Ey türk ordusu birinci vazifen türk istaklalini ve türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdahafa etmektir. diye başlayan gençliğe hitabe yerine orduya hitab edilmesi gereken hitabedir.
"bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir" cümlesi ile dağılmış bir orduya hitap edilmeyeceğini göstermektedir.
atatürk, her türlü liderlik özelliklerini üzerinde taşımasının yanında, askerlik ve harp sanatını çok iyi bilen kahraman bir askerdir aynı zamanda. kurtuluş savaşı yıllarında göstermiş olduğu üstün başarılar sayesinde, hem siyasi hem de askeri açıdan yükselebilecek en üst seviyelere kadar yükselmiş, milletimiz tarafından, başkomutan ilan edilmesi yanında, cumhuriyetin ilanından sonrada ilk cumhurbaşkanımız olarak seçilmiştir. milletimizin ve kahraman ordumuzun savaş yıllarındaki göstermiş olduğu büyük fedakarlıkları takdirle anan atatürk, bu konuda bir çok yerde yapmış olduğu konuşmalarda ordumuz ve milletimizden övgüyle bahsederek, dünyada görülmemiş bir cesaret örneği sergileyen türk ordusunu askerlik sanatını en iyi icra eden ordular arasında göstermiştir.
atatürkün ordu ve askerlik sanatı üzerine söylediği bazı veciz sözler (özdeyişler)
askeri harekat, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha seri hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (1922-i̇zmir)
ordumuz hayat ve onur mücadelesinde, milletin amaçlarının tek dayanak noktasıdır. (1920-ankara)
savaşta büyük başarının temeli olan bağımsız hareket, gerekli sınırları içinde olanıdır. (1918-i̇stanbul)
ordunun esenliğini yürekten düşünen namuslu ve ahlaklı insanlar ikiyüzlülükten uzaktır. (1918-i̇stanbul)
kesin sonuç daima taarruzla alınır. (1924-i̇zmir)
sizin gibi komutanları, subayları, er ve erbaşları olan bir milletin yabancı eller altında köle olması mümkün değildir. (1921-ankara)
askerlik, işlerin yürütmesi değil, insanların sevk ve idaresi sanatıdır. (1918-i̇stanbul)
aklı eren, yurdunu seven, gerçekleri gören kimselerden düşman çıkmaz. (1923-tarsus)
ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir başka komutanlar hakim olabilir. (1915-anafartalar)
ben türk ordusunun yabancısı bir adam değilim; ben ordu ile küçük rütbelerden beri içten teması olan bir askerim. ben, hadiselerin akışı ile ordunun içinde subay, nihayet komutan olarak iş görmüş ve kanaatime göre başarılı olmuş bir komutanım. türk ordusunun, onun faziletini, kıymetini ve bu ordu ile neler yapılabileceğini bizim kadar anlayan az olmuştur. (1926-ankara)
ordumuz uzun bir seferden sonra hemen diğer bir sefere başlayacakmış gibi maddi ve manevi yönden hazır bulunmalıdır. (1924-ankara)
tarihte yarılmamış ve yarılmayan cephe yoktur. (1927-ankara)
zafer, zafer benimdir diyebilenin; başarı, başaracağım diye başlayanın ve başardım diyebilenindir. (1925-konya)
bütün millete hiç tereddütsüz ve gönül rahatlığıyla arz edebilirim ki, cumhuriyet orduları, cumhuriyeti ve kutsal topraklarını güvenle koruma ve savunma kudretindedir ve hazırdır. (1925-i̇zmir)
kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması lazım gelen anlam; her kişisi, özellikle subayı, komutanı; medeniyetin ve tekniğin gereklerini kavramış ve ona göre iş ve hareketlerini uygulayan yüksek ahlakta bir topluluktur. (1918)
milleti savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. lakin, milletin hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. (1923-adana)
ordumuz babalarına ve atalarına layık evlatlardan meydana geldiğini göstermiştir. (1923-i̇zmir)
böyle evlatlara ve böyle evlatlardan oluşan ordulara sahip bir millet elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün anlamıyla korumayı başaracaktır. böyle bir milleti bağımsızlığından mahrum etmeye kalkışmak boş bir hayaldir. (1921-ankara)
askerlik hayatımda bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel idare edilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm. (1922-ankara)
zaferin sırrı, orduların sevk ve idaresinde, bilim ve teknik kurallarını yol gösterici olarak almaktır. (1922-bursa)
bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe, bir milletin azmi ve iradesi kırılmadıkça, o millete egemen olmanın imkanı yoktur. (1924-dumlupınar)
benim için ordumuzun değerini ifade de tek karşılaştırma şudur : türk ordusunun bir birliği dengini mutlaka yener, iki katını durdurur. şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. çünkü fazlasını milletimizin yaratılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır.
türkiye en zayıf zannedildiği bir zamanda ordusu sayesinde en kuvvetli olduğunu ispat etmiştir. ordumuz vatan içinde zafer kazanmıştır. bu durum türkiyenin olağanüstü gücünün, yüce kararlılığının ve ölmez varlığının en belirgin delilidir.
bu ordular tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, fedakarlıklar göstermiştir. şanlı zaferler kazanmıştır. millet ve memleketin gerçekten minnet ve teşekkürüne hak kazanmıştır.
türkiye cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. biri millet kararı, diğeri en elim ve güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olma niteliğini kazanan ordumuzun kahramanlığı.
savaş, nihayet meydan savaşı sadece karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. milletlerin çarpışmasıdır. meydan savaşı milletlerin bütün varlıklarıyla, bilim ve teknik alanındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle kısacası bütün maddi ve manevi güç ve nitelikleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir sınav alanıdır.
bu çocuklar asker oldukları zaman, onların muharebe meydanlarında başarılı olmaları için lazım olan eğitim ve öğretime özellikle önem vermeliyiz.
büyük kararlar vermek kâfi değildir. bu kararları cesaret ve kesinlikle tatbik etmek lâzımdır.
türk, esaret kabul etmeyen bir millettir.
dünyanın hiç bir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.
bir orduyu oluşturan her rütbe sahibi, genel olarak her şahıs, yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır.
en büyük askerlik, çeşitli varsayımları çok iyi hesap ederek en iyi görüleni gecikmeden uygulamaktır.
emir verirken, kendini o emri yerine getirecek olanların yerine koymak ve emrin nasıl yerine getirilip uygulanacağını düşünmek ve bilmek gerekir.
bir türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü tesadüf ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih bunu asla affetmez ve affetmemelidir.
tarihte bütün bir vatanı, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında son bir avuç toprağına kadar karış karış kahramanca ve namusluca savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülmüştür. türk ordusu o cevherde bir ordudur. yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına sahip olabilsinler.
ben askerliğin her şeyinden çok sanatkarlığını severim.
deniz silahlarına önem veriyoruz. denizcilerimizin iyi silahlı ve iyi eğitimli olarak hazırlanmaları büyük emelim
atatürkdevrimleri.com
birinci vazifen, türk istiklâlini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
ey türk ordusu! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
ingilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar.
sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler. ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu.
orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır.buna da teşebbüs ettiler. bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz.
malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; ordunun ruhu subaylardadır.
şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler.
çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür.
onları aşağılar ve hor görürler.
hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz.
onun yaşamak için bir çaresi vardır. şerefini korumak!
halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına atmaktır.
dolayısıyla subay için ya istiklâl, ya ölüm vardır.
fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!