ateş çemberinde uyuyan su damlası

entry2 galeri0
    1.
  1. Adresi belli olmayan bir rüzgar misali savrulmuştu buraya. Kapısına bırakıldığı sirk, hayatıydı. nasıl geldiğini hatırlamıyordu ama ilk adımını burada atmış, ilk kelimesini burada söylemişti. Hatırlamasa da ailesinden kalan tek bağ idi, sirkin kapısına bırakılışı. Ve hep aynı sahne yaşanırdı. Nefes almaksınız aynı soruyu sorarak bıktırırdı George' u. Hikayenin anlatanı sirk sahibi George, tek dinleyicisi ise Laura' ydı.

    Laura, ince, uzun fiziği, gitgide güzelleşen yüzünü süsleyen zümrüt yeşili gözleri, beline inen düz kahverengi saçları ile orada öylece durup dinlerdi Onu. Hikayeye nedendir bilinmez hep aynı sözlerle başlardı George.

    -Ateş çemberi numarasını denediğimiz ilk gündü...

    Mevsim ne olursa olsun, hep rengi koyu mavi çadırın içinde, kocaman yuvarlağın ortasında otururlardı ikisi. O yuvarlak alan insanları güldürmenin, şaşırtmanın sembolüydü. Her şehirde ayrı çocuklar gülücüklerini, ayrı yetişkinler şaşkınlıklarını atarlardı o boşluğa. Oysa orası, Laura için hüzün çemberiydi. Anlamakta güçlük çektiği ayrımdaydı sürekli.
    Neden?
    George' un yollarda bulup sirke aldığı bir köpeğe benzetiyordu kendini. Bu kadar değersiz olmak için ne yapmıştı da bu sirke bırakılmıştı? Ailesi bir evin, kilisenin çevresine neden bırakmamıştı ki onu? Gidişini, bir daha bulunmayışını mı sağlamaktı amaçları?

    Kafasındaki bin türlü soruya, hüznün kiraladığı bakışları eşlik ediyordu. Ve dikkatle dinliyordu George' u.

    -Ateş çemberi numarasını denediğimiz ilk gündü. Başarısız olduk. ( Derin bir nefes aldı. ) Çalıştırdığım adam Moore, ateş çemberinden geçerken takla atacaktı. Hamlesini yaptı, ancak taklasını atarken öyle tökezledi ki, bacağı çembere değdi.( George cümlenin altında ezilmemek için yutkundu. ) Daha yere ayaklarını basamadan, bütün gövdesi çembere yapıştı. ( Yere sabitlemişti bakışlarını.) Gözlerimizin önünde yandı, kül oldu. Bağırışları hala kulaklarımda... Neden çok içiyorum sanıyorsun Laura?

    -Her şehrin suyu içilmediği için George.

    George' u içine almaya çalışan pişmanlık fırtınasından söküp almaya çalıştı Laura, bu sözlerle. Biliyordu, hikayeyi ne zaman anlatsa, George bu kısımda yutkunuyor, sonra da bir şeyler içmeliyim deyip gidiyordu. Olmazdı. Bugün buna müsaade edemezdi. George, daha önceleri birkaç kez yapabildiği gibi anlatmalıydı hikayeyi. Laura:

    -Hadi ama, devam et.

    Kızın gözlerinin içindeki yalancı mutluluğu görüyordu oysa adam. Her dinlediğinde daha da içine kapandığını, soru yağmurları ile ıslandığını biliyordu. Yine de devam etmeliydi. Belki de bu Laura' nın ondan son isteğiydi. Hikayeyi her anlatışında Laura içinde bir güç buluyor ve kimsecikler yokken ateşe parmaklarını uzatıp, onun yakıcılığını deniyordu. O güzel bedenin elleri bu yüzden bu kadar çirkindi. Yanıklar, yaralar ve buruş buruş olmuş bir deri...
    Laura garip bir kızdı. Elleri ile gurur duyardı. Her denemesinden sonra Ateşle dostluk eder gibi:

    -Bu kez çok acıtmadı serseri.
    derdi.

    Adamın kafasındaki düşünceler sabitleştiğinde devam etti anlatmaya:

    - Çok acı çekiyordum. Moore' un cesedini bile görmeye gücüm yoktu. Koşarak çıktım sirkten, içki karavanına girdim. içki ile sevişmelerimiz de o gün başladı. O beni sardı, ben ona sığındım. O beni kucakladı, ben de onu itmedim. Çünkü bir tek o suçlamıyordu beni. Vicdan azabı ile yaşayamazdım. Kalktım, bilmiyorum belki sabaha karşı, belki ay, hala gökyüzünde sallanırken. inan bilmiyorum. Karavandan çıktım, sirkin ilerisinde bir şelale vardı. Belki ölürken, bol su günahlarımı temizler diye düşündüm. Oraya gidecektim. indim karavandan, yerlere saçılmış şarap şişelerinden bulduğum boşluklara basa basa ilerledim. Hava bile yanık kokuyordu. Moore... Onun acısı daha da kuvvetlendirmişti beni. Ölümden korkmuyordum. Adımlarım hızlandı. mavi çadırıma son bir defa bakacak, vedamı yapacak ve bir sirk sahibinin deliliğinde ölecektim. Çadıra yaklaştım, içeride bir ses...Orada hala Moore' un cesedini topluyor olmaları imkansızdı. Nefesim bile susmuştu. Yürüdüm, yürüdüm. Yerde bir battaniye...
    - Biliyorum. Ben!
    - Evet Laura, sen. Battaniyeye yaklaştım, ben bebekler sürekli ağlar sanıyordum. Ama sen içimdeki tüm korkuları süpüren, öyle bir gülümseme ile bakıyordun ki bana. Gözlerinin lacivertinde, kendime geliyordum. Sonra bembeyaz elini uzattın bana. Küçücük parmaklarına, tek parmağımla karşılık verdim. işte o günden, bugüne hala benimlesin.
    - Peki hiç kimsecikler yok muydu? Ya da en azından adımın yazdığı bir kağıt?
    -Hayır laura. Sadece sen vardın. Çevreme bakındım, kimseyi göremedim. Ya da senin rahatlatıcı bakışlarından başka bir yöne bakmak istemedim.
    -Abartıyorsun George!

    Laura şaşırmıştı, ilk defa bu kadar içten, ilk defa en ince ayrıntısına kadar dinliyordu o geceyi. Soruları cevapsızdı hala ama ateşle oynadıktan sonra, ellerini suya gömdüğünde hissettiği huzuru duydu bu kez.

    George ayaklandı birden.

    -Neden bunu yapmak istiyorsun laura? Neden?
    -Korkularından sıyrılman gerekiyor, sen benim tüm hayatım oldun. Ben de sana yardım etmek istiyorum. Yapacağım bunu.
    -Hep inatçı bir kız oldun, beni yaşatayım derken, bu kez gerçekten öldüreceksin!
    -Hayır! Güven. bana hiç bir şey olmayacak.

    Laura sağlam adımlarla çıktı o alandan. Karavanına doğru, yerdeki yaprakları saya saya yürüdü. Yalan söylemişti George' a. Ateş çemberinin denendiği ilk gün... O gün hayatı başlamıştı, o halde hayatında güzel bir yerde olmalıydı ateş. Ve bunu yapacaktı. Ailesiyle tek bağ: Ateş çemberi.

    Aynasının karşısına geçti, sirki doldurmaya başlamıştı insanlar. Bunu seslerden anlayabiliyordu. Bu küçük şehirde, unutulmaz olmalıydı.
    Gri, üstüne yapışan tulumunu giydi. vücudunun yansıyan güzelliğini izledi. Evet ayna ona doğruyu söylüyordu. Zümrüt yeşili gözleri, yanmadığı kadar yanıyor, karavanın içine ışıklar saçıyordu. Kendini ateşe adanan bir adak gibi düşündü. Tek farkla:
    Mutlu, hazır, huzurlu bir adak...

    Karavanından çıktı ve ateş çemberi ile sarmaş dolaş olacağı ana doğru ilerledi. Ondan önce palyaçolar çıkıyordu. insanlar... Gülüyordu hepsi. Binlerce kez izlediği bu oyunu, hep keyifle izlerdi Laura. Ve sonunda palyaçolar, en tatlı halleri ile bitirdiler gösterilerini.

    Artık tüm hayatının başladığı, o boşluktaydı. Karşısında kocaman bir ateş çemberi... Herkes şaşkınlık çığlıkları atıyordu, ancak Laura' nın tek duyabildiği ateşin onu çağırışı idi. ' Gel ' diyordu Laura' ya. Laura önce güzel bir gülümseme ile selamladı sirkin geçici konuklarını. Arkasına baktı, George' u aradı ama göremedi. Ve gösteri başladı.

    George bu anı görmek istemediği için yine dostlarına sığınmıştı. Karavan, içki şişeleri ve elinde bir kağıt... Rengi solmuş, kahverengi bir kağıt. içinde Laura' nın tüm sorularının yanıtı. Keşke daha cesur olabilseydi, ama yapamadı. Tam 18 sene boyunca hiç yapamamıştı da zaten. Bekledi, bekledi, bekledi. Yüksek sesle okumaya cesareti olmayan, o notu okumaya başladı.

    *Moore' u benden aldın. Sen benim en sevdiğim varlığın katili oldun. Bizden ne istedin? Kocamı ateşe kurban ettin. Göz göre göre bir sonun sebebi oldun. Sen, kocamla beraber beni de öldürdün. Ve bu da bizden sana kalan son şey. Ona baktıkça sebep olduklarını hatırlayacaksın. ona baktıkça her gün biraz daha acı çekeceksin. Onun sana attığı her bakışta vicdan azabından kahrolacaksın! Umarım ateş çemberi gibi hayat seni de yakar!

    George gözyaşlarına boğuldu. Binlerce defa sessizce okuduğu bu kağıt, ayaklarının altında eziyordu onu. Laura... Gözlerine baktıkça her gün daha çok sevdiği, hayatını mahvettiği için her gün yeniden kahrolduğu Laura.

    Önce çığlık seslerini duydu.

    içinden bir parça koptu George' un. Laura ateşin esiri olmuştu. Kulaklarını kapamaya hazırlandı. O anda,
    Çadırı titreten bir alkış silsilesi...

    George dizlerinin üstüne kapandı. sarhoş ağzından çıkan anlaşılmaz kelimelerle, yüzünü yakan gözyaşları eşliğinde dua etti.

    -Su damlasını ateş çemberinde uyutmadığın için binlerce teşekkürler!
    9 ...
  2. 2.
  3. annesini, babasını, kan bağı olan hiçkimseyi, hayatı boyunca tanımamış; bir yaprak misali, george'un sirkine ve büyüdükçe bir su damlası güzelliğinde ateşe savrulmuş bir kız çocuğu. ebeveyinleri george ve ateş olan, terk edilişine dair büyük sırrı bilmeyen biçare bir çocuk.

    dil akıcı, mekan ve konu oldukça ilgi çekici ve bazı cümleler yüreğe işleyen cinsten:

    --spoiler--
    Binlerce defa sessizce okuduğu bu kağıt, ayaklarının altında eziyordu onu. Laura... Gözlerine baktıkça her gün daha çok sevdiği, hayatını mahvettiği için her gün yeniden kahrolduğu Laura.

    --spoiler--

    ancak hikayedeki temel iki duygunun dayandığı noktalarla ilgili bazı pürüzler var, aslında dayanaklar biraz sallantılı gibi.

    şöyle ki; ateş çemberi numarasında moore'un yanma nedeni, george'un bir dikkatsizliği değil. yani george'un bir dahli yok. aksine moore'un antreman eksikliği ya da çevik olamaması sonucu gerçekleşen bir ölüm. yani böylesi bir ölüm için moore'un karısının george'u katil ilan etmesi çok anlamlı değil. belki george'un aşırı ısrarı sonucu, istemeye istemeye bu gösteriye moore'un ikna olduğunu söylese ya da george'un teçhizat ya da teknikle ilgili bir kusurundan bahsedilse, moore'un karısının suçlaması daha sağlam bir temele otururdu.

    diğer yandan; eşini kaybeden bir anne açısından; yeni doğan bebeğini kendi deyimiyle eşinin katilinden öç almak için terk etmesi de bir anne için hele ki çok sevdiği eşini kaybeden bir anne için pek de olası değil. aksine tüm sevgisini kocasının yadigarı bu bebeğe vermesi beklenir. bir anne kolay kolay evladını terk etmez. çünkü bu evladını da cezalandırmaktır. burada da annenin bu davranışına neden olabilecek başka detaylar verilse, terk edilişi de sağlam bir dayanak bulabilirdi.

    ama her şekilde güzel, akıcı, okuyucuyu içine alan bir öykü.

    özellikle son cümlesi muhteşem:

    --spoiler--
    -Su damlasını ateş çemberinde uyutmadığın için binlerce teşekkürler!
    --spoiler--

    ilhamınız ateş çemberinde uyumayan su damlaları misali hep gürül gürül aksın...

    teşekkürler eksipozitif.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük