önder mustafa kemal'in insani bir yönüdür. günümüz siyasileri gibi ülkenin bekası ve geleceğini andıçlamak yerine hayatı pahasına ülkesini, milletini, ulusunu teşkilatlamış ve "korkusuzca" mücadelesini vermiştir. karanlıktan korkmayıp 3-5 çapulcuya laf etmekten korkanlara selam olsun.
filmde sözü geçen "karanlığın" ne anlama geldiğini anlayamamak.
atatürk bunu anlayamama durumunu da görse türkiye'nin istikbalinden korkardı ve kahrından bir daha bir daha ölürdü.
(bkz: ima etmeye çalışmak)
(bkz: şeriat)
edit: sözü edilen o"karanlık" sözlükte de geziniyor, eksi(-) olarak kendilerini gösterdiler bana.
insan olduğunun bir göstergesidir. ben de hamam böceklerinden korkuyorum mesela, çok tiksinçler lan, kusacak gibi oluyorum. bir de kedilerin çöp konteynırından fırlamaları yok mu, of!
yedi düveli dize getirmiş, istanbul'u saran gemileri gördüğü an "geldikleri gibi giderler" diyerek bugünkü tabirle alayına gitmiş ve en sonunda tüm alemi karşısında el pençe divan durdurmuş olan ulu önder'e karşı atfedilen ve ne olacak o da insandı" denerek inandırılmaya çalışılan safsata. karanlıktan korkmak değil de nefret etmek ve gördüğü yerde yok etmek diyelim. hatta o kadar ki, fethullahçıların bayıldığı vahdettin kıçına baka baka kaçarken kendisi karlar üzerinde yatıp hasta olma pahasına bu karanlığı kovmuştur. ama bu millete değer mi? değmez elbet. keşke birileri gibi çoban kılıklı, badem bıyıklı olup din allah kitap üçlemesi yapıp ülkeyi soyup soğana çevirseymiş.