hayatı dünya ve ahiret diye ikiye ayıran ve ikinci hayat alanına kimi zaman pragmatist ölçülerde yatırımlar yapan, iyiliği, nihai karşılığının menfaate denk geldiği, onu yap ki bunu bulasın, aralığına şartlandıran, yanmak ve sonsuza kadar güzel yaşamak çerçevesinde betimlenebilirliği üst düzeyde olan ücret mefhumunu hayatının bir yerine serpiştirip oradan hareketle filtreli bir algı oluşturan insanların kendilerinden öteye geçmeyen özkaygılarından uzak bir dünya tanımına sahip oldukları için, ateistlerin iyilik anlayışları oldukça cesur bir hüviyete sahiptir.
hayatını özkaygılar olarak sadece din karmaşası gören bir kişinin iyilik anlayışı oldukça cesur bir hüviyet sayıp inancı olan kişiye saygısı yoksa anlayışlarına göz geçirmesine tekabül eder. hayatın anlamını dünya da yapman gerekenleri yap ama kişileri üzme ve insanlıga zararlı olabilecek herşeyi yasaklama ve bunun üzerine yaşamını kuran bir kişinin ise zaten görüldügü gibi istese bile iyiligin en cesurunu yapmış olmakla beraber sabit fikir ile ortalarda 3-5 kişinin yaptıgı ile bu inancı kötü gören kişinin yanılsaması ile dogan farklı düşünceler iyiligi geri plana alıp yaşaması gerektigi gerçegi unutup ister dünya ister ahiret inancı olan birisi olsun ister olmasın bu dogrultuda yaşaması zaten oldukça cesurcadır.
aynı cesareti nedense konya, kayseri gibi şehirlerde gösteremiyorlar. konya'yı , kayseri'ye geçtim izmir gibi bir şehirde cuma çıkışına gidip "allah yoktur uleynn" diye haykırmalarını temenni ediyoruz. yaparlarsa işte o zaman cesur olurlar...
+ hangi kazığın götüne girmesini istersin? hadi bak zevkine bıraktım, iyisin gene.
- ama ben allaha inanırdım!
+ siktir lan! hangisi çabuk öyle yoksa hepsi aynı anda girecek ve burdan bakınca nefes boruna kadar görebileceğim.
- şu çivisiz olanı alıyım ama alıştıra alı.. ohh
cesur olmak için amerikan finosu olmak gerekir evvela. sahibine sataşan oldu mu boyuna bakmadan hırlayacaksın.
ateist olmak ya da olmamak tek başına cesaret kriteri olamaz elbette. ama muhafazakar bir toplumda aykırı fikirlerini beyan etmek cesaret işidir mutlaka.
aslında atesitler kendilerine göre cesur değillerdir bize göre cesurlardır çünkü biz bizi yaradana saygı duyar ve ona iman eder ve onun karşısında ne kadar güçsüz kaldığımızı bildiğimiz için ondan korkarız.ateist ise yaradanı inkar eder kendisinin atomdan vb bişeylerden oluştuğuna inanır ve onun üstünde soyut bir varlık olmadığına inanır ve yaptığı şeyler kendini korkutmaz inanmadığı bir şeye küfredebılır ona göre hiç bir sakıncası yoktur niye korksunki nası olsa öyle bir şey yok diyor ama inanan bunu asla yapamaz korkar.
yüzyıllardır süregelen din olgusunu kabul etmemek bir cesaret gösterisi kabul edilebilir. bu cesaretlerini küstahlık, aşağılama ve dini konularla alay etme eylemine dönüştürmemeleri gerektiğini öğrenmeleri gerekir.
"Türbülansa girmiş bir uçakta ateist kalmaz" sözünden hareket edersek pek de cesur oldukları söylenemez.
sadece kendilerini ölüme uzak hissetmeleri yalancı bir cesaret verir.
cesareti, bağlam dışı ele alıp; ana gövdeyi oluşturan bileşenlerin tümünü ultra ataerkil bir toplumun cesaret denince aklına gelmesi lazım gelen kahramanlık, savaşçılık, zıt dünya görüşüne sahip insanların tümüne isyan bayrağı çekmek gibi absürdiyen malzemelerle değiştokuş etmiş gençlerin bir şeyler algılamak üzereyken teğet geçmekle yetindikleri gerçektir. dini referansların temel karakterinde yaptırımsal bir güçle var olan iyilik yapma emri, ileride kendisine artı olarak dönmesinden ziyade insani anlamda ifa ettikleri gerçeğinden yola çıkarak ele alınmış ateistin allahı tanımazlığı vakıasında ortaya atılan cehaletiyle ölçütleme handikapı da allahı bilme yanılgısı sebebiyle düşülen cehaletin ıspatıtır.
iyilik kavramını izah edip sosyolojik analizler üzerinde duracak değiliz. burada anlatılmak istenen şey, ateistin, inananların ağzına sıçayım diye haykırması bağlamında cesaret ıspatı yapabilecekleri yaklaşımına göz ucuyla bile bakmayan bir karşılıksız iyilik girişiminin dönüşüm beklentisine girmeksizin yaptıkları anlamındaki cesaretleridir. sadakayı, bir iyilik nişanesi olarak ele aldığımızda bile, aynı eyleme yüklenen alt manaları teşkil eden, kazayı belayı önlemesi müjdesi, bir gün sadakayı verdiğin insanın durumuna düşme ihtimaline binaen, davrandığın gibi davranışa muhatap olma temennisi gibi, sadaka gibi sosyolojik ve dini değeri oldukça büyük bir güzelliği kendi hayatı üzerinde tasarlayıp uygulayan insan korkakça ve merkeze kendi durumunu alarak iyilik yapmış demektir. uhrevi/kozmik beklentileri olmayan ateistin bumerang özellikli iyilik kavramını bu dönüşümsel artı yanılgısına düşmeden ifa etmesi, o iyilikten sırf yaptığı için kendi hissesine de bir şeylerin düşmesi gerektiği düşüncesinden uzak olması hasebiyle eylemlerinde cesaret vardır. ona; şu adama iyilik yaptın ya öbür tarafta sana saray verecekler dediğinde siktir çekmesi muhtemeldir. bu durum onun iyiliği saraya yatırım amaçlı kullanmadığının göstergesi olduğu gibi; her inananın da iki bahçe üç köşk için iyilik yaptıklarını ıspatlamaz.
lakin gözün kıymetini, körün durumu üzerinden anlamayı yeğleyen bir kültürün insanı, kaza geçirmemesi şükrünü, kaza geçireni görmeye odaklayan bir, başkasının zor durumu üzerinde idman yaparak hayatın değerini anlamaya iten tuhaf yönlendirmeler, iyilik çerçevesinde tanımlanan ögeler içinde karşılığının muhakkak olacağı şeklindeki beklentiye, ateistin, iyiliği bu pragmatist algıdan uzak yapması gerçeğine karşı söyleyebileceği bir iki esaslı sözün olması gerekliliğini itiraf etmelidir. zira dini terminolojide ismi hayır/hasenat olan güzel eylemlerin inanmayan insan tarafından icra edilmesi noktasında kavramsal kimliğinde değişim olup sadece 'iyilik' olan şeyin ateistle arasındaki bağın sadece insani bir tutumdan ibaret olduğunu bilmek için bir kaç günlüğüne ateist olmaya gerek kalabilir.
ateistler çok cesurlarsa gidip muhafazakar insanların nüfus yoğunluğunu ellerinde bulundurdukları merkezlerde oruç yesinler ( lafa bak! oruç yemek! tutmamış ki yesin) diyen muharrir-i muteberana önümüzdeki kurban bayramında giyinmek için üzerlerine birşeyler alma iyiliği yapmalarını tavsiye ediyor gözlerinden öpüyorum.
inanan-inanmayan ayırdı yuapmaksızın kolları sıvamış olan iyilikfili edit:inanış biçimi, iyiliği ve cesareti aynı kaldırımda yürüten, bu iki manevi hasleti aynı istikamete çeken şey değil, bu kavramların tasarruf ve fonksiyonel çekimlerine şekil veren şeydir. bir gün ateist miyim yoksa inanan mıyım diye iki arada bi derede kalırsanız hemen iyilik yapma alanı oluşturun kendinize.. eğer karşılaşma ihtimalinizin yüksek olduğunu tahayyül ettiğiniz bir iyiliğin temel atma töreninde gibi hissediyorsanız kendinizi, bilin ki ateist olmuş sayılmazsınız.