yarayı ok$adıkça dökülüyor kabuklar) ... (diyemezsin
oysa belirsizliktir
ormanlarına pusu kurdurtan hayvanları. Kim bilir
hangi çağın karanlığında iki ate$ böceği
gibi iki omzuna konmu$tuk sevgili siyahını öpecek
ve ölecek olan, kanını
terine ni$anlanmı$ o yaralı delikanlının.
hayır, bugün inanmıyorum ben gitgide büyüyen ellerine
ellerin büyüdüğü $ehirlerde
gözlerin ettiği sözleri kesme cüreti gösterilir
ve o kesilen sözlerin üstüne
oğlanlardan yüzülmü$ ipek tenden tüller serilir
gümü$ yünden ku$lar örtülür
gideceksin. belli. git o halde seni çağıran beldeye
benim ilmim sistir de!
benim ilmim suçtur de!
ve unut sonra o iki ate$ böceğini
kaldır ba$ını ardından
gökyüzünde tek bir ate$ böceğinin
bölünüp
kendisinden iki ate$ böceği olu$unu
$a$kın bakı$larla, utanç içinde gözle!
benim sisim sensin de!
benim suçum sensin de!
belli belirsiz bir okyanus beni üstlensin
yarayı ok$adıkça dökülen kabuklarla dolu sesinde!
tagore'nin kaleminden:
Düşünüyorum da,
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
Cesaretsizliğimizin anlaşılması,
Korkularımızın paylaşılması
Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın altında
Kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.
istiridyeler, deniz minareleri, midyeler.
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu bu çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu, duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor gerçek kimliğimizi,
Duyularımızı bastırıyor, elele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
Ne çıkar ateş böceği sansalar beni.?
Belki en hoyrat yürek bile, ateş böceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğunu el kaldırmaya kıyamaz?
Güçlü kapıların arkasına kilitlesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi
En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem, bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup, bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek belki samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.
Oysa bir görebilsek bunu, kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan korkmasak
incinsek yaralansak.
Ne olur bir darbe daha alsak.
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu
Denesek
Risk alsak
Yanılsak
Farketmez
Tekrar tekrar bıkmadan denesek ve kucaklaşsak yeniden, tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.
O zaman farkedeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi,
Kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufukta kar bir kış görünüyor.
Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.
Kırın o sert ağır kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten.
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.
en umutsuz anlarımızda karşımıza çıkıveren, bize umut aşılayan, kendisine alıştırıp sonra da sessizce terkeden güzel yaratıklardır. masallarda hep tembel olarak bahsedilir, ancak gerçekte böyle değillerdir. en zor iş onlarındır; insanlara umut aşılamak. bir yaz gecesi karşılaşırsınız susar sadece onları dinlersiniz, susmanın mutluluğunu tadarsınız. içinize böyle güzel duyguları dolduran varlığa dokunmak istersiniz. bilirsiniz dokunduğunuz anda yakacaklardır sizi ama ''dur'' diyemezsiniz içinizdeki hareketlenmeye. yanarsanız, yanarsınız ama asla pişman olmazsınız. ve bir yaz gecesi ateş böceklerini seyre dalarsınız...
Evlere düşen ahşap bir uykuysa eğer
kurşuni sarmaşıklar sarar bedeni
Yorulur üstüne çöken reyhani acılar
Ve kekik kokulu yalnızlıklara taşınır
Yıldızlı gecelerin ateş böcekleri
Ey rüyalarımın süslü gelini
Beyaz saçlarımın coşkun denizi
Tuzlu bir gecede oynaşan yakamozlar
Mavilerim tükendi seni beklemekten
Mor yalnızlığına eklediğim karanfil
Avuntularımdan kalan ibrişimdi
Tozlarına katılan yaz yağmurlarının
Kırmızımsı çatılara konan güvercinleri
Sessiz rüyalara konuk olsaydım eğer
Bütün acılarım biterdi
Yoksunluğun okunurdu göz bebeklerimden
Oturur ağlardım
Gecelerimi aydınlatırdı ateş böcekleri
O zaman biterdi yalnızlıklarım
Haydi ateş böceğim
Düş peşime
Şimdi seninleyim *
Hayallerim,
Canli isik lekecikleri,
Karanlikta gözkirpistiran
Atesböcekleridir.
O dikkati çekmeyen,
Sesleri, yolkiyisi hercailerinin
Mirildanir bu gelisigüzel çizgilerde.
Zihnin uykulu karanlik magaralari içinde,
Rüyalar
Günün kervanindan dökülen parçalarla,
Yuvalarini yaparlar.
Bahar, gelecegin meyveleri için degil
Fakat bir anin kaprisi için
Çiçeklerin petallerini saçar.
Nes\'e Kimiltisiz yerin zincirinden kurtulmus
Sayisiz yapraklara dogru
Kosar ve dans eder
Bir gün için havada.
Hiçbir önem tasimayan kelimelerim
Zamanin dalgalari üstünde hafifçe dans edebilirler,
Mana ile agirlastiklari zaman dibe çökerler.
Zihnin derinliklerinde güveler
Ince kanatlarini büyütürler;
Ve veda ederek uçusurlar,
Gün batimi gögünde.
Kelebek aylari degil, fakat an\'lari sayar
ve yeter zamana sahiptir.
Benim düsüncelerim, kivilcimlar gibi, kanatlanmis
Sürprizler üzerinde giderler,
Tek bir gülüs tasiyarak.
Agaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine
Buna rahmen onu hiçbir vakit kucakliyamaz.
Izin ver, günes isigi gibi, askim seni sarsin
Ve yine de aydinlik özgürlügü versin sana.
Hatirlamani istemek için armaganlarim çok küçüktür;
Ve bunun için
Onlari sen hatirlamalisin.
Çikart, at ismimi armagandan;
Bir yük olacaksa,
Ancak sarkim kalsin.
Nisan, bir çocuk gibi,
Çiçeklerle tozlar üzerine hiyogralifler yaziyor.
Onlari siliyor ve unutuyor.
Hatira, rahibe, hali öldürüyor,
Ve onun kalbini ölü geçmisin türbesine sunuyor.
Mabedin kasvetli heybetinden
Çocuklar tozda oynamak için disari kosuyorlar,
Tanri onlarin oyununu seyre daliyor,
Ve rahibi unutuyor.
Zihnim, düsüncelerinin akisinda
Birdenbire yanan bir isik gibi çalismaya baslar,
Asla tekrarlanmiyan akici notasiyle bir küçük irmak gibi.
Dagda, sessizlik kendi yüksekligini bulmak için
kabarmaktadir,
Gölde, hareket kendi derinligini tahayyül etmek için
hareketsizlesir.
Veda eden gecenin
Sabahin kapali gözlerine kondurdugu öpücük
Safak yildizinda parliyor.
Ey bakire, senin güzelligin bir meyve gibidir,
Henüz olgunlasmamis ve açilmamis bir sirla dopdolu.
Onun anisini yitiren aci
Kus seslerinden uzak,
Fakat yalniz agustosböceginin isliginin duyuldugu ses-
siz karanlik saatler gibidir.
Gerilik onun öldüren bir pençe ile gerçegi elinde güvenle
tutmaya çalisir.
Zayif bir lambayi canlandirmayi arzulayarak uzun gece
bütün yildizlarini isiklandirir.
Hernekadar O
Dünyayi
-Gelini-
Kollarinda tutuyorsa d,
Gök,
Sonsuzluga kadar
Uzaktadir.
Tanri, dostlar arar ve sevgi diler,
Seytan, eserler arar ve itaat ister.
Toprak hizmetine karsilik
Agaci kendisine baglar,
Gök ise hiçbirsey istemez
Ve onu özgür kilar.
Çocuk, tarihin tozu ile aydinlanmis
Yasi bilinmiyen zamanin gizliligi içersinde
Edebi olarak oturmaktadir.
Uzakta olan O, sabahleyin bana geldi,
Isik tarafindan alinip götürüldügünde daha da yakinlasti.
Beyaz ve pembe zakkumlar bulustular
Ve, ayri lehçelerde nes\'e ile eglendiler.
Sessizlik
Kendi kirlerini
Süpürüp yürüyünce
Firtina olur.