ne yüzbinlerin yaşamını kaybettiği çanakkale savaşı ve ne de emperyalist güçlerin anadolu'dan süpürülmesini sağlayan başkomutan meydan savaşı'dır. o'nun en zorlu savaşı; anadolu insanı'nın adeta iliklerine işlemiş, alparslan ve melik şah'ın veziri, fanatik bir bedevi hayranı olan; nizam-ül mülk'ün türk dili'ni yasaklaması ile başlayan süreçte anadolu insanı'nı etkisi altına alan, bedevi kültürü'nün etkilerini silme yönünde verdiği savaştır. mustafa kemal bu büyük savaşı, cumhuriyet'in ilanı olan 1923'den başlayıp ölüm yılı olan 1938'e değin 15 yıl boyunca aralıksız sürdürmüştür.
bir toplumu, yüzlerce yıl boyunduruğunda kaldığı bir kültürün etkilerinden kurtarmak, bilimde, sanatta, edebiyatta ve günlük yaşamda var olan köhneleşmiş izlerini silebilmek ve toplumu, yaşayan nesillerin atalarından tanıdıkları bir kültürün, günün koşullarına zekice uyarlanmış hali çerçevesinde dönüştürebilmek ve bunu bir aidiyet mantığı içerisinde halletmeye cüret etmek, bırakınız! zor olmayı, gerçekten de her babayiğidin harcı olan bir iş değildir.
emeviler dönemine rastlayan, 670-740 yılları arasındaki 70 yıllık süreç içerisindeki islam etkisi; orta asya'nın semerkant, buhara, curcan, talkan ve horasan bölgelerinde yağma ve talanlarla kendisini gösterirken, onbinlerce kişiden oluşan bedevi aşiretleri, yağmalanan türk boylarının konakladığı alanlara yerleştirilmiş, obalarından edilen kadınlı-erkekli türkler, horasan'da kurulan esir pazarlarında satılmıştır. emevilerin büyük gücü ve bu gücün yarattığı baskılar; türk boylarına, bu dönemde islamiyeti kabul ettirememiş ancak, türk kadınlarının gerek toplum içerisindeki ve gerekse yönetimdeki konumlarına; bedevilerce aşağılanmaları ve hakir görülmeleri nedeniyle büyük sekte vurmuştur.
türk boylarının islamiyeti kabulleri, abbasiler dönemine rastlar ki abbasilerin tarih sahnesinde elde ettikleri önemli yerde de türk boylarının, abbasi ordularında gönüllü olarak görev almalarının büyük etkisi olmuştur. aynı etkiyi, islamiyetin orta asya'da yayılmasında da görmekteyiz. ancak, bedevi kültürü'nün büyük etkileri de bu dönemlere rastlar. türklerin arapça'ya hızlı yönelimiyle birlikte, bedevi toplulukların; örflerini, adetlerini, ahlaki değerlerini de almaya ve kendi benliklerini kaybetmeye başladıklarını bu dönemlerde gözlemekteyiz.
bununla birlikte türk kültürü en büyük darbeyi; horasan, iran ve orta asya'da hüküm süren selçuklu devleti zamanında yemiştir. gerek alparslan ve gerekse melik şah dönemlerinde vezirlik yapan nizam-ül mülk, devlet yönetiminde büyük söz sahibi olması ve uyguladığı katı şer-i kuralları ile kadının örtünüp eve hapis olması, adeta erkeğin kölesi ve hizmetçisi konumuna indirgenmesinde başlıca etken olmuştur. nizamiye medreseleri'nin de kurucusu olan bu zat; kamu kurumlarında türkçe kullanılmasına yasak getirmiş, mezhep ve tarikatçılığı körükleyerek anadolu'da alevi-sünni çatışmalarının başlamasının birinci derecede sorumlusu olmuştur.
onun döneminde gelişen ve yaygınlaşan ümmetçilik fikri, kurduğu nizamiye medreselerinden yetişmiş ve bedevi kültürü ile yoğrulmuş gençlerin, devletin önemli kademelerinde görev alması ile birlikte, toplumun sosyal ve kültürel dönüşümü üzerindeki etkisini artan bir biçimde göstermiştir.
süleyman şah tarafından kurulan anadolu selçuklu devleti döneminde ise türk kültürü tümüyle dışlanmıştır. bu dönemde islam adına empoze edilen bedevi kültürü; hurafeleri ve kadını ikinci plana iten sosyal zayıflıkları ile anadolu insanı'nın adeta iliklerine kadar işlemiştir.
osmanlı'nın kuruluş dönemlerindeki, dili, dini ve kültürel değerleri ile mahiyetindeki insanları kucaklayan o güçlü tavır; yavuz sultan selim'in islam halifesi olma sevdasına kurban gitmiş, bedevi kültürü hayaranı din ulemalarının büyük teşvikleri ile orta asya'nın kültürel değerlerini yaşatma mücadelesini sürdüren dağınık alevi topluluklarının kılıçtan geçirilmesi ile birlikte türk kültürüne, belki de son ve en büyük darbe vurulmuştur.
türk kültürü üzerinde, nerede ise 1250 yıllık bir süreci kapsayan bedevi kültürü etkisini, 1923-1938 yılları arasındaki 15 yıllık dönemde ve yalnızca dalını keserek değil, kökünden silkeleyerek kaparmaya çalışmak yürek ister, hırs ister, inanç ister, güç ister ve en önemlisi devrimci bir ruh ister!
ölümünden 72 yıl sonra bugün, anadolu topraklarının büyük bölümünde ve kamu kurumlarında türkçe konuşulabiliyorsa, yazılabiliyorsa, kadının yeri kırsalda değilse bile kentlerde artık eşiyle aynı konumda ise ülke genelinde, şer-i hukuk yerine evrensel hukuk kuralları geçerli ise ve laik devlet anlayışını gerçekleştirebilmiş tek islam ülkesi olarak anılıyorsak bunlar, o'nun yürekliliği, hırsı, inancı ve gücü sayesindedir.