hergün yeni bir iddia'nın ortaya çıkmasıdır. kimiler sirozdan da ölmediğini savunur. hikaye şu şekildedir;
--spoiler--
atatürk attan düşerek bir kaç kaburgası kırılmış ve akciğerlerine batmıştır. bunun yüzünden ciğerleri su toplamış ve herkes bunu siroz yüzünden olduğunu sanmıştır.
--spoiler--
biz hangisine inanalım?
edit: imla
Bırakın artık ne olur Atamla uğraşmayın.
Ölmüş gitmiş artik, seksen sene olmuş bu dünyadan göçeli.
Şeytan bile elini ayağını çekmiş siz hala dil uzatırsınız o yüce insana.
Hz. Muhammed ve fatih sultan mehmed ile aynı sonu paylaştını gösterir. Peygamberimiz ve fatih yahudiler tarafından zehirlenerek şehit edilmişlerdir.
Yeni Mesaj gazetesi yazarı Yusuf Karaca, “Atatürk’ü zehirleyerek şehit ettiler” başlıklı yazısında, “celal bayarın bir röportajında atatürk'ün burnundan kan geliyordu dediğini duyduğumdan beri Kaç gündür kafamı kurcalayan bu soruya cevap aradım ve araştırarak öyle sonuçlar buldum ki, Ata'nın ‘şehit’ edildiğine dair, içimde hiçbir şüphe kalmadı” ifadelerini kullandı.
işte o yazı…
Atatürk eğer, genç yaşta ölmeseydi, bugün Türkiye çok daha farklı bir ülke olurdu. 1923'ten, ölümüne kadar ne büyük yatırımlar yaptığı ortada. "Özelleştirme" ile sata sata anca bitirdiler.
ikinci dünya savaşına Ata'nın vasiyeti ile girmemeyi başarmış Türkiye, ikinci dünya savaşının ağır faturasını ödemiş bir Almanya'nın bugün çok gerisinde ise ülkemiz adı konmamış ne tür savaşlar gördü de, haberimiz yok.
Atatürk'ün ölümünden çok değil iki ve üç yıl sonra, ABD ile yapılan anlaşmalar, bugün halen konuşulmuş değil. Asla bir "inönü" tartışması çıkarmıyorum, merak buyurmayın!
inönü'nün her insan gibi yanlışları, eksikleri vardır ama değil mi ki, Atatürk'ün silah arkadaşıydı, sessiz kalıp, terbiyeli takınmayı gerektirir diye düşünüyorum.
ABD'nin kara kutusu kabul edilen David Rockefeller, ölmeden önce çok önemli itiraflarda bulunmuştu. "Atatürk yüzünden planlarımızı yarım yüz yıl ertelemek zorunda kaldık" demişti. Bu adam önemli bir Yahudi'dir. ABD için, söyledikleri "kanun" hükmündedir.
israil'in Atatürk'ün ölümünden sonra kurulması ve Türkiye'nin ilk tanıyan ülkelerden olması, hiç sürpriz değil. Hal böyle iken, insanın aklına şu soru geliyor:
ATATÜRK masonlar tarafından ÖLDÜRÜLMÜŞ OLABiLiR Mi?
celal bayarın bir röportajında atatürk'ün burnundan kan geliyordu dediğini duyduğumdan beri Kaç gündür kafamı kurcalayan bu soruya cevap aradım ve araştırarak öyle sonuçlar buldum ki, Ata'nın "şehit" edildiğine dair, içimde hiçbir şüphe kalmadı. Atatürk'e düşman olmayı dindarlık sanan zavallılar, bazı gerçekleri bilseler, eğer gerçek Müslüman iseler, utancından ölürler.
Dünyayı değiştiren bir insan ölüyor, ama otopsisi yapılmıyor. Üstelik bu otopsi çok istenmesine rağmen yapılmıyor. Atatürk'ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda "ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması" olarak gösterilirken, ikinci raporda ise "alkolle ilgili karaciğer iltihabı" neden olarak gösterilmektedir.
Ortada hem bir çelişki, hem de büyük bir yalan vardı. Bu yalan raporu, o dönem mecliste etkisi çok olan masonlar çıkarttırıyor.
Masonlar ne alaka, demeyin!
Atatürk'ün şahadetinde ve sonrasında, hep bunlar başroldeler.
Atatürk, mason localarına karşı büyük bir savaş veriyor. Yıl 1935. Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt'a Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verir ve der ki;
"Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver, gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve gurupça kapanmasına delalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır."
Böylece Bozkurt, Paşa'nın istediğini yaptı, "Masonlara ölüm" naraları altında, mecliste locaları kapatma kararı çıktı.
Masonlar, Doktor Mim Kemal'i önlerine katarak Atatürk'ün makamına çıktılar; "Efendim biz zaten maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız" dediler.
Atatürk de karşılık olarak;
"Peki, bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız ve metbûnuzun ismi nedir?" diye sordu.
"Biz Cenova'ya tabiiyiz ve reisimiz de Barca Mison Cenaplarıdır." dediler.
Bunun üzerine Atatürk öfkelenip; "Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi, bir çift Yahudi'ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye'deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfi'ye hepinizi verir ve astırırım! Haydi defolun karşımdan!" diyerek onları kovdu.
Mustafa Kemal Atatürk, 10.10.1935 tarihinde Ankara'da Çankaya köşkünde Doktor Mim Kemal Öke"ye hitaben: "Mason cemiyetinin faaliyetini inkılâplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeye teşebbüs etmeyiniz." demişti.
Yüksek dereceli bir mason olan Avram (ibrahim, Abraham) Benaroyas, Türkiye Mason Cemiyeti'nin kapandığını Moskova'da bir toplantı sırasındayken öğrendi ve şöyle dedi: "O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!" (-Laiki Foni "Halkın Sesi" gazetesi, Yunanistan, 1948.)
Bu konuda daha geniş ayrıntı ve bilgiye ulaşmak isteyenler; "Yusuf Ziya Koca-Atatürk Öldü mü, Öldürüldü mü?" Adlı kitabı okuyabilirler.
Atatürk öldükten sonra, ismet Paşa'nın cumhurbaşkanlığı sırasında, "kanun-u mahsusla localar kapanmadı! Tekrar açmaya hakkımız var!" diyen Masonların müracaatı üzerine, tekrar localar açılıp faaliyete başladılar…
"Atatürkçü" bilinen Celal Bayar ise 1952'de, Ahmet Gürkan'ın teklif ettiği ve Masonların localarını kapatmak istediği kanun teklifini ret ederek bu suretle localarını kanunla pekiştirdi. Celal Bayar, kendisi de bir masondu.
Ceyhan Mumcu'nun 16.10.2005 tarihinde Mahiye Morgül'e anlatımından bir alıntı yapalım:
"Bir deniz tabip albayının Atatürk'ün ölümü hakkında yapmış olduğu bir doktora tezi var. Orada Atatürk'e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır. Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi.
Atatürk'e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı "Kinin" yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı azamlarından Doktor Mim Kemal Öke'dir.
Durumu iyice fenalaştıktan sonra yine bir mason olan Celal Bayar, yurtdışından bir doktor getirtir. Yanlış tedavi yapıldığını, karaciğerin bu yüzden iflas ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur. istirahat için 2 ay kadar kaldığı Savarona'da nemli sıcaktan durumu daha da kötüleşmiş, son günlerinde Dolmabahçe Sarayı'na götürülmüştür."
1962 yılında dönemin içişler bakanı Bekarta'nın talebi üzerine bir araştırma yapan Doktor Lebit Yurdoğlu şöyle diyor: "Sn. Hıfzı Oğuz Bekata. Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tespit ettim.
Atatürk'ün ilaçlarının alındığı eczanenin kayıtlarına baktığımda, o dönemlerde sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekimin bilmesi gerektiği ama bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim.
Atatürk'ün tedavi amaçlı verildiği diğer ilaç 'piremidon'dur. insanlar üzerinde toksin 'zehirli' etkisi olduğu kesinlik kazanmıştır. 'Civalı diuretik' olan 'salyrgan' isimli ilacın ise 3 Ağustos 1938 tarihinde yapılan konsültasyondan önce kullanımının tehlikeli olacağı bilindiği halde bu ilacın kullanılmasına devam edilmiştir. Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hâkim olmuştur."
işin özü, Atatürk, zehirlendiğini anlamıştı artık. Afet inan'a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; "Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger'i getirtti."
içişler Bakanı Kaya, inönü'ye yazdığı yazıda şunları söylüyor: "Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım. Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hâsıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim."
Ata'nın ölümünden sonra, Anadolu'da insanlar ağlamaktan adeta gözleri kör olurken, ismet Paşa cenazeye katılmıyor. işbaşına gelir gelmez, mason locaları açılıyor.
Atatürk'ün kovduğu ve "ben hayatta olduğum sürece Türkiye'ye gelemezler" dediği Rotheschild ve Rockefeller aileleri Türkiye'ye çörekleniyorlar. Sonra, israil kuruluyor. Atatürk düşmanlarıyla israil, ne kadar gurur duysa az!
Atatürk mason loncasını kapattırıyor,atatürk ölüyor,ismet inönü lider oluyor,mason loncası tekrar açılıyor ve türkiyenin burnu boktan çıkmıyor.
Olay bu.
After his abdication, Edward was created Duke of Windsor.
He married Wallis in France on 3 June 1937, after her second divorce became final.
Later that year, the couple toured Germany.
During the Second World War, Edward was at first stationed
with the British Military Mission to France, but after private
accusations that he was a Nazi sympathiser, he was appointed
Governor of the Bahamas.
Türkiye, ingiltere Kraliçesi II. Elizabeth’i ağırlarken, Osmanlı’da
ilk defa ingiliz Büyükelçiliği’nde örgütlenen Masonlar da II. Abdulhamit Han’ın
tahttan indirilişini ingiltere’nin başkenti Londra’da kutlayacak.
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, “Türk Masonları’nın zaferi”
diye niteledikleri II. Abdulhamit’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan
II. Meşrutiyet’in ilanının 100. yılı olan 2008 yılını “Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik” yılı
ilan etmelerinden sonra etkinliklerini şimdi de Avrupa Mason Buluşması’na
(EME 2008) taşımaya hazırlanıyor.
Avrupa Mason Buluşması adlı kuruluş, değişik fraksiyonlara (ritinlere)
ayrılmış Avrupa Masonları’nın bir araya geldikleri çok özel bir platform
durumunda. Platform komitesinde iskoç, ingiliz, Fransız ritinden
üst düzey Masonlar bulunuyor.
Loca, Türkiye’de askeri darbe geleneğinin ilk örnekleri olarak
görülen I. ve II. Meşrutiyet’in başlı başına Mason kalkışmalar olduğunu ilan etmişti.
ingiliz locasının üstadı ,kral veya kraliçenin eşidir . ancak idari işleri
şu yapmaktadır ...
He is president of The Scout Association, the Royal United
Services Institute, and the Royal Institution of Great Britain, and
since 1967 Grand Master of the United Grand Lodge of England.