sonsuzdan beri var olan maddenin tüm varlıkları tesadüfen oluşturduğu görüşü.
sonsuz zamanı kabul etmek sonsuzun tükenip şu ana geldiğini iddia etmektir.bu durumda sonsuz sonludur.e sonsuz ne o zaman?ve sonsuzun sonu?yani big bang i yaradanı herşeyi bir kenara koysak dahi şu anda olmamız ateizmin görüşünde sonsuzun sonlandığı anlamına gelir.uzun lafın kısası zamanın yaratılmadığı savunulduğu anda çelişkiye düşülür, zaman yaratılmıştır akabinde evren oluşmuştur.o kadar.
din kavramının psikolojik ihtiyaçlardan kaynaklandığı anlayan bünyenin tepkisidir. insan doğası itibariyle ölümden korkar ve ölümle birlikte yokolocağına inanmak istemez. ve her nedense tüm dinlerin temelinde ahiret inancı yatar
Daha güzel bir dünyanın, daha özgürlüklü bir dünya olmadan gerçekleşemeyeceği açık. Daha özgürlüklü bir dünyanın kurulabilmesi için de tabuların yıkılması gerekli. Her türlü tabu yıkılmalı. En başta da dinlerden , "inanç"lardan kaynağını alan tabular.
"Özgürlükleri bağlayan her türlü zincir kırılmalı, en başta da kafalardaki "iman zinciri". iman zincirine bağlı düşünce sabittir, değişmezdir. Bu ise doğanın değişken yapısına terstir. Zincirli zihin gelişme gösteremez; değişmelere, gelişmelere ayak uyduramaz. Dünyamızdaki her türlü olumlu gelişme, dinin ve imanınki başta olmak üzere, tabuların zincirinden kurtulabildiği, yol bulabildiği ölçüde gerçekleşebilmiştir. insan aklı, bilim, teknoloji, insan hakları alanında ulaşılan noktalar, bu yoldaki adımların ürünleridir.
Akıl ve bilim aydınlık kesimdedir. Din ve iman ise karanlık kesimde. Aklın, bilimin ölçüleri bellidir. Gözlem vardır, deney vardır, nesnellik vardır...Yolu ışıklandıran da bunlardır. Öyleyse "din"in üzerine nasıl gidilmesi gerektiği ortada ve son derece açık: Karanlığın üzerine nasıl gidilirse, "din"in üzerine de öyle gidilmelidir. Karanlıkla savaşılırken ışık gereklidir. Dinin, üzerine gidilirken de..."
Böyle başlıyor Turan Dursun yayına çıkacak ilk kitabının önsözünde. Şeriatın kurşunları 4 eylül 1990 günü onu sırtında yedi yerinden vurup öldürmeden üç ay evvel...Öldürüleceğini çok iyi biliyordu Turan Dursun, ama şöyle diyordu: "Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım." Aydın ve cesur bir insan olarak ikincisini seçti o
Tanrı tanımazlık. Şimdi şöyle bir durum var. insanoğlunun vücut sistemini ele alalım. Dakikada 80/120 kere atan bir et parçası her gün kan pompalıyor ve bir makine gibi devir daim ediyor vücuda ve dışarıda dursa kaskatı olacak sümüksü bir et parçası olan beyin oval kemiğin içinde saniyede kaç milyon kere elektromanyetik bir sistemle düşünme fonksiyonunu harekete geçiriyor. Sadece insan bedeni değil kapkara toprağa küçücük bir çekirdek atıyorsun ve bu çekirdek kupkuru bir kabuk parçası o kabuk büyüyor yeşil bir hal alıyor yeşilliğin arasından bambaşka tonajlarda yiyecek çıkıyor. Üstelik yoktan var olarak bambaşka bir evreye geçiyor. Her şey yoktan var oluyor. Bir bebek bile spermden ete kemiğe bürünüyor. Kan oluyor can oluyor. Ufacık bir mikrop daha dünyada yokken oluşuyor ve insanları hasta ediyor. Bunları kim yaşatıyor nasıl kendiliğinden peydah oluyor hiç düşünülmez mi bunca mucizevi olaylar. Bir yaratıcı olmaz mı bu mukadderatın arkasında. Kalemi bile üreticisi olmadan o kağıda bir şeyler yazdıramazsın. Misal bir çalışan emeklerinin karşılığını almak için para ister patronundan çünkü o hizmet etmiştir. Peki insanoğlunun içindeki bu kadar vücut sisteminin hizmeti için şükretmesi gerekmez mi onu yaradana. Yan gelip yatarak ben bu sıhhat ve sağlığı haybeye kazandım diyerek boş mu yaşamalıdır. Herkesin kararı başım üstüne ama bana mantıksız geliyor bu ideoloji. iyi geceler.