vatana ihanettir. fetö neyse akp de odur. atatürk ve bayrak aynı değerdedir. atatürk devletin kendisidir. devlete saygılı olduğunu ülkeyi sevdiğini söyleyen bir insan bayrağı da sevecek atatürkü de sevecek. zira bu üçü aynı şeylerdir. atatürk olmasa ne bayrak ne de devlet varolurdu bayrak olmasa atatürk de var olmazdı. şimdi bunlara şak şak tutanlar, Atatürk'ü sevmeyen hainler fetönün aynısıdır.
Tekrar söylüyorum: atatürkü seven bayrağı da sever. ikisi aynı değerdedir. aksini söyleyen bu ülkeden defolup gitsin.
putperestleri rahatsız eden icraat. dünyanın neresinde bu kadar put seviciliği var? kaldı ki türkiye'den, müslüman bir ülkeden bahsediyoruz bu gelişmeyi incelerken. ne almanya'da hitler, ne rusya'da lenin, ne yugoslavya'da tito kalmadı. artık anlayın, hiçbir beşeri varlık sonsuza dek yaşatılamaz.
ilke ve inkilaplarının yok edildiği devrimlerinin çiğnendiği bir ülkeden meclisden fotoğraflarının kaldırılmasından daha normal birşey yoktur.Şayet kaldırılmamış olsa dahi bir sonraki levelde bu hamleyi bekliyoruz.
(bkz: Yüce divanda yargılanan rte)
atatürk´ün resmini kaldirinca atatürk´ün temsil ettigi degerlerin etkisi altinda kalmamak icin yapilmis oldugu tahmin edilen olaydir. atatürk´ün resmi atatürk´ün suratinin resmedilmesinden farkli bir boyutu olan bir durumdadir. o resim birtakim degerleri temsil etmektedir, o degerler önemli oldugu icin önemlidir o resim. yoksa kimine göre brad pitt, mutlaka atatürk´ten daha güzel bir adam olabilir. ancak atatürk´ün resmi temsil ettigi degerler yüzünden önemlidir.
Bu başlık altında bu yanlış davranışı bir şekilde koruyarak sahiplenen kişilere, sahiplenerek yazmayarakta kalben destek veren kişilere ve ne anlatmak istediklerini cesurca açıklayamayarak "erdem" diyen kişilere atfen;
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927
Buna ek olarak ;
türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. genç, "polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. mahkeme onu yargılayacaktır. yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"
onu hapse atacaklar. yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. araya girişimde ve eylemimde haklıyım. eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
