Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.
Yüzyıllarca Osmanlı’nın ikinci sınıf insan yerine koyduğu Türk çocuklarına milli bir bilinç sağlamak için çok çalışmış ve o günlerde şu güzel sözü söylemiştir; ” Türk ve Türkçülük aleyhinde bulunanları ezeceğiz.”
Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne yedi bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
"bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır."
ulan 1930larda yaşayıp, yeni yeni başlayan bilim çağına anında ayak uydurup tavır almak. harbiden deha bu adam.
“Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”