atatürk ün tuttuğu takım

entry105 galeri6
    53.
  1. 52.
  2. Atam izindeyiz Bizde Fenerbahçe'liyiz...
    2 ...
  3. 51.
  4. işte liderlik budur. Yarım elma gönül alma. herhangi bir takımlı olsaydı, diğer taraftarlar içten içe üzülecekti. Ama şimdi herkes kendi tuttuğu takımı tuttuğunu düşünüyor. Büyüksün Atam.
    1 ...
  5. 50.
  6. 49.
  7. 48.
  8. 47.
  9. (bkz: fenerbahçe)

    Yokluktan yepyeni çağdaş bir ülke yaratan Atatürk hepimizindir. Sizin, Bizim, hepimizin. Kimse sahiplenemez kendisini tek benim diyerek. Aynı şekilde O eşsiz insanın Fenerbahçe'ye gösterdiği özel ilgi ve sevgiyi yani kulübümüzün taraftarı olmasını yadırgamayın, kıskanmayın.
    Sonuçta onunda herkes gibi duyguları, tutkuları, sevgileri olmasından doğal ne olabilir. O büyük insan kendini halkından soyutlamamış ve dört duvar arasına hapsetmemiş, hayatı boyunca halktan biri gibi davranmış ve yaşamış bir önderdi.

    O eşsiz insanla ilgili bir anekdotu bu konuyla doğrudan ilgili olduğu - örtüştüğü - için yazıyorum.
    Cumhuriyetin 12. yıldönümü ile ilgili törenler, düzenlemeler nedeniyle hazırlanan ve Ankara'nın çeşitli yerlerine asılacak dövizlerin listesi Atatürk'e gösterilmiş. Bunlar arasında "Atatürk en büyük Türk'tür." "Asırlar boyunca gelen en büyük Türk" ve bunlara benzer dövizler, afişler v.b. vardır. Atatürk listedeki bu tür ibarelerin bunlara gerek yok dercesine elindeki kalemle üstünü çizer (iptal eder) ve sadece şunu yazar: "ATATÜRK BiZDEN BiRiDiR."

    O Karşıyaka kulubünün defterine duygularını yazmıştı, Altay kulübünde de aynı şeyi yapmış, bir de maçını izlemiştir. Beşiktaşlı'ları evinin camından seyretmiş, onlarla bir kez konuşmuş, Galatasaray'ın maç davetine teşekkür mektubu yazmış, bir kez maçını izlemiş Güneş Kulübü'nün iki kez çayına gitmiştir. Tüm bunlar onun Türk gençliğini Türk sporcularını ve spor kulüplerimizi ayrı ayrı çok sevdiğini gösteriyor. Zaten Türkiye Cumhuriyetini gençlere emanet edişinden de bu özel sevgi ve güven anlaşılabilir.
    Ancak aynı Atatürk'ün Fenerbahçe'ye olan sevgi ve muhabbeti bir üstünlük apayrı bir özellik taşımıştır. Çünkü Fenerbahçe spor Kulübü'nü ziyaret etmiş, hatıra defterine duygularını yazmış, maçına gitmiş yaz balosuna katılmış, yangından sonra kulübüne maddi yardımda bulunmuş, Yalova Termal'deki gösteri maçına Fenerbahçe su topu takımını davet ettirmiş, stadına büstünün konmasına izin vermiş, Fenerbahçe kulübü mensuplarının deniz sporları ile iglilenmesi isteğini dile getirmiş bu konuda direktif vermiştir.
    Herşeyden önemlisi tüm bunları hiç hesaba katmamıza gerek bırakmayacak şekilde iki kez Fenerbahçeli'liğini deklare etmiştir.
    2 ...
  10. 46.
  11. (bkz: beşiktaş)

    bir fenerbahçeli olarak, beşiktaş olduğunu düşünmekteyim.
    3 ...
  12. 45.
  13. rahmetli Alpaslan abimizin uzun uzun anlatarak kanıtladığı olaydır. ultraslan.com dan alıntı yapılarak;
    --spoiler--
    Aşağıdaki derlemeler ve bazı yazılar şahsıma aittir.

    Alpaslan Dikmen
    ultrAslan Genel Koordinatörü
    ===================

    BALIKESiR HUTBESi
    ATATÜRK'ÜN PAŞA CAMiiNDE YAPTIĞI KONUŞMA
    7 ŞUBAT 1923

    Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür.

    Allahın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun.

    Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçkleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir.

    Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an'daki mânası açık olan ayetlerdir. insanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunarı arasında çelişki olması gerekirdi.
    Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır.

    Arkadaşlar; Cenabı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz.

    Beni buna eriştiren Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevab kazanacağımı ümit ediyorum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. işte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.

    Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.

    Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisanı ile medeni ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir. Efendiler, hutbe demek topluma hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur.

    Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber'in hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır.

    islam toplumunun çoğalması ve islam ülkeleri gerilemeye başlayınca, Cenabı Peygamber'in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması!

    Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü, her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi.

    Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir. Geçen yıl Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki "Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur."

    Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları hergün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.

    ATATÜRK VE GALATASARAY

    "istanbul Türk izcileri Ocağı Riyaseti'ne, Vatana yüksek seciyeli ve metin ruhlu gençler yetiştirmesini temenni eylediğim istanbul izciler Ocağı'nın Başbuğluk teklifini büyük hıss-i iftiharla kabul ediyorum.Genç arkadaşlarıma teşekkür ve selamlarımın tebliğini rica ederim efendim."

    Türkiye Büyük Millet Meclisi Resisi
    Başkumandan MUSTAFA KEMAL

    Bu telgraftan bir yıl sonra 1923 sonlarında Başbuğları Atatürk'ü Ankara'da görmeye giden istanbul izcileri ile ilgili olan anıyı şu belgelerden öğrenmekteyiz:

    Spor Alemi Dergisinin 9 Ağustos 1339 (1923) günü yayınlanan 44/106 sayısının 12.sayfasında:

    "Yüksek bir tarihe, kıymetli bir varlığa malik olan Galatasaray Keşşaflığı yeniden geniş bir faaliyet sahasına atılmıştır. Yeni teşkilatta Oymak Beyi olan Adnan (Akıska) Bey'e, muavinine ve bilhassa gayyur arkadaşlarına muvaffakiyet temenni ederiz."

    Galatasaray Spor Kulübünün 75. yılı için kurulan Komite'nin Başkanı Adnan Akıska ile 1975 yılının başlarında hazırlığına başladığımız Galatasaray Spor Kulübü Tarihi için yaptığımız incelemeler sonucunda yukarıdaki bilgiyi okuduğumuzda, rahmetlinin gözleri dolmuş ve heyecanlanmıştı.

    Spor Aleminin bir sonraki 21 Ağustos 1339(1923) günü çıkan 45/107 sayısının kapağındaki resmi ve 4. sayısındaki,derginin sahibi Çelebi Zade Sait Tevfik imzalı 'Şehir keşşaflarının Ankara'ya Seyahatları' başlığı altındaki yazısını bana göstererek şöyle söylemişti:

    "O gün hala gözlerimin önündedir.Galatasaray Oymak beyi olarak Atatürk'ün elini öpmemi hiç unutmayacağım. Heyecandan tir tir titriyordum.
    - Nasılsın diye sorduğunu ve bir hayal alemi içinde
    - Teşekkür ederim Paşam, diye cevaplandırdığımı hatırlıyabiliyorum."

    Not: Yukarıdaki bölüm , Haluk San'ın "Belgeleri ile Türk Spor Tarihinde Atatürk" adlı kitabından alınmıştır.
    ==============================

    ATATÜRK HARF DEVRiMiNDEN SONRA iLK iMZALI VE RESMi YAZISINI
    GALATASARAY KULÜBÜ'NE GÖNDERDi.

    Yıl 1928 ,4 Eylül günü 'Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti kalemi Mahsus Müdüriyeti' başlıklı ve 'Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal ' imzalı 4/444 sayılı,ilk kez Latin harfli daktilo makinasıyla yazılmış bir mektup 'Galatasaray Terbiyeyi Bedenniyye Kulübü Reisi ve Sivas Mebusu Necmettin Sadık bey efendiye' geliyordu.

    Üç yıldan beri üstüste hiç yenilmeden istanbul Amatör Futbol Ligi Şampiyonu olan Galatasaray Futbol Takımı, 1928 yılı Ağustos ayının 31'inde, o zaman ki adı 'Tayyare Cemiyeti' olan bugünkü 'Hava Kurumu' tarafından ortaya konulan 'GAZi BÜSTÜ' için karşılaştığı ezeli rakibi Fenerbahçe'yi: Ulvi Yenal, Mehmet Nazif Gerçin, Burhan Atak, Suphi Batur, Nihat Bekdik, Mithat Ertuğ, Mehmet Leblebi, Şadlı Alioğlu, Necdet Büyük, Kemal Faruki ve Muslih Peykoğlu 'dan kurulu on biri ile 4-0 yenmişlerdi.

    O günlerde Galatasaray Kulübü başkanı bulunan Sivas Milletvekili ve o zamanların günlük gazetelerinden biri olan 'Akşam'ın sahiplerinden Necmettin Sadık (Sadak) sonradan 'Atatürk' diye anılacak Cumhurbaşkanı'na THK'ca ortaya konulan büstlerini kazanmaktan dolayı büyük kıvanç ve onur duyduklarını Türkiye'nin en büyük spor müzesindeki şeref köşesinde bu armağanı saklayacaklarını,tüm Galatasaraylıların 'Gazi Mustafa Kemal Paşa' hazretlerine duydukları sonsuz sevgi ve saygılarını, daima emirlerine amade olduklarını 1 Eylül 1928 günü bir mektupla arz etmişti.

    Atatürk, en büyük devrimlerinden biri olan 'Yeni Türk Alfabesi'nin kabul edildiğini, 9 Ağustos gecesi Sarayburnu'nda verilen bir yemekte ilan etmişti.

    işte Mustafa Kemal'in yeni Türk alfabesinin kabul edildiğini bildirmesinden tan 26 gün sonra Latin harfli bir daktilo ile Atatürk tarafından yazdırılarak, Cumhurbaşkanı sıfatıyla imzaladığı ilk resmi yazı Galatasaray'a yazılmıştır.

    Mektupta aynen şöyle yazmaktadır :

    "Mektubunuzu aldım.Türk gençliğinin spor sahasında da gösterdiği kabiliyet ve faideli faaliyeti takdir-le müşahede ve takip ediyorum. Hakkımda ibraz buyurulan asar-ı muhabbetten mütehassıs oldum.Teşekkür ederim efendim."

    Reis-i Cumhur
    Gazi Mustafa Kemal

    Bu arada 16 Eylül 1928 Pazar günü yayınlanana 2566 sayılı Akşam gazetesinin 3.sayfasında "Gazi Hazretlerini Teşyi" başlığı altında şu haber çıkmaktadır :

    "Galatasaray denizcileri dün istanbul'u terkeden Gazi Paşa hazretlerini Yeniköy açıklarında üç çifte futa ile muazzam bir suretle selamlamışlar,Paşa Hazretleri uzun müddet mendil sallamak sureti ile Galatasaray denizcilerine iltifat etmişlerdir."

    Yıl 1930, Atatürk Galatasaray Lisesine ilk kez 2 Aralık Salı günü şeref vermişlerdi. Yanlarında Büyükelçilerimizden Galatasaray Kulübü'nün 12 numaralı üyesi Ruşen Eşref Ünaydın, Galatasaray Lisesinde okumuş olan o zamanın Dahiliye vekili Şükrü Kaya, Kılıç Ali Paşa ile birlikte Okul Müdürü Fethi isfendiyaroğlu'nun öncülüğünde gezmişlerdi.

    Bu konuda 'GSL 1868-1968' adlı kitabın 96.sayfasında, o zamanlar Lise Müdürü ve iki yıl sonra da Kulüp Başkanı olan Fethi isfendiyaroğlu'nun 8.12.1930 tarihli "Reisicumhur Hazretlerinin Mektebimizi ziyaretleri" hakkında rapor'dan :

    'Derslerden sonra mektebin her tarafını, bilhassa müzelerimizi ve konferans salonunu gezdiler… Ve hatıra defterlerini imzaları ile tezyin buyurdular.'

    Galatasaray'da spor, her zaman okul ile kulübün iç içe olmalarıyla gelişmiş ve başarıya ulaşmıştır. Çeşitli branşlarda kazanılan kupalar, Galatasaray Lisesi'ndeki muhteşem müzede muhafaza altına alınmıştır. Bu müzede Türk Spor Tarihinin en önemli belgeleri bulunmaktadır.

    işte bu müzeyi, Galatasaray Liseli, kulübün ilk üyelerinden Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın'dan bilgi edinerek gezen armağan ve belgeleri birer birer inceleyen ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa kemal paşa şeref köşesinde duran büstü ile harf devrimini yaptığının ayına varmadan yazdırıp imzaladığı mektubunu görünce ,Ruşen Eşref'e dönerek :

    "- Bu kıymetli müzeye fotoğrafım lazım, imzalayıp vereyim" demiş.

    12 gün sonra bir yaveri aracılığı ile gönderdiği boylarına yakın olan fotoğraflarının üzerine Büyük Önder, okul ve kulüp gözetmeksizin büyük bir incelik göstererek şunları yazarak yazarak imzalamışlardır:

    "14.XII.1930 GALATA SARAYA - GAZi M. KEMAL"

    Yurdumuzda hatta dünyada bir eşi daha bulunmayan Galatasaray Müzesi ve Arşivinin şeref köşesinde asılı duran bu çok kıymetli fotoğrafı ile birlikte Atatürk'ün içtiği kahve fincanı telvesi ile su bardağı, imzaladığı hatıra defterleri ve 4.9.1928 günü ilk latin hafleriyle yazdığı ve imzaladığı tarihi mektubu vitrinli bir dolapta muhafaza edilmektedir.

    Atatürk ikinci kez Galatasaray Lisesi'ne 6 Temmuz 1933 tarihinde şeref vermişlerdir.

    Yanlarında o günlerde TBMM ve Galatasaray Spor Kulübü Hami Başkanı Kazım Özalp Paşa ile eski bir Galatasaraylı o zamanki Maarif Vekili Hikmet Bayur ve Prof.Afet inan ile okul Müdürü Tevfik Arat olduğu halde yine müzeyi gezerek fotoğraflarının asılmış olduğunu görerek memnuniyetlerini bildirmişlerdi.
    ==============================

    ATATÜRK' E MEKTUP ( 'Galatasaray'dan Atatürk'e ' adlı kitaptan )

    Aziz Atam;

    Bu mektubu,üç kez onurlandırdığın 500 yıllık Galatasaray Lisesi'nin müdürü olarak yazıyorum. Okulumuzu ilk ziyaret ettiğin 2 Aralık tarihini kuruluş günümüz olarak kabul ettik ve 500. yılımızı 100.doğum yılınla birlikte kutladık.

    Lisemizin Anma ve Kutlama Komitesinde görevli öğrencilerimiz, bu küçük kitabı, 100 yaşına giren Ata'larına minnet, şükran ve bağlılıklarını sunmak için hazırladır.

    Bu kitapçığı düzenleyen gençler, senin 100.doğum yılında ölümünü anımsamadılar. Çünkü senin ölmezliğine, sensiz bir Türkiye, bir Türk Ulusu düşünülemeyeceğine; bu ülkede bağımsızlık, egemenlik, özgürlük ve uygarlığın seninle başladığına, ulusumuzun senin ilkelerin ve devrimlerinle çağdaşlaştığına kesinlikle inandılar.

    Baştanbaşa işgal edilmiş Yurdumuzda hiçbir kurtuluş umudu kalmayan yüce ulusumuzun nasıl kurtarıldığını, ortaçağ karanlığından bugünkü aydınlığına hangi aşamalardan geçilerek ulaşıldığını anladılar.

    100 yaşına girdiğin 1981'de, yurt çapında Ulusal değerin bütün yönleriyle işlenirken;tüm dünyada, özellikle dost ülkelerde ve uluslararası kuruluşlarda da gösterilen çok çeşitli etkinliklerle senin evrensel değerinin bir kez daha en belirgin boyutlarıyla ortaya koyulduğunu izlediler. Senin sadece bu yüzyılın en büyük dehası değil, gelmiş geçmiş bütün çağların ve dünya tarihinin örnek önderi olduğunu, yüzyıllarca uyutulan Asya ve Afrika 'nın senin damganı taşıyan Türk Devrimi ile uyanmaya başladığını ,mazlum ülkelerin bağımsızlık savaşı bayrağında senin dalgalandığını öğrendiler.

    Ve öğrendiler ki, gidilecek yol yalnız senin yolun, konuşulacak dil senin dilin, tutulacak el senin elin...

    Sen ölümsüz, sen en büyüksün; sen en gerçek, sen tek, sen Tanrı'nın alnından öptüğü insan, sen ATA-TÜRK'sün...

    Seninle yaşayacaklarına ve seni yaşatacaklarına, namusları, onurları, Yurdumuz ve Ulusumuzun kutsallığı üzerine and içtiler.

    Müsterih ol Atam !

    M.ŞÜKRÜ SARI
    ==============================

    GALATASARAYLIYIZ, ÇÜNKÜ...

    "Garp iştiyakı,fikre açık bir ufuk... Ve sen Şarkın bu ufka ilk açılan bir dericesi"

    Tevfik Fikret 'in seslenişi, geçmişten geleceğe uzanan bir esinti.Yenileşme çabasının,daha iyi ve daha güzele varmanın derin istemini de taşıyor.işte o düşünüş,Atatürk'ün "Ben inkılaplarımı Fikret'in şiirlerinden aldığım ilham ile yaptım" demesine yol açmıştır.

    ileriye ve aydınlığa yönelik bir yürüyüşün öncüsüdür Tevfik Fikret... Ali Vecdi Bingöl, 'Atatürk ve Tevfik Fikret' adlı şiirinde çifte bağdaşmayı dile getirir:

    "Fikret,bu toprakta, örnek insandı,
    Nura aşık, karanlığa düşmandı...
    Temelden devrimci bir heyecandı,
    ATA, bu davanın neticesidir..."

    Prof. Hüseyin Celasun, Galatasaray'ın Türkiye'ye katkıları adlı yazısında Atatürk'ün Galatasaray'a verdiği önemi yalın bir biçimde ortaya koymaktadır.

    "Atatürk'ün şapka devrimini başlattığı sırada , ilk olarak kasket giydirmek üzere Galatasaray Lisesi öğrencilerini seçmiş bulunması da çok anlamlıdır."
    ==============================

    UNUTAMAYACAĞIM ANI

    Gazi okulumuzu ziyaret ettiğinde ben,o zamanki ismiyle Galatasaray Sultanisi'nin 16-17 yaşlarında bir öğrencisiydim. Latin harflerine döneli henüz 4-5 yıl olmuştu.Öğretimimizde Fransızca esas olduğundan Türkçe dışında kalan derslerimizin ekserisi Fransızca olarak yürütülüyordu.Birgün Atatürk'ün okulu ziyaret edecekleri haberi geldi.Kendisini görmeyi çok istiyordum. Hocalarımız çok kıymetli kimseler olup,talebeyi hazırlamasını iyi biliyor ve geçmiş dersleri kısaca özetleyerek yeni konuya bağlantı yapıyorlardı.

    Nihayet Gazi Mustafa Kemal'in okulumuzu şereflendirmek üzere oldukları haberi geldi. Bütün öğrenciler, büyük bir heyecan ve coşku içinde vatanımızı kurtaran, Cumhuriyetimizin kurucusu, bu büyük ve yüce insanı karşılamak üzere okulun bahçesini doldurdular. O sırada resimler çekiliyordu. Bu resimlerde büyük bir şans eseri kendilerine yakın bir yerde ben de bulunmuştum. Ona resimlerde de olsa yakın olmak,O'nu yakından görmek benim için anıların en büyüğüdür. Hepimizle ayrı ayrı ilgilendi , konuştu;

    "Türk gençleri;
    Cumhuriyeti biz kurduk, sizler koruyup yücelteceksiniz ve yaşatacaksınız" dedi.

    O'nu gördükten sonra TÜRK olduğumla daha çok övündüm. Ona olan sevgi ve saygım her geçen gün daha da arttı. Bizlere bakan o mavi çelik gözleri ile O büyük TÜRK, o günkü gibi aklımdadır.

    SELAHATTiN BUDA
    ==============================

    BAHTiYAR ADAM

    Herkes ölür. Bu, her çakılan tabutun bize hatırlattığı müthiş ve şaşmaz bir tabiat kanunudur. Ve ölürken herkesin gözü arkada kalır.Bu herkese mukadder bir hasrettir. Atatürk de herkes gibi öldü;fakat herkesten ayrı olarak ,gözü arkada kalmadan öldü. Kalbi TÜRK olmak gururu ile çarpan,milletini kendi eli ile karanlıktan aydınlığa çeken, başında istiklal rüzgarı estiren, ona hürriyet balını tattıran, memleketin bünyesine uygun,güzel bir rejim hediye eden ,onu güneşlerin at oynattığı medeniyet şosesinin başına getirip bırakan bir adam, öldüğü zaman,gözü arkada kalır mı hiç ?

    Dün Atatürk'ün kutsi naaşı Ankara'ya ebedi metfenine götürürlerken, caddeleri, pencereleri, damları dolduran ve bakışları mahzun,mendilleri ıslak yüz binlerce Türkün vakur ve ulvi manzarası karşısında bir insan için, milletin kalbinde yer etmekten daha büyük bahtiyarlık olamayacağını gözlerim yaşararak bir kez daha anladım.

    Atatürk bahtiyar adamdır.

    20 Kasım 1938
    Cahit Sıtkı TARANCI
    (1106 numaralı, Galatasaray Lisesi 1931 mezunu)
    ==============================

    ATATÜRK FENERBAHÇELi(Mi)YDi..? / Alpaslan Dikmen

    Bu konuda Spor Yazarı Ahmet Çakır ağabeyimiz "93 Soruda Galatasaray Tarihi" isimli kitabında şöyle yazıyor;

    "Evet Gazi Mustafa Kemal 14.12.1930 tarihinde Galatasaray Lisesi ve Müzesini gezmiştir. Burada ' Galata Saray'a ' diye yazıp imzaladığı bir fotoğrafını da sarı kırmızılılara armağan etmiştir. Bu fotoğrafın büyütülmüş bir kopyası Lise Müdürünün odasında asılıdır...

    Bu konu, sevgili ülkemizdeki pe kçok benzeri olaydaki gibi kısa sürede hem gülünç , hem de acıklı bir oyuna çevrildi.

    En büyük tartışma da Atatürk'ün Fenerbahçeli mi, yoksa Beşiktaşlı mı olduğu noktasında çıktı... Bugüne kadar Atatürk Fenerbahçeli olarak biliniyordu.Ancak Fenerbahçeli araştırmacı-yazar Ergun Hiçyılmaz 'Hayır Atatürk Beşiktaşlı idi' deyince ortalık karıştı.

    Hiçyılmaz'ın gösterdiği kanıt, pek yabana atılacak gibi değildi.Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadolu'ya geçmeden Akaretlerde Beşiktaş Kulübünün yanında bir evde oturan Gazi Mustafa Kemal buradan Beşiktaşlı futbolcuların çalışmalarını izleyip onlara sempati gösterdiği yolundaki açıklama kolay reddedilebilecek bir değerlendirme sayılamazdı.

    Bunun üzerine Fenerbahçe camiası ayağa kalktı.Tv programlarında ve gazetelerde olay tartışıldı. Atatürk'ün Fenerbahçeli olduğuna ilişkin belgeler ve kanıtlar ortaya konuldu .Dahası sarı-lacivertli camianın sonuna kadar bu işin takipçisi olacağı bildirildi. Sonuçta Atatürk'ün % 75 Fenerbahçeli, %25 Beşiktaşlı sayılabileceği gibi bir uzlaşmaya varılmış oldu. Böylece Atamız, iki ezeli rakibimiz tarafından paylaşıldığı için Galatasaray'a imzalı fotoğrafından başka bir şey kalmadı..."

    Ahmet ağabey son paragrafında böyle yazıyor ama sadece imzalı resim değil, 04.09.1928 tarihinde Atatürk'ümüzün "Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü Reisi ve Sivas Meb'usu Necmeddin Sadık bey efendiye " (belgede aynı böyle yazılıdır...) yazmış olduğu bir de mektup vardır...

    Ve bu mektubun en önemli özelliklerinden birisi de 'Yeni Türk Alfabe'sinin kabulünden sadece 26 gün sonra yazılmış olmasıdır.Atamızın bu yazısı müzemizin en mutena köşelerinden birini süslemektedir. Kuşkusuz Ahmet ağabey bunu unutmuş değildir ama gerginliği ! daha fazla artırmamak için bunu gündeme getirmediğini düşünebiliriz...

    Unutmadan bir hatırlatma yapayım, Atamızın yazmış olduğu bu takdir ve teşekkür içeren mektubu Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi 4-0 yenerek kazandığı "Gazi Büstü Kupası" maçından sonra gönderilmiştir.

    Galatasaray'ın ünlü yöneticilerinden ve Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından Salih Bozok'un oğlu Muzaffer Bozok ile yaptığım röportajda, Sayın Bozok bir anısını anlatmıştı;

    "Bir gün Bülent, Gündüz, ben ve birkaç arkadaşımız Florya'ya eğlenmeye gitmiştik. Dönüşte yolda biraz gürültü yapmıştık.Tam o sırada köşeden Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, ki yanında babam ve Gündüz'ün babası Kılıç Ali Paşa da vardı , göründüler... Mustafa Kemal babama dönerek 'Kim bu gürültü yapanlar ? ' diye sormuş. Babam ise biraz sıkılırak 'bizim çocuklar Paşam' demiş. Bunun üzerine Ulu Önderimiz 'Haa desenize bizim kulübün çocukları' diye cevap vermiş...

    Bilmiyorum bu anı Ulu Önderimizin hangi kulübümüzün sempatizanı olduğuna dair bir delil midir?.. Ancak en büyük gerçek şudur ki; Atatürk tüm Türklerin Atasıdır... Güneş Kulübünü de tutsa, Fenerbahçeli de olsa, Beşiktaş'ı da sevse, bizim için farketmiyor... Çünkü O, dünya döndükçe bizim GAZi MUSTAFA KEMAL Atatürk'ümüzdür.

    Laf aramızda, Atatürk ile ilgili resimlerin en güzellerinden birisi de Ata'mızın bir kayık içerisinde kürek çekerken resmedilen fotoğrafıdır...

    Atatürk'ün küreklerine asıldığı kayık, Galatasaray Spor Kulübü'nün yarışlarda kullandığı yani Galatasaray'ın malı olan FUTA denilen bir kayıktır. Tarih 29 Haziran 1935...

    Aslında belgeler bunlarla da bitmiyor; Miralay Mustafa Kemal'in "Galatasaray
    Keşşaflarının Başbuğu " olma durumunu kim nasıl izah edebilir acaba ?

    Lütfen okuyunuz;

    Yüzyılın başında 'Keşşaflık' da denilen izcilik örgütleri de çok kurulmuştur. Bu çalışmalar, önce Edirne Muallim Mektebi ile Galatasaray ve istanbul Sultanisinde başlamıştır.Ancak Balkan Savaşı bu ilgiyi dağıtmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün Galatasaraylıların kurduğu 'Keşşaf ' örgütünün 'Reisi' olması Galatasaraylılar için unutulmaz bir hadisedir...

    Şöyle ki;

    Atatürk'ün Galatasaray'a olan aşinalığı bilinenden daha öncelere dayanıyordu. 1915-16 yıllarında Osmanlı Güç Dernekleri, izci Dernekleri, ardından da Genç Dernekleri Müfettiş-i Umumisi Miralay Mustafa Kemal, 1914 yılında Türkiye'de ilk defa kurulan Galatasaray Keşşaflarının (izci) BAŞBUĞU olmuş 1923'te Cumhuriyet'in ilanında oymak beyi Adnan Akıska, Galatasaraylı keşşaflarla Atatürk'ün huzurunda bulunmuştu. (Fotoğrafları mevcuttur)

    Alpaslan DiKMEN
    ultrAslan Genel Koordinatörü
    ===================
    --spoiler--
    2 ...
  14. 44.
  15. 43.
  16. 42.
  17. 41.
  18. Görünen o ki beşiktaşlılar, galatasaraylılar, fenerbahçe'nin elindeki atatürk'ün takımı apoletine el koymak istemektedirler.

    Atatürk'ün galatasaray'ı bırakınız tutmayı sempati duyması bile mümkün değildir ki, bunu fransız komutanlarını, işgalcileri misafir eden galatasaray lisesi'ni büyük kitabı nutuk'unda lanetleyerek göstermektedir.

    Beşiktaş jimnastik kulübü ise 1903 'te kurulmasından sonra 1900 bilmem kaçlara kadar yalnızca salon jimnastiği üstüne ihtisas yapmış bir takımdır.

    Fenerbahçe spor kulübü ise gerek kurtuluş savaşı'nda verdiği destek, gerek halka sağladığı moral motivasyon, gerekse işgalci ecnebi takımları rezil-i rüsvasının içinde sükut-u hayallere garketmesi sebebiyle o dönem çokları gibi atatürk'ün de sempatisini kazanmıştır.

    Şöyle ki, resmi olarak izlediği tek futbol müsabakası, kulübünü ziyaret ettiği, kuruluş defterini imzaladığı, büstünün konmasına izin verdiği, kundaklama sonucu çıkan bir yangın sonrasında kendi servetinden naktî yardım yaptığı yegane kulüptür... Arkadaş ortamlarında söyledikleri günden güne aktarılmaktadır.
    --spoiler--
    Son dönemlerde yine spor çevrelerinde Atatürk'ün tuttuğu takımlar gündemde dolaşmaya başladı. Sanki dünyamızdan gidenlerden yeni haberler alınırmışcasına Türklerin Atasının zaman zaman taraf değiştirdiği izlenimleri bir çoğumuzu sadece güldürüyor.

    1- ATATÜRK'ÜN FENERBAHÇE KULÜBÜNÜ ZiYARETi
    Yıl 1918, Birinci Dünya Savaşı bütün hızıyla sürüyor. Düşman donanması, Mustafa Kemal'in başında olduğu, savunduğu Çanakkale Boğazı'nı geçememiş ve tam bir yenilgiye uğramıştı. Artık Mustafa Kemal'i başka cephelerde başka savaşlar beklemektedir. Bu arada cepheden istanbul'a kısa bir tatile gelmiştir. Bu eşsiz kahramanın istanbul'da yapacağı bir sürü işi, bir sürü teması olacağını tahmin etmek her halde güç olmasa gerek. Buna karşın o denli işinin arasında Fenerbahçe Kulübü'nü ziyaret etmek istemiştir. Bu istek bizzat o yıllarda Anafartalar Kahramanı olarak anılan Mustafa Kemal'den mi gelmiştir, yoksa yakın arkadaşı Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sabri Toprak mı onu yönlendirmiştir orası bilinmiyor. Ancak Sabri Bey'in onu yönlendirmiş olabileceği akla ve mantığa daha yakın.

    Tarih 3 Mayıs 1918, istanbul'da parlak bir ilkbahar güneşi olduğunu biliyoruz. Bu o gün kulüpte olanlardan öğrenilmiştir. Ayrıca yıllarca kulübümüzün en yaşlı üyelerinden olan 1907 doğumlu Kamil Dinçay ağabeyin kulübe çok yakın oturduğundan dolayı o günkü ziyareti 11 yaşındaki bir çocuk olarak baştan sona izlediğini bir çok yerde anlattığını biliyorum.
    Savaş, Osmanlı Devleti'nin başkentinde direkt olarak hissedilmese de sokaklarda gezen üniformalıların çokluğu bunu anımsatıyordu.
    Öğleden sonra Moda'dan Kuşdili'ne giden yolda iki kişi yürümekteydi. Bunlardan biri sivil kıyafetli sarı saçlı mavi gözlüydü. Bu, Anafartalar Kahramanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa'dan başkası değildi. Yanında ittihat ve Terakki Partisi Genel Sekreteri ve Büyük Atamız'ın en sevdiği arkadaşlarından biri hatta belki de birincisi Sabri Toprak vardı. Zaten Birinci Dünya Savaşı sıralarında her istanbul'a gelişinde Sabri Bey'in Moda'daki evinde kalırdı. Sabri Bey o sıralar kulübün o zamanki tanımıyla umumi reisi (genel başkanı) idi. Atatürk bu kez de Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olarak Filistin Cephesi'ne giderken birkaç günlüğüne istanbul'a uğramıştı.
    Vakit öğleden sonra idi. Kuşdili Çayırı'nın yanında ki kulübümüzün Kuşdili Lokali'ne geldiler. Çanakkale'de düşmana geçit vermeyerek ünlenmiş artık herkes tarafından tanınan Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal ile Kulübü ziyarete geleceklerini Sabri Bey önceden bildirdiği için Fenerbahçeliler onu bekliyorlardı. Önce yorgunluk kahvesi içildi. Ardından da Dr. Hamit Hüsnü ve Elkatipzade Mustafa Beyler ile birlikte lokalin ikinci katında kupaların olduğu bölüm gezildi. Daha sonra Elkatipzade Mustafa Bey kendisine kulüp hatıra defterini uzattı. Fenerbahçeli'lerin bu aziz konuğu Fenerbahçe hatıra defterine hepinizin bildiği o ünlü sevgi ve takdir duygularını yazmıştır.
    Genç kuşaklarında daha iyi anlayabilmeleri için tarafımdan biraz sadeleştirip, günümüzün Türkçe'sine çevrilmiştir. Bu haliyle yazıyorum. Sanıyorum ki daha önce bu sadeleştirme hiçbir yerde yapılmadı. Bu ilk kez oluyor.
    "Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim.
    Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir.
    Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum.
    3.5.1918 / Ordu Komutanı Mustafa Kemal.
    Son olarak kulüpten ayrılmadan önce limonata içen Ulu Önder Atamız kulübümüzde aşağı yukarı iki saat kadar kalmıştır.
    Dönüş zamanı geldiğinde bu kez Fenerbahçe Kürek Şubesi'nin beyaz renkli iki çifte yarış teknesine (fıta) Kurbağalıdere kenarındaki kulübün iskelesinden binildi. Kürekte Elkatipzade Mustafa Bey vardı. Mustafa Kemal Paşa Fenerbahçeli'lere son söz olarak:
    "Fenerbahçe'ye sonsuz muvaffakiyetler (başarılar) dilerim, Allahaısmarladık" demişti.

    "Atatürk 57 yıllık yaşamında ilk kez
    bir spor kulübünün balosuna katılıyor."

    2- ATATÜRK FENERBAHÇE'NiN MAÇINI iZLiYOR:
    1925 yılının ekiminde Türkiye Şampiyonu Muhafızgücü'nün ünlü futbolcuları Milli Takım kalecisi Hamit, Talat, Sudi ve Nuri ile Bursa'nın seçme futbolcuları karma bir takım oluşturmuşlardı. Bu karma takımla maç yapması için Alay Komutanı Fenerbahçe'ye öneri götürmüştü. Ancak kulübümüzün bir gün sonra istanbul'da lig maçı olduğundan, yöneticiler Bursa'ya ancak A Takım'dan birkaç takviyeli üçüncü takımı yolladılar. Muhafızgücü Bursalı futbolcular karması ve Fenerbahçe üçüncü takımı (bugünkü B Genç Takımlar dengi) arasındaki bu maç 1-1 sonuçlandı.
    Atatürk o sırada Bursa'da idi. Maçı izlemiştir. Yazımızın başında da söz ettik. Galatasaray dergisinin 6. Sayısında (Aralık 2002) "Atatürk'ün Futbol Merakı" adı altında Atatürk'ün yaşamı boyunca gittiği maçlara değinen sayın Adnan Işık bu maçı yazık ki gözden kaçırmış. Yani onun savladığı gibi Atatürk üç maç değil bununla birlikte dört maç izlemiş oluyor.

    3- ATATÜRK FENERBAHÇE'NiN YAZ BALOSUNA GELiYOR:
    1960'lı yıllara değin Kalamış'ta ünlü Belvü Oteli ve Gazinosu vardı. Fenerbahçe burada sürekli olarak üye ve mensuplarına balolar düzenlerdi. işte 1927 yılında bu gazinoda tertiplenen bir yaz balosunu o sıralar istanbul'da olan Atatürk yine koyu Fenerbahçeli olan 3. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Gökberk Paşa ile birlikte onurlandırmış, burada Fenerbahçeliler ile geç vakitlere kadar sohbet etmiştir. Fenerbahçeli'lerin bu yaz balosu 57 yıllık o kısacık ömründe Atatürk'ün gittiği tek spor kulübü balosudur.

    4- ATATÜRK : "BUNLAR BiZE
    ÜSTÜN"
    1928 yılı haziranında Dolmabahçe sarayında yine bir sohbet anında sekiz kişiydiler. Atatürk, Şükrü Saraçoğlu, Necmeddin Sadak , Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Necati, Kazım Özalp ( Fenerbahçe'ye üye olmadan önce), Kılıç Ali ve gazeteci ismail Müştak spor üzerine söyleşmekteydiler. Atatürk bir ara aniden Şükrü Saraçoğlu'na doğru dönüp, "Bak onlar altı kişi. Fenerbahçeli olarak burada bir sen bir de ben varız. Bunlar 6-2 bize üstünler. Aman ayağımızı denk tutalım." der.
    Bu yukarıda yazdığım anekdot sonraki yıllarda Fenerbahçe Kulübü'ne başkan olan Şükrü Saraçoğlu tarafından nakledilmiştir. Onunla yıllarca aynı yönetim kurullarında yakın ilişki içinde bulunan Rüştü Dağlaroğlu'na anlatılmıştır.

    5- ATATÜRK: "BENDE
    FENERBAHÇELiYiM."
    1928 yılının ağustos ayında ezeli rakibimiz Galatasaray'la kazananın Atanın bir büstünü müzesine götüreceği özel bir maç yapıyorduk (Gazi Büstü Kupası). Bu maç Taksim Stadı'nda 10 Ağustos 1928'de oynandı. Atatürk o sıralar istanbul'da idi. Gündüz Büyükdere'de bir Milletvekili arkadaşının yazlığına konuk olan Atatürk, akşam üstü Dolmabahçe Sarayı'na geri dönmüştü. Henüz akşam sofrasına geçilmemiştir. O akşam Atatürk'ün sofrasının konuklarından beşi Gazi ile sohbet etmektedirler. Söz, o günkü maçtan açılır. Atatürk Akşam Gazetesi sahibi, Sivas Milletvekili aynı zamanda Galatasaray Kulübü Başkanı Necmettin Sadak'a döner ve sorar: "Bugünkü maç ne oldu?" Sadak'tan önce yine bir Galatasaraylı olan Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati yanıt vermek ister. Gazi ona "Sen dur, sana sormadım." der. Bunun üzerine Necmeddin Sadak "3 - 3 berabere bitti paşam" diye yanıt verir. Bu sonucu öğrenen Mustafa Kemal, Sabri Toprak ve Vasıf Çınar Beyler'den oluşan iki Fenerbahçeli konuğuna doğru yaklaşıp, "Ya öyle mi! Zaten burada da 3-3 berabereyiz." demiştir. Çünkü Necmettin Sadak, Mustafa Necati'den başka orada bulunan Ruşen Eşref Ünaydın da Galatasaraylıdır. Hemen arkasından da merakla kendisine bakan karşısındaki Galatasaraylı'lara anlamadınız mı! der gibi bir yüz ifadesiyle şu cümleyi söylediği görülür: "BEN DE FENERBAHÇELiYiM"

    "Ömrü boyunca camiasına gönülden bağlı kalmış bir Galatasaraylı tarafından anlatılan ilginç öykü..."

    1951 yılında Fenerbahçe atletizm takımı, ilk Türk kulübü olarak Atina'ya müsabakalar yapmaya gitmişti. 19 kişilik kafileyle Yunanistan'a gidildi ve çok başarılı olundu. Fenerbahçeli atletler yarışmalarda 7 birincilik kazandılar. O sıralar Atina Büyükelçimiz Atatürk'ün her zaman en yakınında bulunmuş olanlardan Ruşen Eşref Ünaydın'dı.
    25 Nisan 1951'de mektepli (Liseden Galatasaraylı) ve de en önemlisi Galatasaray Spor Kulübü'nün 11 no'lu kurucu üyesi Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın atletlerimizin kazandığı büyük başarılardan sonra kafilemize Türk Büyükelçiliğinde bir kokteyl verdi.
    Burada Fenerbahçelilere yaptığı konuşmada, "Atina'da bayrağımızın zafer kudretinin tam ve şerefli bir simgesi oldunuz... Biliniz ki, büyük Atamızın da ruhu şad olmuştur. (sevinmiştir)" dedikten sonra, atletler kendisi ve dört arkadaşı Atatürk ile sohbet ederlerken Atanın "Ben de Fenerbahçeliyim" dediği anıyı yani 10 Ağustos 1928 cuma akşamını orada bulunanların isimlerini de tek tek vererek anlatmıştır. Bu tarihsel anekdotun kulübünün ilk üyelerinden ve ömrü boyunca camiasına gönülden bağlı kalmış bir Galatasaraylı tarafından anlatılması ilginçtir. Böylece olay her türlü spekülasyona böyle dediği doğru mu... yoksa... acaba..! gibi düşüncelere mahal bırakmayacak soyut, doğrulanamayan bir mecranın dışına çıkıyor. Daha da bir anlam kazanıyor.
    Ruşen Eşref bugün yaşamıyor onu saygıyla anıyorum.

    6- ATATÜRK KULÜBÜNE
    YARDIM EDiYOR:
    5 Haziran'ı 6 Haziran 1932'ye bağlayan gece Fenerbahçe'mizin Kuşdili'nde ki ahşap lokalinde yangın çıkmıştı. Kulüp binamız içindeki, tarihsel fotoğraflar, tüm branşlara ait malzemeler, kulübün tüm evrakları, kütüphane ve mobilyalar bina ile birlikte tamamen yandılar. Kısaca çok az eşya kurtarılabilmişti.
    Kulübümüz yuvasız kalmıştı. Gazeteler yardım kampanyaları açtılar. Örneğin Cumhuriyet Gazetesi her gün bağış yapanları adları ile yayınlıyordu. 20 Haziran 1932 pazartesi günü yapılan bağışlarla o güne kadarki bağış toplamının 791 Lira'yı bulduğunu Cumhuriyet Gazetesi'nden öğreniyoruz 21 Haziran 1932 Salı gününe ait 2917 no'lu Cumhuriyet Gazetesi'ni elinize aldığınızda ise 1. sayfanın sağ üst köşesinde bir haber dikkati çekiyordu. "Gazi Hazretleri Fenerbahçe'ye 500 Lira teberru ettiler." Atamızın gönderdiği bu 500 liralık bağış miktarını lütfen küçümsemeyin ve şunu da göz önüne alın. Atatürk bu tür harcamalarını kesinlikle hep kendi maaşından, cebinden yapardı. Yani bu bir tür devlet kesesinden hovardalık değildi. Gazeteyi incelediğimizde 10-12 günde yapılan toplam bağış miktarının 791 Lira olduğu görülüyor. Atamız tek başına 500 Lira göndermiş ve miktar bir anda 1300 Lira'ya fırlamıştır. Acaba Atatürk kendini neden bağış yapma zorunluluğunda hissetti. Bu bağış Atatürk'ün Fenerbahçe Kulübü ile bir gönül bağı, bir gönül ilişkisi olduğunun en somut bir kanıtı bence...
    Yukarıda sizlere Atamızın gönül verdiği kulübüne yaptığı maddi yardımın miktarını açıkladım. Bu yardımın manevi değerinin hesaplanamaz ölçüde olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

    7- ATATÜRK: "FENERBAHÇE SU TOPU TAKIMI GELSiN."
    Atatürk'ün Fenerbahçeli oluşunun bir başka kanıtı da ilginçtir. 1987'de bir ziyaretimde rahmetli Rüştü Dağlaroğlu anlatmıştı. Onun ağzından sıcağı sıcağına tuttuğum notları biraz kısaltarak aktarıyorum. "Şahsi gayretlerimle Fenerbahçe su topu takımını kurdum. O zaman babam bana 5 lira haftalık veriyordu ki bu çok büyük bir meblağ sayılırdı. Ben kurduğum takım kulüpte üvey evlat muamelesi gördüğü için istisnasız bu paranın hepsini takıma harcıyordum. Zaten o zaman da kulübün gideri gelirinden fazla idi. Kulüpten bir lira yardım almadığım gibi örneğin Mahmutpaşa'dan aldığım bornozlar ve başlıklar ya çalınıyor ya kayboluyordu. iki hafta sonra yenisini almaya gittiğimde ise aynı renktekini bulamıyordum. Bu sıralarda Atatürk dinlenmek üzere Yalova'ya gelmişti. Onun onuruna Yalova'da çeşitli spor gösterileri düzenlemişler. Bir de Yalovalı gençler ile su topu karşılaşması öngörülmüştü, benim başlangıçta hiçbir şeyden haberim yoktu. Bir gün telefonum çaldı. Arayan Su Sporları Federasyonundan Rıza Sueri Bey'di. (O dönemlerde yüzme, sutopu, yelken sporları tek çatı altında örgütlenmişti.) Rıza Sueri bana pazar günü Termal Havuzunda Atanın huzurunda müsabaka yapmaya Fenerbahçe su topu takımının gideceğini ve hazırlanmamızı söyledi. Ben şaşırmıştım. Ancak o an bir şey soramadım. iki üç gün sonra Federasyona gittim, bütün isteğim takımı Yalova'ya götürmemekti. Çünkü o dönemdeki diğer su topu takımlarının hemen tümünün kıyafetleri bizden çok daha derli topluydu. Sueri'ye ısrarla Ata'nın huzuruna böyle çıkmanın saygısızlık olacağını ve başka bir takımı Yalova'ya göndermelerini söylediğimde; "Bu imkansız, gitmek zorundasınız" diyerek bana şiddetle karşı çıktı.
    Nedenini sorduğumda ise cevabı çok kısa oldu. "Elimizde değil, Gazi Paşa hazretleri öyle arzu ettiler".

    "Fenerbahçe Stadı Türkiye'de Atatürk'ün büstünün konmasına izin verdiği tek stat olma özelliği ve onurunu hala taşımaktadır."

    8- ATATÜRK: "BÜSTÜMÜ
    KOYABiLiRSiNiZ."
    Atatürk büstlerinin her tarafa konulması ve heykelerinin dikilmesi konusunda hassastı. Gösterişli törenlerle yurdun dört bir yanını büstler heykellerle donatmak belli ki o eşsiz kahramana ters geliyordu. Yaşamı boyunca bu tip davranışları özendirmemiş uygun bulmamıştı. insanlar onun fikirlerini özümsemeli devrimlerinin bekçisi olmalıydı. Ancak bu konuda istisnalardan bir tanesini Fenerbahçeliler yaşadı. Fenerbahçe Kulübü'nün 1 Haziran 1934 yıldönümü bayramında stadına ant içerek bir Atatürk büstü koymak için istediği izini bizzat yine Atatürk kabul etmiş ve olur vermişti. Böylelikle Fenerbahçe Stadı Türkiye'de Atatürk'ün büstünün konmasına izin verdiği tek stat olma özelliği ve onurunu hala taşımaktadır.

    9- ATATÜRK : "FENERBAHÇE KULÜBÜ VE GENÇLiK BURADA DENiZ SPORLARI iLE UĞRAŞŞIN"
    Galatasaraylı Spor Tarihçisi Haluk San 1981 yılında kaleme aldığı "Belgeleri ile Türk spor tarihinde Atatürk" adlı çalışmasının 129. sayfasında şöyle yazar:

    ATATÜRK 1937'DE FENERBAHÇE KOYUNDA
    Yıl 1937 - Atatürk bir yıl önce üç kez gittiği Moda koyunun Fenerbahçe yönündeki durumunu yerinde incelemeyi uygun buluyor ve 1937 yılı yaz aylarında yanındakilerle birlikte Kalamış ve Fenerbahçe'yi gezerek, ilgililere önemli direktifler veriyordu. Bu konu, "Türk amatör sporunun hizmetinde 20 yıl istanbul - istanbul Yelken Kulübü 1952 - 72 adlı broşürün ilk sayfalarında şöyle bildirilmektedir: "Büyük kurtarıcımız ATATÜRK 1937 yılı yazında Fenerbahçe'yi gezerek, yanında bulunan devlet adamlarına ve diğer ilgililere mendireğin ve diğer yarımadanın büyük bir ihmal içindeki durumunu göstererek: Mendireğin onarılmasını ve Fenerbahçe'nin, gençliğin deniz sporları ile uğraşabilmesi için merkez yapılmasını arzu ettiğini söylemişlerdir. işte K. ATATÜRK'ün bu emirlerini gerçekleştiren kuruluş olarak haklı ve sonsuz bir övünç duymaktayız." Atamız burada dikkat ederseniz Türk gençlerinin ya da Fenerbahçeli gençlerin demiyor. (yani burada Fenerbahçe semtinde oturan gençler kastedilmiyor. O yıllarda Fenerbahçe burnunda ya da bugünkü Fenerbahçe semtinde zaten fazla oturan yoktu. Adres net ve açıktır, "Fenerbahçe'nin, gençliğin deniz sporları ile uğraşması" ya da bunu şöyle de tanımlayabiliriz: Gençlik Fenerbahçe Kulübü'nde deniz sporları ile uğraşsın. Burada Fenerbahçeli gençler deniz sporları yapsın..! Bu söylemde doğrudan Fenerbahçe Kulübü'nün ve onun gençlerinin amaçlandığı çok açık bir şekilde görülüyor. Atamızın 1937 yılında ki "Fenerbahçe Kulübü burada (Fenerbahçe burnunda) gençliğin deniz sporları ile uğraşmasını sağlasın." direktifi onun ölümünden yıllar sonra gerçekleşti. Cem Atabeyoğlu'nun Hisarbank Kültür Yayınları'ndan çıkan "Atatürk ve Spor " 1981 adlı yapıtında da aynı konu işlenmektedir.

    SONUÇ: Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Kurtarıcı ve Devrimci'nin Fenerbahçe Kulübü'ne gösterdiği bu özel ilgi ve sevgiyi kanıtlamak için dokuz ayrı konuda dokuz ayrı olayı, anekdotu naklettik. Bu anlatılanlar, yazılanlar ayrı zaman ve mekanlarda geçmelerine karşın odak noktaları - ana fikir - tektir.

    Atatürk tüm kulüplere aynı davranmıştı ya da Beşiktaşlı idi savını ortaya atanlara son olarak şunu yazmama izin veriniz:
    O Karşıyaka kulubünün defterine duygularını yazmıştı, Altay kulübünde de aynı şeyi yapmış, bir de maçını izlemiştir. Beşiktaşlı'ları evinin camından seyretmiş, onlarla bir kez konuşmuş, Galatasaray'ın maç davetine teşekkür mektubu yazmış, bir kez maçını izlemiş Güneş Kulübünün iki kez çayına gitmiştir. Tüm bunlar onun Türk gençliğini Türk sporcularını ve spor kulüplerimizi ayrı ayrı çok sevdiğini gösteriyor. Zaten Türkiye Cumhuriyetini gençlere emanet edişinden de bu özel sevgi ve güven anlaşılabilir.
    Ancak aynı Atatürk'ün Fenerbahçe'ye olan sevgi ve muhabbeti bir üstünlük apayrı bir özellik taşımıştır. Çünkü Fenerbahçe Kulübü'nü ziyaret etmiş, hatıra defterine duygularını yazmış, maçına gitmiş yaz balosuna katılmış, yangından sonra kulübüne maddi yardımda bulunmuş, Yalova Termal'deki gösteri maçına Fenerbahçe su topu takımını davet ettirmiş, stadına büstünün konmasına izin vermiş, Fenerbahçe kulübü mensuplarının deniz sporları ile iglilenmesi isteğini dile getirmiş bu konuda direktif vermiştir.
    Herşeyden önemlisi tüm bunları hiç hesaba katmamıza gerek bırakmayacak şekilde iki kez Fenerbahçeli'liğini deklare etmiştir.
    Atatürk'ün hala Beşiktaşlı olduğunu savlayanlara ya da onun kulüpler üstü sayılması gerektiğini yazıp çizenlere bugün ne dememiz gerektiğini siz değerli okuyuculara bırakıyorum. Eskiden bu kişilere Kulüpçü denirdi. Bunların yaptıkları gerçekten de tam bir kulüpçülük...

    1- Galatasaraylı Haluk San ile Fenerbahçeli Rüştü Dağlaroğlu spor tarihçileri olarak " Türk Futbol Tarihi" adlı kitabın hazırlanması sırasında Dağlaroğlu'nun Taksim'deki evinde yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan birinde Haluk San, Dağlaroğlu'na , " Atatürk'ün Fenerbahçeli olduğunu biliyor muydun? " diye sorduktan sonra Ruşen Eşref Ünaydın'dan duyduğu Atatürk'ün Ben de Fenerbahçeliyim dediği anektodu anlatmaya kalkınca, Dağlaroğlu "Bunu bize 1951'da Atina'da kendisi anlatmıştı. Benden başka salonda diğer atletler de vardı" demiştir. Bu olayı Rahmetli Rüştü Dağlaroğlu'nun oğlu Müzdat anlattı. Dostum Dağlaroğlu'na bu yazıda bana verdiği bilgiler için şükranlarımı sunarım.
    --spoiler--
    1 ...
  19. 40.
  20. atatürk futbol ile ilgilenmezdi. o yüzden takım tutmuyordur.
    1 ...
  21. 39.
  22. tuttuğu takımı bilmem ama ilk ziyaret ettiği kulüp beşiktaş'tır. takım tuttuğunu da sanmıyorum. ha hangi takımlı olduğu da bana göre çok önemli değildir.

    edit:ulan nesini eksilediniz. harbi kızdım bu sefer!
    1 ...
  23. 38.
  24. 37.
  25. 36.
  26. (bkz: http://www.tumgazeteler.com/?a=1199948)

    aslında linktede geçtiği üzere herkesin kendince bir sebebi var atatürkün kendi tarafında olduğunu savunmak için.

    işin aslı futbolun o dönemde zaten popülaritesi yüksek bir spor olmamasından dolayı atanın çok ilgisini çekip çekmediği yada bu kadar mesele ile ilgileniyorken ayrıca buna kafa yorup yormamasıyla alakalı.
    malu mustafa kemal zaten bulunduğu dönemde memlekette oluşan her olumlu olayı desteklemiş ve gelişim için elinden geleni yapmıştır.o dönemde cumhuriyeti kurmaya çalışan ve kamuoyu desteğini arkasına almaya çalışan birinin kimseye yüz çevirme ihtimali olamaz.nihayetinde bir takım tutsaydı dahi deşifre edeceğini sanmıyorum.

    atanın fenerbahçe klübünü ziyareti söz konusudur hatta klübe bir parasal katkıdada bulunmuşluğu vardır ancak bu rutin olgulardan biridir.
    kendisi ayrıca mektebi sultaniyide ziyarette bulunmuş galatasaray klübüne de hatıratlar bırakmıştır.beşiktaş klübünede...mesele ziyaretse zaten ata anadolu topraklarında en ücra köşelerede ziyaretlerde bulunmuş oralara destekler vermiştir.

    aslında ata yaptığı her hareketiyle memelete örnek oluşturabilecek işlere kani olmuştur.
    ancak atanın hangi kübü tuttuğundan çok ata devlet kurarken bu klüplerde bulunan şahısların ne yaptığına bakmak lazım.

    ömrü boyunca izlediği tek futbol maçının bilgisi için (bkz: http://www.antrenmandunyasi.com/icerik.asp?id=39)
    1 ...
  27. 35.
  28. 34.
  29. atatürkün zamanında futbol taraftarlığı diye bir kavramın belirgin olmadığını düşünüyorum. ama en yakın olduğu kulüp hiç kuşkusuz fenerbahçedir. malum ziyaret etmiştir. hatta fenerbahçe bu günü kuruluş günü olarak kabul eder.

    ama tartışma toptan yanlıştır orası ayrı.
    5 ...
  30. 33.
  31. belki fenerbahçelidir ama fenerbahçenin atatürkçü olmadığı açıktır.**
    http://www.facebook.com/p...953657&id=82795302208
    2 ...
  32. 32.
  33. 31.
  34. 30.
  35. atatürk bütün takımları desteklemektedir. çünkü o bir kulübün değil, bütün kulüplerin başarısını istiyordu şahsi görüşüm. şayet dediklerine göre atam fenerbahçeli ise kendi doğum günü ilan ettiği 19 mayıs gününde fenerbahçe'nin resmi sitesinde aziz yıldırım'ın "tek büyük fenerbahçe" yazılı fotoğrafını görseydi eğer yüzlerine tükürürdü.
    (bkz: http://www.facebook.com/p...953657&id=82795302208)
    2 ...
  36. 29.
  37. selanikspor'un maçlarını hiç kaçırmak istemezmiş ama malum meşgul olmak zor zanaat.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük