'ın yaratılmasında yalnızca ana vardır; Hz. Yahyâ (as)’ın yaratılmasında ana ve baba vardır, fakat çocuk yapma kabiliyetleri mevcut değildir.
    Kur’ân-ı Kerîm’de ve sağlam rivayetlerde “kardeşlerin birbiriyle evlendikleri” bilgisi verilmediğine göre ilk yaratılan erkekle kadından birçok erkek ve kadının türetilmesinin nasıl olduğunun bilinmediğini, yukarıda zikredilen şekillerden birisine göre veya bir başka şekilde yaratma ve çoğaltmanın olabileceğini ifade etmek de mümkündür. (bk. Kur’an Yolu, Nisa Suresi 1. Ayetin tefsiri)
    3 ...
  9. 38.
  10. şimdi inanan arkadaşları hakir görmek değil maksadım ancak biri saçmalamış. ibrani dinlerin tamamının inancında adem ile havvanın çocukları ensest ilişki ile çoğalmışken bu ahlak kurallarını dinler getirdi ateistlerde buna uyum sağladı demek neyin kafası.
    4 ...
  11. 37.
  12. . Risâletin ilk günlerinde Müslüman olanların isimleri sıralanırken, ablası Esmâ Vâlidemiz’le birlikte Âişe Vâlidemiz’in adı da zikredilmektedir. Dikkat çekici olan bu zikrin, Hz. Osmân, Zübeyr ibn Avvâm, Abdurrahmân ibn Avf, Sa’d ibn Ebî Vakkâs, Talha ibn Ubeydullah, Ebû Ubeyde ibn Cerrâh ve Erkam ibn Ebi’l-Erkam gibi ‘Sâbikûn-u Evvelûn’ tabir edilen en öndekilerin hemen arkasından; Abdullah ibn Mes’ûd, Ca’fer ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Cahş, Ebû Huzeyfe, Suhayb ibn Sinân, Ammâr ibn Yâsir ve Habbâb ibn Erett gibi isimlerden de önce gerçekleşiyor olmasıdır.7 Demek ki Âişe Vâlidemiz, o gün küçük de olsa ‘irade’ beyanında bulunabilecek bir çağda ve ilk Müslümanlar arasında yer alabilecek bir durumdadır. Söz konusu bilgilerde ondan bahsedilirken, ‘O gün o küçüktü.’ şeklinde bir kaydın konulmuş olması, bu manayı ayrıca teyit etmektedir.8
    2. Ablası Esmâ Vâlidemiz’in konumu da bu kanaati güçlendirmektedir; zira onun, on beş yaşında iken Müslüman olduğu bilinmektedir.9 Bilinen bir gerçek de onun, 595 yılında dünyaya gelmiş olduğudur.10 Bütün bunlar, risâletin ilk yılı olan 610 tarihini göstermektedir. Demek ki Âişe Vâlidemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında Müslüman olmuştur. Bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında olması gerekir ki, on üç yıllık Mekke hayatıyla en az yedi aylık11 Medine günleri de bu tarihe ilave edildiğinde onun, Allah Resûlü ile evlendiği gün –risâletten beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
    3. Mekke günleriyle ilgili olarak Âişe Vâlidemiz,
    "Ben Mekke’de oyun oynayan bir kız iken Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, ‘Doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; Kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır!’ (Kamer, 54/46) ayeti nâzil oldu."12
    bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. Şöyle ki:

    4. Söz konusu ayet, Kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün hâlinde nâzil olan bu sûrenin, ibn Erkam’ın evinde iken ve bi’setin dördüncü (614),13 sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. Özellikle ayın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı âlimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki, bu tarih esas alındığında Hz. Âişe Vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. Zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. Bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risâletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır.
    Burada dikkat çeken başka bir husus da, o günü anlatırken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, "Oyun oynayan bir kız çocuğu idim." şeklindeki beyanıdır. Kendisini ifade ederken kullandığı ‘kız çocuğu’ kelimesinin karşılığı olan ‘câriye’ lafzı, ergenlik çağına geçişi ifade etmekte ve o dönemler için kullanılmaktadır. Arap şairlerinden ibn Yerâ, bu yaşlardaki birisini kastederek maksadını şu şekilde ifade etmektedir: "Sekiz yaşına geldiğinde artık o, benim için bir câriye değil; Utbe veya Muâviye’ye nikahlayabileceğim gelin adayımdır." Bazı bilginler bu kelimenin, on bir yaşın üzerindeki kız çocukları için kullanıldığını ifade etmektedir.
    Kamer sûresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, Âişe Vâlidemiz’in risâletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. Bu ise, evlendiği gün onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. Sûrenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün Âişe Vâlidemiz’in on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risâletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder.
    Bu bilgilerle birinci maddede ifade edilenleri yan yana getirdiğimizde, Âişe Vâlidemiz’in 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.
    5. Âişe Vâlidemiz’in Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı hatıralar da bunu destekler mahiyettedir. Mesela:
    a) Risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir kıstas olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi;
    b) Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü’nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir’in de Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;
    c) ilk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi;
    d) "Biz isâf ve Nâile’yi, Kâbe’de cürüm işlemiş ve bu sebeple Allah’ın kendilerini taş hâline getirdiği Cürhümlü bir adamla kadın olarak duyup dururduk."20
    gibi ifadelerle ilk günlerle ilgili nakillerde bulunması gibi daha pek çok hâtırat, daha ilk günlerden itibaren onun, gelişmeleri takip edebilecek bir çağda olduğunu ifade etmektedir.
    6. Efendimiz’le izdivacı söz konusu olduğu günlerde Âişe Vâlidemiz’in, Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ile sözlü oluşu da bu kanaati güçlendirmektedir. Burada ayrıca dikkat çeken husus, söz konusu teklifin, Havle binti Hakîm gibi aile dışından birisi tarafından gündeme getirilmiş olmasıdır. Açıkça bu onun, o gün evlilik çağına gelmiş ve evlendirilebilecek genç bir kız olduğunu ifade etmektedir.
    Söz konusu ‘sözlülük hali’nin, ibn Adiyy ailesi tarafından ve oğullarının anlayışı değişir gerekçesiyle feshedildiği de bilinen bir gerçektir.21 Burada akla, ibn Adiyy ailesinin, oğullarının anlayışını değiştireceklerinden endişe ettikleri Ebû Bekir ailesiyle böyle bir akdi niye ve ne zaman yaptıkları sorusu gelmektedir. Bunun en makul cevabı söz konusu akdin, ya risâletten önce veya islâm’ın açıktan tebliğinin başlamadığı dönemde gerçekleşmiş olduğu şeklindedir ki her iki durumda da onun, bi’setin dördüncü yılında dünyaya gelmiş olma ihtimali söz konusu olamaz; hatta bu, sanıldığından da erken yıllarda dünyaya gelmiş olabileceğini düşündürmektedir.
    Bu kararın, açıktan tebliğin başlandığı dönemde alınmış olma ihtimali nazara alınacak olursa bu tarihin, ibn Erkam’ın evinden çıkış günleri olan 613-614 yıllarını ifade ettiği görülecektir ki bu, sözlendiği dönem itibariyle onun henüz dünyaya gelmediğini kabullenmek demektir. Bu durumda, söz konusu akitten bahsetmenin de imkânı yoktur. Öyleyse bu sözün bozulduğu tarihlerde onun, en azından yedi veya sekiz yaşında olduğunu kabullenmemiz gerekir ki bu da onun, takriben 605 tarihinde dünyaya gelmiş olduğunu göstermektedir.23
    7. Mevzuya ışık tutması bakımından Âişe Vâlidemiz’le diğer kardeşlerinin arasındaki yaş farkı da dikkat çekicidir. Bilindiği gibi Hz. Ebû Bekir (radıyallahü anh)’ın altı çocuğu vardır; bunlardan Hz. Esmâ ve Hz. Abdullah, Kuteyle binti Ümeys’ten; Hz. Âişe Vâlidemiz’le Hz. Abdurrahman, Ümmü Rûmân (r.anha)’dan; Muhammed, Esmâ binti Ümeys’ten ve Ümmü Gülsüm de Habîbe binti Hârice’den dünyaya gelmiştir. Bu durumda Esmâ Vâlidemiz’le Hz. Abdullah; Abdurrahmân ile de Âişe Vâlidemiz anabir kardeşlerdir ve bu her iki anabir kardeşlerin arasındaki yaş farkları konumuza ışık tutacak mahiyettedir; şöyle ki:
    a) Hz. Ebû Bekir’in ilk kızı olan Esmâ Vâlidemiz, hicretten yirmi yedi yıl önce 595 tarihinde dünyaya gelmiştir.24 Allah Resûlü’nün hicreti esnasında Zübeyr ibn Avvâm ile evli ve o gün altı aylık hamiledir. Bir diğer ifadeyle o gün yirmi yedi yaşındadır.25 Üç ay sonra Medine’ye hicret ederken Kuba’da oğlu Abdullah’ı dünyaya getirecektir. Yetmiş üç yılında ve yüz yaşındayken, hatta dişleri bile dökülmemiş halde vefat etmiştir.
    Âişe Annemiz ile ablası Esmâ Vâlidemiz’in arasındaki yaş farkı ondur.26 Buna göre (595+10=605) Âişe Vâlidemiz’in doğumunun 605; hicretteki yaşının da (27-10=17) olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Evlilik hicretten yedi ay sonra27 gerçekleştiğine göre demek ki, bu sıralarda Âişe Vâlidemiz’in yaşı, on yedi'yi aşmış, on sekiz yaşına yaklaşmış demektir. Bedir’in hemen akabindeki Şevvâl ayında evlendiği bilgisini esas aldığımızda ise onun, evlendiği gün on sekiz yaşını aşıp on dokuza adım attığını kabullenmemiz gerekmektedir.
    b) Burada dikkat çeken bir diğer husus da, Âişe Vâlidemiz’in anabir kardeşi olan Hz. Abdurrahman ile arasındaki yaş farkıdır. Bilindiği gibi Hz. Abdurrahman, Hz. Ebû Bekir’in büyük oğludur ve ancak Hudeybiye’den sonra Müslüman olacaktır. Bedir’de, babasıyla karşılaşmamaya özen gösteren de odur ve o gün Abdurrahman, yirmi yaşındadır.28 Buna göre o, 604 yılında doğmuş olmalıdır. Kardeşler arası yaş farkının genelde bir veya iki olduğu bir toplumda, ağabeyi 604 yılında dünyaya gelen bir kardeşin 614 yılında doğması ve tabii olarak iki kardeşin arasında on yaş gibi bir farkın meydana gelmiş olma ihtimali çok zayıftır ve bunu destekleyen herhangi bir delil de bulunmamaktadır.
    8. Âişe Vâlidemiz’in vefat tarihi konusunda gelen rivayetler de bu kanaati güçlendirmektedir. Zira onun vefat ettiği yıl ve o günkü yaşıyla ilgili olarak hicrî 55, 56, 57, 58 veya 59;29 yaşıyla alakalı olarak da altmış beş, altmış altı, altmış yedi veya yetmiş dört30 gibi farklı tarih ve rakamdan bahsedilmektedir. Bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle ilgili de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir.
    Özellikle 58. yılında ve 74 yaşında iken vefat ettiğini ifade eden rivayette, onun vefat ettiği günün çarşamba olduğu, vefat tarihinin, Ramazan ayının on yedinci gecesine denk geldiği, vasiyeti üzerine Vitir namazından sonra Cennetü’l-Bakî’ye geceleyin defnedildiği, yine vasiyeti gereği namazını, Hz. Ebû Hüreyre’nin kıldırdığı, mezarına da ablası Hz. Esmâ’nın iki oğlu Abdullah ile Urve, kardeşi Muhammed’in iki oğlu Kâsım ve Abdullah ile diğer kardeşi Abdurrahman’ın oğlu Abdullah gibi isimlerin indirdiği gibi detayların bulunması,31 diğerlerine nispetle bu bilginin daha güçlü olduğu izlenimi vermektedir. Öyleyse bu tarihi esas alarak bir hesaplama yapacak olursak onun, Efendimiz’in irtihalinden sonra kırk sekiz yıl daha yaşadığını (48+10=58+13=71+3=74) görmekteyiz ki bu hesaba göre o, risâletten üç yıl önce dünyaya gelmiş demektir.
    Bu durumda evlendiği gün onun, (74–48=26–9=17+7 ay) on yedi yılını yedi ay geçtiği anlaşılmaktadır.
    Yukarıdaki bilgilere ilave olarak, erkek çocukların bile yoldan geri çevrildiği Uhud günü onun da cephede oluşu,32 ilmî meselelerdeki derinliği, ifk Hadisesi karşısında ortaya koymuş olduğu olgun tavır ve beyanları, Fâtıma Vâlidemiz’le arasındaki yaş farkı, hicret ve sonrasında yaşanan gelişmelere detaylarıyla birlikte vukûfiyeti, Medine’ye intikal ettikten sonra evlilik işinin, bizzat babası Hz. Ebû Bekir’in gündeme getirmesiyle ve mehir takdirinden sonra gerçekleşmiş olması,33 model bir şahsiyet olarak Efendimiz’in toplum önündeki rehberlik konumu, peygamberlik hassasiyeti ve baba şefkati, gelen ayetlerde evlilik yaşıyla ilgili olarak rüşd şartının getirilmiş olması,34 onun yaşı ve evliliğiyle ilgili rivayetlerin farklılık arz etmesi yönüyle kesinlik ifade etmiyor oluşu,35 o günkü yaşını ifade ederken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, şüphe ifade eden "altı veya yedi" tabirini kullanması, o günün toplumlarında doğum ve ölüm tarihlerinin bugünkü kadar net tespit edilmiyor oluşu gibi bilgiler üzerinde de durulabilir.
    Ancak netice değişmemekte ve bunların hepsi, onun risâletten önce dünyaya geldiği, on dört veya on beş yaşlarındayken nişanlandığı ve on yedi veya on sekiz yaşlarındayken de Allah Resûlü (s.a.s.) ile evlendiği şeklindeki kanaati kuvvetlendirmektedir.
    Bu durumda bize, nişanlandığında 6 veya 7, evlendiğinde ise 9 yaşlarında olduğu şeklindeki rivayetleri, ‘O görünümde birisi idim.’ manasına hamledip te’lif etmek düşecektir.36 Hz. Âişe Annemiz’in, fizikî durumu itibariyle zayıf bir bünyeye sahip olduğu bilgisi de bu yorumu güçlendirmektedir. Zira o, fizikî şartlardan çabuk etkilenen ve yaşıtlarına göre kendini daha küçük gösteren bir beden taşıyordu; Medine’ye hicret sırasında hastalanması,37 annesi tarafından özel ilgi gösterilerek iyileştirilmeye çalışılması,38 Benî Mustalık Gazvesi dönüşünde, içinde sanılarak hevdecinin deve üzerine yerleştirilmesi ve bu sırada onun hevdeç içinde olup olmadığının bile anlaşılamamış olması39 gibi hadiseler de bu durumu desteklemektedir.
    3 ...
  13. 36.
  14. 35.
  15. Ateistler en azından bir ölçüde bunu yapıyor, Bizim sözüm ona dindarlar vura vur gidiyor Hem de hard core.
    4 ...
  16. 34.
  17. kafasına göre ahlak kuralı belirleyen zırtoların zoruna gitmiş ilişki.

    bak ne diyor zevat 40 değişik yatak. yani bireylerin cinsel hayatına kafayı o kadar takmış ki tek derdi o olmuş. evet bay yobaz evrensel değerler bir insanın cinsel yaşamına karışmaz ister 40 ister 400 yataktan geçer çünkü bu kişinin kendi kararıdır.

    hak, hukuk, yolsuzluk, ekonomi, bilim, sanat gibi konuları gereksiz gören islam karanlığı anca kim kaç yataktan geçmiş onun çetelesini tutar. sonra da amerika siktiği zaman aman amerika götten sikti diye ağlarlar. sen kaşındın hiç ağlama..

    ikinci konu bir şeyin kuranda yazması onun uygulandığı anlamına gelmez.

    rüşt hali filan hikaye, git islam toplumlarına bak çocuk gelinler gırla üstelik de dedesi yaşında adamlarla. o zaman 20 entryde bir bu konunun karşına çıkması normal.
    istediğin kadar ayet yaz bu var mı?
    var.
    o zaman?

    ahlak sadece amla götle olmaz. hırsızlık da bir ahlak meselesidir ama türkiye'de yol yaptı diye hırsızlar savunulur olmuş. sorsan en hakiki müslümanlar ama ahlaken bitmiş durumdalar.

    --spoiler--
    " yetimlerin mallarını evlilik çağına gelinceye kadar güzelce tutun. onlarda aklı rüşt hali görür seniz mallarını verin"

    sanırım anlaşılmıştır.
    birden fazla evlilik diğer kadınların rızası ile, olacak durum. e rıza ile zina, ensestlık oluyorda evlilik neden olmasın?
    ayrıca evrensel değerlerde bir kadının yada erkeğin evlenınveye kadar 40 değişik yataktan geçmesi normaldir. lakin bu islamda haramdır.
    --spoiler--
    3 ...
  18. 33.
  19. 50 yaşında birinin 6 yaşında birini almasıyla vicdan çelişmezmiş. peh.

    ayrıca ensest tecavüz değildir bunu da diyeyim. ama pedofili tecavüzdür. evrensele göre ama sana göre değil çünkü bir çelişki yok.

    ben sadece kafanıza eseni savunup kafanıza eseni savunmadığınızı söylüyorum. yani mesele sadece kuranda yazması. vicdan meselesi değil bu.
    1 ...
  20. 32.
  21. Kur anda annenle beraber olacaksın diye bir ayet yazmaz. Çünki onu indiren ona göre kitap indirmiştir. Icınde nefisle zıt çok şey vardır lakin vicdanla celısmez. Ama hangi vicdanla? Aşınmaya yüz tutmuş, nefsin peşinden sürüklenen ve sınırlarını kendi koyan, ademden değil hayvandan geldiğini öne süren vicdan bununla çelişir. Rusya daki ateist le Türkiye deki ateist tin ensest ilişkiye bakış açısı bundan dolayı çelişir.

    Birde bu ateistler neden her sıkıştığı konuda islamda ki evliliğe konuyu getirirler anlaşılır gibi değildir. Bu tabloyu sözlüğe girdi gireli görüyorum. Ve her 20 metnin birisi bu konudur. Gerçekten merak edenler sayfama bakabilirler. Birde aynı yazara bir gün sonra aynı şeyleri yazmakta bir garip.

    " yetimlerin mallarını evlilik çağına gelinceye kadar güzelce tutun. Onlarda aklı rüşt hali görür seniz mallarını verin"

    Sanırım anlaşılmıştır.
    Birden fazla evlilik diğer kadınların rızası ile, olacak durum. E rıza ile zina, ensestlık oluyorda evlilik neden olmasın?
    Ayrıca evrensel değerlerde bir kadının yada erkeğin evlenınveye kadar 40 değişik yataktan geçmesi normaldir. Lakin bu islamda haramdır.

    Cariyeleri ise daha dün sana yazmıştım. Sanırım öğrenmek için değil güreş yapmak için bunu istiyorsun. Öğrenmek ısyeyen dunkı yazıma bakabilir.

    Ayrıca benim yukarda kast ettiğim gayet açık ve net. Konuyu tekrar entriy girerek farklı alanlara taşımanın anlamı yok. Yukardaki ilk yazdığım metnin arkasındayım.
    2 ...
  22. 31.
  23. kesinkes yasaklanmamıştır. Gerçi islamda da yasak değil ama biz onu tartışmayıp ateizmde ahlakı tartışıyoruz. Neyse tamam diyelim.

    Olay şurda kopuyor. Ateistin iki insanın rızasıyla olan cinsel yönelimine karışma yetkisi zaten yok. Sadece kendince iğrenç bulabilir vs. Ama karışamaz. Fakat burda rızalı gibi gösterilen bir tecavüz var. Ensest olayının %2'si rızalıysa %98'i rızasızdır, zorla vuku bulur ve ensest olan biri genelde pedofili de oluyor. Dolayısıyla orda dur derim türkiye gibi her şeyin istismar edildiği bir coğrafyada.

    ikinci olarak nekrofilide rıza bile söz konusu değil. Bu bildiğin etik dışı. Ben öleceğim, Benim bedenimle adam istediği gibi takılacak. yok ya? Evet öbür tarafa inanmıyorum ama bedenime saygı duymak zorundasınız, ölüsüne bile.

    bu saydığım iki olayda da ateist dini ahlakı olmamasına rağmen etik ahlakıyla bunlara karşıdır görüldüğü üzere. Peki aynı şekilde dindarlar karşı mıdır ensest ve nekrofiliye? işte burda kendinizle ve çok övündüğünüz din ahlakıyla yüzleşin derim. Size ikisi de serbest. Biri ayetle serbest diğeri de fetvayla.
    2 ...
  24. 30.
  25. çocukla evlenmek gibi konularda geleneklere, örflere sığınan çok ahlaklı müslümanların ateistlerin durumunu sorgulama çabasıdır.

    şimdi bu tipişe göre ateistlerin alayının nekrofil olması lazım. oysa gerçek öyle değil.

    ensestin gırla olması lazım ama bakıyorsun alakası yok.

    aksine muhafazakar toplumlarda öz kızına, kardeşine tasallut eden gırla sözde çok ahlaklı müslüman var.

    o zaman dönüp kendine bakacaksın.

    bir de dinlerden önce ahlak yok zannedilmesin komik oluyorsunuz.
    3 ...
  26. 29.
  27. evrensel değerlere uymaz ama çocukla evlenmek de o zaman islam ahlakı bunda çünkü bir muhalif yok. evrensel değerlere göre bu suç kabul ediliyor.
    evrensel değerleri kabul edemez çok eş alabilir bunda da bir sıkıntı yok ama evrensel değerleri bunu tek eşe indiriyor.

    evrensel değerlere göre yine kabul edilemez ama bir müslüman cihat yapıp cariye alabilir. ( hiç kıvırtmayın bunları)

    ben senin müslümanların yasalarını her şeyle bütünleştirmene laf dedim. sen müslüman tecavüz etmez o halde değilse edere getirdin meseleyi.

    yani genel ahlaki tutumları salt bir dine indirgeyip diğerlerinin görüşlerini tersine söylettin.

    kuranda ensest serbest deseydi gidip annenizle birlikte olacaktınız?

    yapmayın bence bu kadarda, sizin yaptığınız yasak yoksa her şeyi bunlar yapar mantığına gidiyor.

    yarın sen inançsız olursan gidip kardeşinle birlikte olacağını kabul edersen ben de söz kabul edeceğim ensestçi olduğumuzu.
    2 ...
  28. 28.
  29. işin kağıt üzerinde mantık değerlendirmesi yapmaktan ziyade gözlemler ve tecrübe yoluyla anlaşılacağı kanısındayım.

    Neticede ensest ilişkiye onay isteyenler ve bunun iki gönül bir olunca yapılmasında bir sakınca yok diyenler müslümanlar değil.
    Ayrıca konu hristiyanlıgın yada musevılıgın ensest ilişkiye bakışı değil, hiç bir dine inanmadığı halde bulunmuş oldukları yerlerdeki değerlere göre yaşayan ateistler in ahlaklarının temelidir.

    Bir müslüman evrensel değerlere uymaz. Onun çizgisi kur an ve sünnettır. Çünki evrensel değerler diye kabul gören normlarda da ahlak aşınması ve değişkenlik vardır. Evrensel ahlak normlarında faiz, rıza ile zina, büyüğün, güçlünün galıb gelmesi, eş cinsellik normal karşılanır. Oysa islam da bu taban tabana zıttır.

    Zeynep meselesi dediğim gibi. Anlattığım meseleyi bir daha yazmam. Ayrica felan yerden sonrasını okumadım deyip atıfta bulunmakta doğru değil. Okuyup sonra fıkretmek her zaman iyidir.
    2 ...
  30. 27.
  31. ateistler müslümanların değerlerine sahip olmasınlar oluyorsalar o halde müslüman değilim deme cesaretinde bulunmasınlardan sonrasını okumadım.

    ensest ilişki yaşamamak veya birine tecavüz etmemek, hırsızlık yapmamak islamın gereğidir demek eğer değilsen neden yapmıyorsuna getirmek hayata çok yanlı ve sığ bakmaktır bence.

    o zaman yahudi de müslüman değil, hirsitiyan da değil, deistte değil, ateist de değil.

    yani müslümanlar tecavüz etmiyor o halde bunlar müslüman olmadığı halde neden tecavüz etmiyor demek ki müslümanlktan bunu almışlar demek aşırı derecede yanlış.

    ateizm nötrdür, burada ahlakı nasıl temellenririz olayı farklıdır.

    ateizm tecavüz etme demez o halde ateistler neden tecavüz etmesin diyene ben de diyorum. ateizm tecavüz et de demez. o halde neden ateistler etsin?

    yani ahlaki şey bu düşüncenin dışında olması lazım ve evrensel değerler müslümanlara özgü değil onları sağlamak müslüman olmayı gerektir.

    ben müslümanlar tecavüz etmiyordu diye gidip müslüman olmadığım için sanki onun değerini taşıyorum kafasıyla tecavüz etmem kimseye.

    böyle mantık mı olur?

    bunları aşalım bence. ayrıca zeyd olayının savunulacak bir yanı yoktur, evlatlığının eşini hanımı yapan birinin amacının ne olduğu çok ihtimal dahilindedir.

    bunu iyiye veya kötüye yorabilirsiniz ama iyiye yormak aşırı iyi niyetli olur.

    sonuçta evladım dediğin birinin eşini alıyorsun.

    ha ateizmde evlatlık alınmaz diye bir şey yok o halde eleştiremezsin, ee ateizmde evlatlık alabilirsin diye bir şey de yok onu ne yapacağız?
    3 ...
  32. 26.
  33. "Onları kendi babalarına nisbet edin; Allah katında doğru olan budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, zâten onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Bu hususta unutarak veya bilmeyerek yaptığınız hatadan dolayı sizin için bir günah yoktur; siz ancak kasten yaptıklarınızdan mes'ulsünüz. Allah ise çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." (Ahzab, 33/4-5.)

    Rejimden yana olmayıp yeri gelince kraldan daha çok kralcıları gördüğümüz mevzudur.

    Adam size neden ensest ilişkiyi normal görmüyorsunuz, siz maymundan yada hayvandan evrılmedınızmı, ahlakınızın temeli nedir de dindarlar gibi yaşıyorsunuz? demiş, birileri buna cevap vermek yerine zeynep ın evliliğine taş atarak üste çıkmaya çalışmış.

    E yani evlatlık bir gelenektir. Bir yaklaşımdır. insan alakası olmayan kişiye bile aynı gözle bakıp ben bu kişiyi evladım gibi kardeşim gibi görüyorum diye bilir. Yani öyle görmen onu senin evladın ve kardeşin yapmaz. Ha ister evlen, isterse evlenme.
    Ama daha kendi ahlakının temellerini bilmeden de temellerini oturmuş ahlakada dil uzatma.

    Diğeri de ateistler neden ensest ilişkiye girmez? Yada şayet Allah bunu yasaklamasaydı siz müslümanlar gırermıydınız babıdır.

    Öncelikle ateistler ahlak kurallarının temellerini yaşamış oldukları toplumlardan alırlar. Yani Türkiye de annesi, babası dindar bir ateist elbetteki anne ve babasının ahlakını benımseyecektır. Komünist Rusya sında da bu böyleydi. Bundan ötürü ensest ilişkı yaygındı.

    Lakin bunlar yine ateist ahlakının temellerini, neye dayandığını oluşturmaz. Örneğin bizim ülkemizde ateistler müslümanlar gibi yaşarlar. Dini bayramları kutlarlar, Müslümanlar gibi gömülürler, sünnet olurlar arada gözle görülür bir fark görmek çok güç olur.

    Birde insanın yaratılış fıtratınıda unutmamak gerekir. Ensest ilişki ve eşcinsellık her ne kadar insan tarafında kötü olarak bilinse bile bir insanın bu tarzları tekrar Tekrar denemesi onu ona normal davranış yapar. Buna biz islamda kalbin kararması deriz.

    Lakin ateistler şayet kendilerini bulundukları toplumlardan üstün görüyorlarsa ortak değerler üzerinde bulusmalılar. Türkiye deki ateist müslüman değerlerine sahip olsun, Almanya daki ateist hristiyan değerlerine sahip olsun, Rusya daki ateist komünist değerlere sahip olsun ama sonrada kalksın ben Allah ı kabul etmiyorum desin. Bunun anlamı bir çocuğun evde babasının getırdıklerınden yiyip, annesinin hizmetini görüp onlara ama ben sizi anne babam görmüyorum demesi gibidır.

    Diğer mesele bir müslüman cennet olmasa salih amel ıslermı meselesidir.

    Nefsin; nefsi emmare diye en alt derecesi vardır ve bu makamda kişi yapmış oldukları hataları ve günahları fark bile etmez, kusurlarını burnunun ucundaki sinek misali görür, püf dese uçacak sanar.
    Oysa küçücük iyilikleri ise dev yapar, büyütür. Onunla kendisini dünyanın en iyi insanı zanneder.

    Oysa nefsi Safiyye denen en üst makamda durum farklıdır. Bu makamdakı kişiden hemen hemen herkes razıdır. Lakin kişi bu kezde kendinden razı değildir. Hangi iyiliği yaparsa yapsın her zaman kendinde bir eksiklik görür.

    Netice olarak müslüman birisi ile ateist bir kişinin kaçmış olduğu kötülüklerle yapması gereken iyilikler aynı ölçüde değildir.

    Bir müslüman Suriye lılerın tel örgünün arkasında ölmesini bekleyemez. Uykuları kaçar, onu muhakkak korumak ve kollamak zorunda hisseder. Ekmeğini, işini onunla paylaşır.

    Oysa ateistler Suriye lılerle ekmeğini paylaşmak, onlara katlanmak istemezler. Zaten bunu bilmeyen yok.
    Lakin sokaktaki aç bir kediye bir bardak süt verdikleri zaman kendileri melek zannederler. Buda vıcdanlarındakı çelişkiyi gösterir.

    Bir müslüman ın yükü dağların goturemeyecegı kadar ağırdır. Lakin bu yükü yüklenen varmı oda ayrı bir mesele. Islam sadece şu iyiliği yaparsan cennete, şu kötülüğü yaparsan cehenneme gidersin babında değildir.
    Iyılıgın ve kötülüğün anlamını insana kazandırmak ve bunları hayata geçirmeyi aşka cevırmektır. Nefse dayanmak, zinadan, içkiden, haram kazanctan kaçmak zordur ama bunlardan kacanın gönlüne Allah aşk ı muhabbet atar. Bu aşk ile insan sabıra artık pek ihtiyaç duymaz lakin yükselen makam yeni sıkıntılar, takva davranışlar getirir. Buda her makamın kendine göre sabri ve onu başarabilmek için aşkı muhabbet gücü vardır demektir.
    5 ...
  34. 25.
  35. ALLAH tarafından kendisine iyilik yapılan ve senin de iyilikte bulunduğun kişiye, 'Karını tut ve ALLAH'ı gözet,' diyordun. Böylece ALLAH'ın açığa vuracağı bir şeyi gizliyordun. ALLAH'tan çekinmen gerekirken halktan çekiniyordun. Zeyd eşiyle ilişiğini kestiğinde biz seni onunla evlendirmiştik ki, inananlar, evlatlıkları eşleriyle ilişiklerini kestiklerinde onlarla evlenmekte güçlükle karşılaşmasın. ALLAH'ın buyruğu yerine getirilmelidir. Ahzab 37. sen buradan ne anlıyorsun?

    mesela Allah namaz kıl dediğinde bu bir emirdir değil mi? inanıyorsan bunu yaparsın. Muhammed peygamber de bu konuda Allah'tan değil de halktan çekiniyordu ve Allah muhammed'e ders vermek için, kimden korkması gerektiğini göstermek için bunu emretti.

    ayrıca ''ALLAH tarafından kendisine iyilik yapılan ve senin de iyilikte bulunduğun kişiye, 'Karını tut ve ALLAH'ı gözet,' diyordun'' bir insan neden evlenmek istediği kişinin evliliğini korumak ister? peygamber diyor ki Allah'tan kork ve karını boşama. sen ne anlıyorsun bundan?

    bak edip yüksel de gayet güzel yüzünüze vuruyor bunu: https://www.youtube.com/watch?v=N0qY81oVcRs
    5 ...
  36. 24.
  37. soruya tek bir mantıklı cevap gelmeyeceğine eminim.. Dinler ahlak kurallarını belirler Tevrat, Zebur Kuran, incil ve her birine kadar herkesin kabul ettiği çalma, yalan söyleme gibi kurallar vardır. Hangisine inanırsan inan böyle bir şey ile karşılaştığın zaman seni durdurmak için bir dayanak var. Gerçekten mantıklı bir soru ve müslümanlar dinleri gereği yapıyor yahut yapmıyor soru bu değil. Bunu isteyen birine hayır derken neye dayanıyorsun.

    1. Karşılıklı iki kişi bu konuda istekli.
    2. Herhangi bir azapla karşılaşmıyorsun.
    3. Nasıl olsa bu dünya da yaşadığın kadarını görüp geçireceksin.
    4. Kimse senden bir şey almak ya da vermek istemiyor konu senin dışında gerçekleşiyor.
    5.Sen neden yapmıyorsun diye sorulmuyor anladık senin de miden kaldırmıyor lakin burada sana hayır dedirten nedir?
    6.Bu konu ile alakalı şikayetçi olanlar cezalarını bulacak olsa sadece dünyaya neslinin devamını getirmek için gelmiş yahut milyarda bir ihtimalle gelmiş olan seni bu konu neden ilgilendiriyor?
    7.iki taraf gönül rızası içindeyse burada herhangi bir şiddet yahut zarar verici bir durum yok.

    Din dediğin şey beğenirsin beğenmezsin, inanırsın inanmazsın sadece bu konularda değil, komşunun kapısını çaldığın vakit komşun rahatsız olmasın diye içeriye bakmamanı ve dahi hangi konumda durman gerektiğini dahi öğütlüyorken pek tabi bu konuda inananlara bir yol göstermekle mükellef şimdi her konuşmada abiyogenez, evrim, ilk hücre zarı oluşumu deneyinden bahsederken bunu içim el vermiyor şeklinde açıklamak abes oluyor.
    0 ...
  38. 23.
  39. çekiniyorum değil bu, şimdi ben eşcinsel değilim mesela neden kendi cinsime istek duymuyorum?

    bunu gidip sorgulayıp kendi cinsime mi yöneleceğim?

    bunu demek de aynı şey.

    bu mantıkla gidersen ateizmde kendini öldürmemek diye bir şey de yok neden kendimi öldürmiyeyim?

    aynı kafa. ama belden aşağı vurarak dinini savunuyorsun, burada ateistleri ensestçi gösteriyorsun. biz muhammed e pefofili desek kutsallım diye bik bik ötersiniz.

    bu haksızlık ve yanlıştır.
    2 ...
  40. 22.
  41. bunun ateizmle bir ilgisi yoktur. soru şu gelinin ile ilişkiye girmek hangi ahlaki yapının sonucudur.
    4 ...
  42. 21.
  43. peki sen neden kardeşinle veya annenle birlikte olmaktan çekiniyorsun? bunu neye dayandırıyorsun? konumuz bu değil miydi?
    3 ...
  44. 20.
  45. ateist'lerde böyle sapkınlıklar olmaz, ancak islam peygaberi bizzat gelini zeynebi kocasından boşatıp nikahlamıştır ki nikah resmi değilse buna biz dost hayatı deriz.
    kaynak: ahzab suresi 37
    2 ...
  46. 19.
  47. ensestin din dışı mantıklı bir açıklamayla zararlarını ortaya koyan bir açıklama mevcut mu?

    yada mesela seni kardeşinle veya anenle birlikte olmaktan alıkoyan şey dinin mi?

    eğer öyleyse dinini kaybetme bence.

    ayrıca din bal gibi pragmatistir, tanrı suçluları yakmazsa niye tanrıya inanasın?

    veya cennete almazsa?
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük