tarihte kalmış ve çok tartışılmış konularla bugünü unutturmaya yönelik taktiklerden biridir. sorun, aradan geçen 74 yıl sonra, yani bugün başımızda bir diktatör olup olmadığıdır.
bir millet düşünün ki hep padişah eteği öpmüş, kendi hakkından habersiz padişahın sözüne boyun eğmiş. bu halka demokrasi altın tepsiyle sunulunca,kimin eteğini öpsek, okyanus ötesinden hoca mı bulsak? birine efendi desek ama kime derdine düşüveriyorlar. hal böyle iken demokrasiyi sindiremeyen bünyeler M.Kemal'e diktatör şu bu diyorlar. he canlarım diktatördü, her gece atatürk'e başlık açmadan uyuyamayanlar öyleydi lan bu adam. öyle diktatördü ki size seçme hakkını sundu. sizde bu hakkı kaç ton kömüre? kaç paket makarnaya sattınız. ama bu adam kötüydü lan 'humeyni'yi seviyorum'' diyen kadınlara toplum içinde hayat sundu, oy verme insan yerine konulma erkek ile eşit olma hakkı falan. neyse lan bu adam diktatördü ya başka ülkeler demokrasi için savaştı bizim halkımız savaşmadı, he diyeceksiniz ki kurtuluş savaşı falan, sadece topraklarını korumak için savaştı bu halk. demokrasi için savaşmadı ki. neyse ya diktatör işte, öyle bir diktatör ki ''yurtta sulh, cihanda sulh'' diyecek kadar. her dinden insan dinini rahat yaşabilseydin diye devrimlere laikliği ekleyecek kadar.
şair demiş ya ''doğru söyle beni mi daha çok seviyorsun atatürk'ü mü'' diye, atatürk'ü çok seviyorum be üstat! ben cahillerin diktatörünü çok seviyorum.
atatürk' ün zorla sevdirildiğini düşünen insanların medya karşısın da böyle bir tuhaf silsileler eşliğinde diktatördür demeleri ve çok demokratmış gibi davranmaları sinirimi hoplatmaya yetiyor. dış güçlere ihtiyaç duymadan tamamen halkın arzusuyla birşeyleri başarmış olan insanın. zavallı milletinin aydınlanması,(dostlar kulaktan dolma fikirlerle 700yıl yaşamış bir toplum, duya duya şimdide kalıntıları var zaten.)
okuması, dinini ve yaşamını bilinçli olarak yapması için elinden ne geliyorsa yaparken. ve şu dönemde hortlamış düşüncesiz zihniyetler o dönemde de olduğu düşünülürse. şıhların mollaların ( onlara lafım yok) keyfi arzularını da içine alıp yaşamları kısırlaştıran bir koyun millet yaratma arzusu biyat arzusu... off yaz yaz bitmiyor dini bütün bir insan olarak bunları yazarken sıkılmaya başladım. galiba bu şakirtler başardılar. beni de offlattılar. bu adam diktatör değildir. olsaydı ölümünden sonra bu insanlar türüyemezlerdi tekrar. ben atatürk' e tapmıyorum. atatürk' ü seven insanlarında boyle bir eyliminin olduğunu düşünmüyorum. fakat yine eski molla fikirli atatürk' ü seven insanların yaptıkları saçma sapan eylemler. bu ileri zekalı şakirtlerin ilgisini çok çekiyor bilmiyorlarki o saçmalıkları senin gibi dar, babadan kalma zihniyetliler yapıyor. hanım efendiler beyefendiler. yeter fazla coşmaya gerek yok.
istiklal marşımız da da isminin geçmemesi de bir kanıt daha olabilir.
Hiçbir diktatör küçük çocukların başını okşamaz , en basit kanıtıdır literatür ansiklopedi karıştırıp beyinde yoktan yere fırtınalar yaratmaya gerek yoktur.
Diktatör olmadığına, yürütmeye çalıştığı rejimden başka önemli bir konuyla da örnek verilebilir. Bir diktatör meclisi istediği gibi yönetir veya yönetemiyorsa da hitler gibi sahte terör saldırıları düzenleyerek muhalefeti tasfiye eder bugün abd ve türkiye hükümetleri de 11 eylül veya ergenekon saldırıları gibi yöntemlerle sürdürmektedir. Hitler Alman parlementosunu yakarak "uygulama kanunu" çıkartmıştı, abd 11 eylül ile vatan severlik ve anti-terör kanunlrını çıkardı. bu kanunlar sayesinde muhalefeti tasfiye hareketiyle birlikte vatandaşların hakları önemli ölçüde sınırlandırıldı. Türkiye'de ise muhalefet ergenekon gibi dolaplarla tasfiye edilmekte. Diktatörizm her zaman bir sebep yaratır ve ardından meclisi ele geçirir. Atatürk'ün diktatör olmadığına dair argümanlardan meclis ile alakalı birisi aşşağıda örnek olarak bulunmaktadır.
--spoiler--
atatürk 1924'te ticaret bakanı ali cenani bey'i gelişen ülkelerdeki iş kanunlarında kadının durumunu incelemekle görevlendirmiştir. bu doğrultuda bir komisyon kurulmuştur. komisyonun çalışmaları sonunda kadınlara on hafta ücretli doğum izni verilmesinden kadınları gece ve ağır işlerde çalıştırmayı önlemeye kadar bir dizi koşul getirilmiştir. meclis'in bu tasarıyı kabul etmemesi üzerine 1929 yılında kadın haklarını daha da genişleten bir tasarı hazırlanmıştır. istanbul ticaret odası'nın " türk sanayisini yıkar." iddiasıyla karşı çıktığı tasarı red edilmiştir. 1934 yılında öncekilerden çok daha ileri bir kadın işçi hakları tasarısı hazırlanmış ve sonunda bu üçüncü tasarı sekiz yıllık bir mücadelenin ardından 8 haziran 1936'da 3008 sayılı iş kanunu ile kabul edilmiştir.
--spoiler--
eğer atatürk diktatör olsaydı bu kanun için 12 yıl beklemesine de gerek olmazdı. aynı şekilde kurtuluş savaşı esnasında başkentin kayseri'ye taşınma teklifleri görüşülürken de kendisine silah arkadaşları meclisi kapatmasını tavsiye ederken o meclisi ikna yoluna gitmişti. "ille de meclis önce meclis" diyerek doğunun ilk anayasal cumhuriyetini kurmuştu. Çok partili hayata 2 kez geçmeyi denemiş ancak rejimin tehlikeye girmesiyle yasal işlemler yapılmış bu partilerden birisi kapatılırken de diğeri kendisini genelbaşkanı kapattırmıştı. Bir Stalin bir Hitler veya eski tarihten Hammurabi örnekleriyle kıyaslandığında Atatürk'ün diktatör olmadığı aşikardır. Ancak atatürk ve onun akıl ilkelerini hazmedemeyen yobaz tayfasının onu ihanetten yozlaşmaya kadar suçladığı geniş yelpazenin içerisinde bulunan diktatörlük konusu, atatürk'ün diktatör olduğunu kanıtlamaktan çok onu diktatör diyerek karalama çabalarından ibarettir. Bugün bu işlem bir çok cemaat aracılığı ve son dönemde devletin katkısıyla da sürmektedir. Ancak gölün yüzeyindeki yaprakları görünmesin diye suya batırdığınız da ne kadar çabalarsanız çabalayın yeniden su yüzeyine çıkarlar. Gerçeği su yüzeyine çıkaran suyun kaldırma kuvveti değil gerçeğin yalana karşı olan mücadelesinden kaynaklıdır.