çok tahrik edici gibi görünmekle ve paradoks olmakla birlikte durum budur.*
şöyle açıklanabilir bu paradoks. "batı" dediğimiz şeye rengini veren ve onu ulaşılması gereken bir hedef haline getiren nedir. şüphesiz, siyasetten ekonomiye, hukuktan yönetim anlayışına, teknolojik ve bilimsel ilerlemişliğe belki her alanda açık olan üstünlüğü. şimdi reform, rönesans, sanayi devrimi, aydınlanma vs. uzun uzun anlatmayacam ama "bireycilik" efenim "bireycilik"... batıya esas rengini veren bireyciliktir. bireyin, diğer bireylerin hayatına müdahale etmedikçe istediği her leyi yapabileceği, hayatını istediği standartlara göre dizayn edebileceği, biz yanlış bile görsek, eğer o "doğru bu1 diyorsa onu yapabileceği, bizim onu ancak uyarabileceğimiz anlayışına dayanan bir sistem. ama her şeyiyle... siyasetiyle, ekonomisiyle, hukukuyla. yani, bir batı, "ben lideriniz olarak size şu istikameti gösteriyorum" türünden sözleri en son hitler ve mossolini'en duymuştu ki onların avrupa tarihine kattıkları ortadadır. tabii sonları da...
sadede gelelim. diyelim ki atatürk gerçekten avrupa'nın tüm anlayışını, felsefesini, standartlarını içselleştirmiş ve bunları hayatına da intibak ettirmiş bir insan. ve lider de oldu. atatürk, "şunu yapın" ya da, "yapmalısınız", "ulaşmalısınız" vs türünden yaptığı ilk direktifle tüm bu batı değerlerini kökten yırtıp atmış oluyor.
şöyle bir itiraz gerekebilir: "atatürk önce eğitecek, sonra serbest bırakacaktı". ama burada şu unutuluyor: biz özgürlüğe ve hayatımızı nasıl dizayn etmek istiyorsak öyle edebileceğimiz serbestiye kendi farklılıklarımızı yaşayabilmek için ihtiyaç duyarız. birileri tarafından belli bir kıvama getirilinceye kadar farklılıklarımızdan koparılırsak özgürlüğe de ihtiyacımız kalmıyor. bu yüzdendir ki özgürlük negatif bir değerdir. yani birilerinin bir şey yapmasını değil, aksine yapmamasını kafi görür.
sonuç olarak gerçekten batı'yı özümseyen birinin türlü türlü alanlarda insanlara bir şeyler dikte etmesi, "bunu yapacak, buna ulaşacaksınız", "bunu giyecek, bunu dinyeleceksiniz" türünden direktifler asıl batı adına yapılamaz. hele hele ona bu şekilde asla ulaşılamaz.
sonuç: atatürk tam da arap liderler gibi halka bir şeyleri yapmak zorunda oldukları direktiflerini veren doğulu bir liderdi. "ama atatürk batı'yı dayattı" itirazı dayatmanın gerçekleşmesi anlamında bir leyi değiştirmemektedir. bunu anlayabilmek için şunu söyleyebiliriz: ister iran gibi "kapan" de, ister atatürk türkiye'si gibi "açıl", ya da "klasik müzik dinle" de... ikisi de dayatmadır ve ikisi de aynu kefededir. çünkü ikisinde de bireye "şunu yap, şunu yapma" denir. vesselam.
yayınlanan mektubundaki hakaretlerin de gösterdiği üzere atatürk batı'lı bir aydına yakışmayacak derecede hoşgörüsüz ve saygısız bir insan olduğunu göstermiştir. bu ifadeleri avrupa'nın herhangi bir ülkesinde herhangi bir inanç grubu için kullansa derhal tutuklanır, nefret suçlarından yargılanırdı.
dünya çapında tanınmış, bazılarını iliklerine kadar titretmiştir. kimileri halen bu ulu insandan dolayı kuyruk acısı yaşamaktadır.
lafı evirip çevirip getireceğime löp diye söyleyeyim;
atatürk bir liderdir.
liderliğin doğusu batısı olmaz.
varsa bile ulu önder her kıtada cayır cayır ses getirmişken doğulu ithamında bulunmak dünyayı bir öküzün boynuzlarında olduğunu sanmak kadar saçmalıktır.
kendisi için yapılan tapınak da bunun en güzel örneği. zira mısır, hinfistan ve bilumum cahiliye dönemi arap vilayetleri hep bunun örnekleriyle doludur. batı'lı liderler içinse anıt dikerler anıt, tapınak değil.