bazı köpek soylarının aklınca laf yetiştirmeye çalıştığı durum... ulan sendeki beyni kuşa taksalar hayvan uçamaz hala laf sokmaya çalışıyon ilköğretim ergeni kız gibi...
insan çok nankör bir yaratıkmış gerçekten. birde tek tek yazılmış mal varlığı şu kadar bu kadar diye, helal olsun gençliğe gerçekten.
yatarak geçen ömürlere paha biçilemez iken, sen yat diye uğruna feda edilmiş hayatlara saygısızlıktır bu.
saymış bide şu kadar öküzü var, bu kadar şuyu var buyu var diye. vay anam vay. bi atta ben verirdim şuan hayatta olsa, koştursun atam ortalıkta varlığı yeter.
edit : işbu entry başlığı açıp kaçan arkadaşa ithaf edilmiştir.
hala, hala ve hala aynı saçma argümanlarla meşrulaştırılmaya çalışan gerçektir. atatürkçü gençlik olmakla övünen, aklın ve bilimin önderliğinde yürüyen gençliğin akıl dolu argümanlarına bakalım;
- bütün mal varlığını devlete bağışladı
(peki ya ne yapacaktı zeki insanlar? olmayan çocuklarına mı bırakacaktı, yoksa firavunlar gibi mezarına kendisiyle birlikte gömülmesini falan mı isteyecekti? peki madem bağışlamaya o kadar meraklıydı, niçin bağışlamak için ölmeyi bekledi diye sormazlar mı adama? hayattayken niçin bağışlamamış? o zaman siz bana boğazda bir yalı, bir aston martin, bir uçak, bir yat, 100 milyon dolar da para verin, bak söz ölürken bağışlayacam ben de devlete, vallahi billahi.)
- o ülkeyi kurtardı, haketti.
(ülkeyi sadece o değil, aynı zamanda onunla birlikte hareket eden bir yığın silah arkadaşı ve hepsinden önemlisi varını yoğunu bırakıp cepheye koşan kahraman halk kurtardı. peki neden savaştan sonra kendisi saraylarda zevk sefa içinde yaşarken millet yoksulluktan, açlıktan geberiyordu? atatürk halkını seven, kendini onlarla her konuda eşit gören biri değil miydi?)
- ben hakkımı helal ediyorum, anasının ak sütü gibi helal para, çekemeyenlere girsin
(bu argüman falan bile değil, söyleyecek sözü olmayınca çamur yapan standart kemalist sıçmığı.)
- en azından bazıları gibi oğluna gemicik almadı, onlar gibi ülkeyi soyup soğana çevirmedi.
(bu da aynı sıçmıklardan, söyleyecek söz bulamayınca başkasına bok atarak konu saptırmak ve aklınca haklı çıkmak gibi zavallı bir zihniyet. iki yanlışın bir doğru etmeyeceğini belirtelim öncelikle. bazılarının kötü şeyler yapması, diğerinin yaptıklarını temize çıkarmaz.)
- siz kimsiniz ki onu eleştiriyorsunuz?
(bu bizzat atatürkün kendi programı değil mi? akıl ve bilim, yani şüphecilikle hareket etmek. tamam işte şüpheleniyoruz, acaba bize ilkokuldan beri dünyanın en büyük, en cömert, en mütevazı, en eşitlikçi insanı olarak anlatılan atatürk, niçin bu kadar mal varlığına sahipti? acaba bize anlatılan tarihin bazı çatlak noktaları falan mı var? ateş olmayan yerden duman çıkar mı, eğer yoksa niçin belgeler çıkıyor, niçin bu konular bu dönemlerde konuşulmaya başlanıyor? bir zamanlar postalların yönettiği çağdaş(!)zamanlarda, atatürk e gık demeye kalkan birinin vatan haini ilan edilmesini müteakip linç edilmeye çalışılmasıyla alakalı olabilir mi acep?)
- bunlar şakirt ve yobaz
(düşünmeye bile gerek yok, gülüp geçilir.)
bildiğim kadarıyla zaten yeni kurulmuş devletin bütçesi milyar dolar bile değil.bir de üstüne kalkıp atatürk'ün 800 bin tl maaş aldığı iddia ediliyor.ulan yılda 800 bin lira maaş aldı diyelim 15 yıl cumhurbaşkanlığı yaptığına göre 12 trilyon gibi bir rakam duruyor karşımızda.beynini kullanmaktan aciz olmayanların böyle bir meblağın kimseye verilemeyeceğini bilmesi lazım.entry'sini silip kaçan arkadaşın dediğine göre 12 trilyon almış ki baya baya devlet bütçesinde pay ayrılması gerek bu rakam için.
şöyle bişey yani;
%15 savunma
%12 eğitim
%10 bayındırlık
%3 ıvır
%2 zıvır
%1 atatürk'ün maaşı
hahahaha böyle bir bütçe planı olabilir mi lan allah aşkına?
aklın,mantığın,vicdanın böyle bir şeyi kabul edebiliyorsa diyecek hiç bir şey yok amk zaten.
kaynak isteyenlere:
-Hasan Rıza Soyak'ın ;Atatürk'ten Hatıralar; adlı kitabından (Cilt.2, s.689)
-ismail CEM;Türkiye'nin Geri Kalmışlığının Tarihi
birde destekleyici argüman:
(#5827661) ile sabah sabah cumhurbaşkanının harcamalarını gündeme taşıyıp ateş püskürenleri dut yemiş bülbüle çeviren önermedir.
şu anki cumhurbaşkanının maaaşı, onunkinin yanında devede kulaktır. 30000 tl nire, 800.000 tl nire. neyi tartışıyorsunuz ki. hiç birşey bilmiyorsanız, ulu önderin mal varlığını araştırın. bilmeden atıp tutmayın. ayıp oluyor ama...
Ata'ya pahalılık zammı
2000'de bir belgesel çalışması için Türkiye iş Bankası arşivine girmiştim. Bankanın Ankara Etlik'teki arşivinde Atatürk'ün cumhuriyetin ilk döneminde kullandığı hesap defterini bulmuştuk.
"2" no'lu bu hesap cüzdanında Ata'nın hesap dökümü vardı.
Köşk'teki ilk maaşı 5 bin lira idi...
Cumhurbaşkanı ayrıca 7 bin lira da "fevkalade tahsisat" alıyordu.
Toplam maaşı 12 bin lirayı buluyordu.
1927'de çıkarılan bir kanunla bu maaşa 2 bin 480 lira "pahalılık zammı" yapıldı.
Böylece maaş 15 bin liraya yaklaştı.
Maaş 24 kat düştü
Şöyle bir hesap yapalım:
1927'de bir Reşat altını 8,2 liraydı. Yani Ata, maaşıyla 1765 altın alabiliyordu.
Bugün Reşat altınının 210 YTL olduğu göz önüne alınırsa Atatürk'ün 1765 altınının bugünkü değeri 370 bin YTL oluyor.
Oysa Sezer, 14 bin 150 YTL'lik maaşı ile ancak 67 altın alabiliyor.
1765 altın nerede, 67 altın nerede?
Atatürk'ten Sezer'e kadar geçen 83 yılda, cumhurbaşkanı maaşı 26 kat azalmış.
Yalnız hemen şu notu düşelim:
O dönemde Köşk'teki müstahdemin, yaverlerin, muhafız polislerinin iaşesi ve Köşk'ün diğer masrafları da Atatürk tarafından karşılanıyordu.
Başvekil ve vekillere ödenen harcırah cumhurbaşkanı için söz konusu olmadığından seyahatlerde ulaşım dışındaki, yemek ve içki dahil bütün masraflar, tamamen kendi kesesinden çıkıyordu.
(http://www.milliyet.com.t...6/10/22/yazar/dundar.html )
ulu önderin maaşı 2012 yılındaki hesaplara göre 1765*600= 1.059.000 tl ediyor. yani başlıkta verilen 800.000 ifadesinide altın üzerinden hesaplarsak geçiyor. tekalifi milliye emirleri ile milletin varına yoğuna el konulduğu bir dönem, milletin en yoksul zamanı olduğu bir dönemden bahsediyoruz.
günümüzdeki miktara göre deve de kulak kalan para.
(#15920920) bu entryden yola çıkarsak, maaş atatürk'ün değil sadece cumhurbaşkanlığının tamamını kapsayan bir para.
yani her şeye dahil bu para. ve aynı entryden bir alıntı daha yaparsak;
ulu önderin maaşı 2012 yılındaki hesaplara göre 1765*600= 1.059.000 tl ediyor.
bunu birde 5 yılla çarpalım: 5.295.000 tl.
peki günümüzde cumhurbaşkanı ne kadar harcıyor birde ona bakalım: (bkz: 5 yılda 451 trilyon harcayan cumhurbaşkanı)
ve aynı entryden bir alıntı daha yapalım.
--spoiler--
1765 altın nerede, 67 altın nerede?
atatürk'ten sezer'e kadar geçen 83 yılda, cumhurbaşkanı maaşı 26 kat azalmış.
--spoiler--
soruyoruz şimdi atatürk'ün maaşı nerde, abdullah gül'ün maaşı nerde?
ulu önder'in maaşı ile abdullah gül'ün harcamalarını karşılaştırma şanssızlığıdır.
birde hesap yapılırken yapılan hata var. şöyleki atatürk'ün 5 yıllık maaşı:
5*12* 1.059.000= 63.540.000 (sadece atatürk'ün maaşıdır. iş bankası temettülerinden ise daha fazla kazanıyormuş.)
cumhurbaşkanının maaşı 30.000 tl ise mustafa kemal'in maaşının yanında lafı bile olmayan maaştır.
ama maaşı bütün masrafları dahil olmak üzere hesaplamaya kalkarsak iş değişir. malum cumhurbaşkanının 451 milyon tl'lik ödemelerinin içerisinde, mal ve hizmet alımları, sermaye giderleri , transfer harcamaları, yani var oğlu var. öncelikle kıyas yapmadan bu kalemlerin ne tür harcamalar içerdiğini bilmek lazım.
(http://www.tccb.gov.tr/sa...el_Uygulama_Sonuclari.pdf )
Cumhurbaşkanlığı aylığı ve ödeneği, 1927ye kadar 5.000 lirası aylığı olmak üzere 7.000 liraydı. 1927de bunlara, genel bir yasa ile pahalılık zammı adı ile 2.480 lira eklenir.
1927 ve 1928de, bu gelirinden toplam 453 lira, 1929 ve 1930da 724 lira, 1931de de 1.293 lira vergi kesilir. Kendisine net ödenen 13.186 liraydı.
1932 yılında çıkan bir yasa ile yüksek maaş ve ücretlere ağır vergi konulur. Buna göre, Atatürkün maaş ve ödeneğinden kesilen vergi 5.401 liraya çıkar ve ayda net 9.078 lira almaya başlar.
atatürk, bu 9 bin liranın 2 bin lirasını ismet inönü'ye verdiğinden aslında elinde kalan aylık 7 bin liradır. ekim 1937'de inönü'ye verdiği parayı, inönü'nün başbakanlıktan ayrılması üzerine, 2 binden 3 bine çıkarır ve ayrıca sağlık bakanlığı görevi sona eren dr. refik saydam'a da her ay 500 lira vermeye başlar. gerek inönü, gerek saydam kendilerine tahsis edilen yardımın kasım 1938 ayına ait olanı da tahsil ederler.
atatürk'ün çevresine yaptığı para yardımı bu kadarla sınırlı değildir. iş bankası tarihi'ni yazmak için yapılan banka arşivlerinin incelenmesinde, daha birkaç kişiye aylık ödemeler yaptığı anlaşılmaktadır:
makbule (atadan) hanıma 1927-1938 arası her ay 200 lira;
bülent nejat hanıma 1927-1928 yıllarında ayda 100 lira;
fahima nejat hanıma 1930-1932 yıllarında ayda 100 lira;
yaşar (okur)'a 1931-1938 yılları arasında ayda 100 lira;
yüzbaşı hüsnü erkin'e 1931-1938 arası ayda 100 lira
atatürk'ün bu maddi yardımlarının dışında kalan aylık gelirini harcaması da dikkat çekicidir.
cumhurbaşkanlığı köşkü'nün tüm masrafları atatürk tarafından ödenir. köşkün içinde ve dışında çalışan tüm köşk görevlilerinin öğle yemekleri ile köşk içinde çalışanların sabah ve akşam yemekleri tabldot olarak atatürk tarafından karşılanır. köşkün günlük yemek mevcudu, konuklarla birlikte 90-100 kişiyi bulur.
seyahatlerinde, devlet'ten sadece tren veya vapur gibi vasıta ister, diğer masraflarını tamamen kendisi karşılar. harcırah almaz ve maiyetine de aldırmaz. maiyetindekilerin masraflarını da kendisi karşılar.
aylık geliri, açıkladığımız harcamaları ancak karşılar durumdadır. daha önce belirttiğimiz gibi işletmelerin gelirini ve banka hesabındaki nakit ve hisse senetlerinin gelirlerini hiçbir şekilde harcamaz. dolayısıyla büyük ölçüde tasarruf yapamaz. ancak hastalığının devam ettiği uzun aylar süresinde masrafı azalır ve iş bankası'nın 4 numaralı hesabına yatırılan özel tasarrufu 53.463 lira 18 kuruş olur.
atatürk öldüğünde, özel hesabında; 19.566 lira 80 kuruşu emekli hesabında, 53.453 lira 18 kuruşu 4 numaralı şahsi hesabında olmak üzere; toplam 73.019 lira 98 kuruş birikimi olduğu belirlenir. bunu da vasiyeti ile c.h.p.'ye bırakır."
şimdi bazı şalvarlı tazelerin yalanlarını diplerine soktuktan sonra devam edelim...
devletin olmazsa olmaz harcama kalemi cemil ipekçi ve perdelikleridir değil mi? ya da bir kadının neden giydiğini ancak başka kadınların anlayabileceği şu 15-20 bin liralık ayakkabılar mıdır?
hayrunnisa hanım'ın şoförlerine korumalarına toplam 25-30 kişiye dağıtılan senin benim kesemden 24'er maaş ikramiye midir?
bir de sabah sabah gulu gulu etmiş civanım abdullah gül'ün yaptığı harcamaya edenler atatürk'ün maaşına sustu kaldı diye....
kompleks paçalarınızdan akıyor birey olarak değil kitle olarak adam yerine konulmadığınızdan cevab veremedi diyebilmek için yanıp tutuşuyorsunuz zavallı yaratıklar.
o kadar yanlış şeyleri savunuyorsunuz ki cevab vermek için deha olmak gerekmiyor. nasıl bir utanç, nasıl bir rezil olma duygusudur ki abdullah gül'ün ölçüsüz harcamalarını sorduğum başlık 250'den fazla eksi oy almış rekordur herhalde. sahte hesaplarınızdan bile girip eksilemişsiniz lakin güneş balçıkla sıvanmıyor...
müslümanız yalanınız artık kalıp kalıp dökülen bir ağır sahne makyajı gibi...
altından kurtçuklar ve irinler fışkırıyor, şeytan sırıtıyor...
gene soralım günde 250 milyar harcayan cumhurbaşkanı mı olur?
not: ben sizin kancıklığınıza artık şerbetlendim kaynak diye boklayacaksınız adım gibi biliyorum. o sizin alıntı yaptığınız kaynaklardaki meseleyi çarpıtmak için alıntılamadıklarınız.
(#5827661) bunlar nedir ? bu malvarlıkları nedir ne değildir. madem o kadar sağa sola harcama yaptı. bunlar nasıl birikti peki. iş bankasındaki temettülerine ne demeli ulu önderin ?
(#5827661) yazdıklarınıza kaynak gösterin. ulu orta yazdığınızda, yazılarınıza itibar edilmiyor.
birde bizi kaynaksızlıkla suçlayan kaynaksızlara inat kaynak:
(http://www.mustafaarmagan...taturkun-mal-varligi.html )
Sen tutar yalan yanlış rakamlar verip bu ülkenin Cumhurbaşkanını karalamaya çalışırsan adam da aynı şeyi ilk cumhurbaskani icin yapacaktır. Bu sözlükte Allah ve onun yaratma gücü bile konuşup tartışılıyorsa Atatürk'ün maaşı gayet tabi konuşulur tartışılır.
Ben bu tartismanın içnde çok yer almak istemiyorum. Atatürk donemi üzerinden gecen onca yıldan sonra o doneme iliskin güvenilir kaynak bulmak çok kolay değil. Ben güvenmem şahsen. Kaldı ki sözlükte cogu zaman kaynak bile gösterilmeden yazılıyor. Ayrıca Atatürk'ün maaşı tam ve güvenilir olarak belirlenebilse bile, onu bugünle kıyaslamak çok zor. Altına endekslemek bir fikir verebilir ama tam bir karşılaştırma ortaya koymaz.
Ben özellikle bazı Atatürk'ü savunma cümlelerine takıldım. "yok Suna vermiş, buna dağıtmış maaşını falan filan..." ya böyle savunma mı olur Allah askına? Kime ne yaptıgı yardımlardan, ona buna dağıttığı paralardan?(dağıttıysa şayet) önemli olan alınan para ve haksız kazanç olup olmadıgı. Savunmanın bu konu üzerine kurulmuş olması çok komik ve şaşırtıcı...
ayarı yedikçe çorap kokulu cemaatçi gerizekalılardan alıntı yapan kıt bir de hesap sormuş "kaynak?" diye...
al kaynak ;
--spoiler--
AKGÖNÜL, Hüseyin. (2001), Atatürk Döneminin Para Politikası, Afyon Kocatepe Üniversitesi iiBF Dergisi, Cilt II, Sayı:2,ss:117-125.
AKSU, Levent. (2006), Atatürk Dönemi (1923-1938) Para ve Kambiyo Politikası, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:160, Ocak-Şubat, ss.111-132.
ALTIPARMAK, Aytekin. (2002), Türkiyede Devletçilik Döneminde Özel Sektör Sanayiin Gelişimi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:13, ss.35-59.
BAHAR, Ozan. (2004), Türkiyede Atatürk Döneminde (1923-1938) Uygulanan Para Politikaları, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt 11, Sayı:1, ss:155-166.
BAŞKAYA, Fikret. (2004), Devletçilikten 24 Ocak Kararlarına Türkiye Ekonomisinde iki Bunalım Dönemi, Özgür Üniversite Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
BEYARSLAN, Ahmet. (1982), Atatürk Döneminde Planlı Ekonomi, AtatürkDöneminin Sosyo- Ekonomik Sorunları, Kayseri Üniversitesi Atatürk Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, No:1, Ankara, ss.35-42.
BORATAV, Korkut. (1998), Türkiye iktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Yayınevi, 6. Baskı, istanbul.
ÇARIKCI, Emin. (1998), Cumhuriyetden Bugüne Türkiyenin iktisat Politikaları ve Neticeleri, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet Özel Sayısı V, ss.3244-3254.
ÇIKIN, Ayhan. (2003), Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları ve Kooperatifçilik, YAR Müdafaa-i Hukuk Dergisi, Sayı:62, Kasım ss.25-32.
COŞKUN, Ali. (2003), Cumhuriyetin ilk Yıllarında Türkiye Ekonomisi, Atatürkçü Düşünce Dergisi, Sayı:4, Kasım, ss.72-77
GÖKÇEN, Ahmet M. (1998), Cumhuriyet Döneminde iktisadi Gelişme, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet Özel Sayısı V, ss.3255-3269.
HiÇ, Mükerrem. (1998), Atatürk ve Ekonomik Rejim, Devletçilikten Günümüzde Piyasa Ekonomisine, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet Özel Sayısı V, ss.3285-3292.
iNAN, Afet. (1972), Devletçilik ilkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı 1933, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
KALA, Ahmet. (1998), Cumhuriyet Ekonomisinde ilk Dönem Gelişmeler (1923-1939), Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet Özel Sayısı V, ss.3305-3311.
KARATAŞ, Muhammed. (1998), Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisinin Temellerinin Atılmasında izmir iktisat Kongresinin Yeri ve Önemi, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet Özel Sayısı V, ss.3317-3324.
KEPENEK, Yakup ve YENTÜRK, Nurhan. (2001), Türkiye Ekonomisi, 12. Basım, Remzi Kitabevi, istanbul.
KORKMAZ, Esfender. (1998), Mali Yapı Mali Politikalar , Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet Özel Sayısı V, ss.3412-3417.
OĞUZ, Fırat ve BAYAR, Fırat. (2003), 1923-2003 Türkiye Ekonomisi, HazineDergisi, Cumhuriyetin 80. Yıl Özel Sayısı, Aralık, ss:3-40.
ÖZYURT, Hasan. (1981), Atatürkün iktisadi Görüşleri ve Uygulamaları, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:13, Ağustos, ss:125-138.
PAÇACI, Cihan. (1998), Cumhuriyet Döneminde Türk Bankacılık Sektörü, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet Özel Sayısı V, ss.3398-3406.
PARASIZ, ilker. (1998), Türkiye Ekonomisi, 1923den Günümüze iktisat ve istikrar Politikaları, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa.
SABIR, Hasan. (2003), Atatürkün iktisat Zihniyeti, Dış Ticaret Dergisi, Yıl:8, Sayı:28, Nisan, ss.77-92.
SEMiZ, Yaşar. (1996), Atatürk Döneminin iktisadi Politikası Milli iktisat ve Tasarruf Cemiyeti-, Saray Kitabevi, Konya
SEVGi, Cezmi. (1994), Sanayileşme Sürecinde Türkiye ve Sanayi Kuruluşlarının Alansal Dağılımı, Beta Basım Yayın Dağıtım, istanbul.
SOYAK, Alkan. (2003), Türkiyede iktisadi Planlama: DPTye ihtiyaç Var mı?, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Yıl:4, Sayı:2, ss.167-182.
YAVi, Ersal. (2001), Batırılan Bir Ülke Nasıl Kurtarılır? Günümüz Türkiyesine Kıssadan Hisseler, Yazıcı Yayınevi, izmir.
Önümde Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu gibi şatafatlı bir unvana sahip kurumun Atatürk Araştırma Merkezi tarafından 2006'da yayınlanan "Atatürk Orman Çiftliği'nin Tarihi" kitabı duruyor. Yazarı da bir prof.: izzet Öztoprak. Üstelik metin kısmı 134 sayfa tutan bu kitabı iki prof. da incelemiş! Gelgelelim geçen hafta düzelttiğim maddi bir hata aynen bu 'bilimsel' eserde de tekrarlanmış. Güya Atatürk bir 'çelik' fabrikasına ortakmış. Hayır efendim, çelik değil, 'çeltik' fabrikasına ortaktı. Düzelt düzeltebilirsen.
Aynı takım hücum üstüne hücum tazeliyor. Vay efendim, daha ne istiyorsun, bak ne güzel çiftliklerini hazineye bağışlamış vs. Ben bu kadar mal varlığını nereden edindiğini sorgulamadım ki? Sadece belgedeki dökümü aktardım. Dökümü verince akla bu sorunun geleceğini pekala biliyorlar çünkü ve hemen savunmaya geçiyorlar. Oysa asıl soruları bu haftaya saklamıştım:
1) Atatürk 155 bin dönüm arazi, şu kadar inek, koyun, tavuk (ve yazmayı unuttuğum 58 adet merkep) vesaire demirbaşları Hazineye hangi şartlarda devretmişti?
2) Devretmeseydi bu mallar kime veya kimlere kalacaktı?
ilk sorudan başlayalım.
ismet inönü'nün "Hatıralar"ı (Bilgi Yay., 3. baskı, 2009, s. 544-545) çarpıcı bir iddiayı dile getirmekte. 'En yakın arkadaşı' diye sunulan inönü'ye göre Atatürk, Orman Çiftliği'ni Tarım Bakanlığı'na (Ziraat Vekaleti) satmaya çalışıyormuş. Buna itiraz etmiş. Çiftliklerde hükümet ve devletin de büyük emeği bulunduğunu, dolayısıyla "hazine yardımı ile meydana gelmiş bir eseri tekrar hazineye satma"nın doğru olmayacağını söyleyen inönü'ye Atatürk "Öyleyse ne yapayım?" diye sormuş. O da "Bilmiyorum" demiş. Bunun üzerine Atatürk "Vereyim ama nereye vereyim?" diye sormuş. inönü de "Hazineye ver" diyerek çiftliklerin hazineye devrinin kendi tavsiyesi üzerine gerçekleştiğini anlatmış. inönü bombanın pimini çekmeyi ihmal etmez:
"Aslında çiftliği elden çıkarma(sı)nın bir sebebi de zarar etmesi(ydi). Ondan kurtulmak için satış muamelesi düşünülüyor."
Yani zarar eden çiftliği devlete satarak zarardan kurtulmak istemektedir Atatürk. Bunu kim söylüyor? Devrin Başbakanı. Nerede söylüyor? Sabahattin Selek'e anlattığı hatıralarında. Başka ne söylediğini merak ettiniz mi? Öyleyse özetleyerek okumaya devam:
"ikincisi, çiftlik hazineye devrediliyor, fakat bira fabrikası devredilmiyor. Pekala dedim, sahibi Atatürk olduğu için Tekel (inhisar) Bakanlığı Atatürk ile mukavele imzalayacak. Atatürk'le konuştum. Bakanlıkla mukavele yapacaksınız dedim. Güldü. 'Nasıl olacak?' dedi. 'Bu olmayacak. Karşı karşıya geçeceğiz de devlet başkanı ile hükümet olarak tekel mukavelesi yapacağız, olmaz bu' dedim."
inönü'nün söylediklerinde iki önemli nokta öne çıkıyor: 1) Atatürk çiftlikleri zarar ettikleri için devlete satmak istiyor ama buna kendisi engel oluyor. 2) Sonunda hazineye bağışlıyor ama kâr eden bira fabrikasını listeden çıkartıyor, buna da inönü engel oluyor. Cumhurbaşkanının bir bakanıyla karşı karşıya geçip fabrikası için mukavele imzalayacak olmasındaki çarpıklığı bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
(http://www.samanyoluhaber...meyen-kiz-kardesi/778446/ )
kaynak: kazım özalp - Atatürk'ten anılar
ismet inönü'nün "Hatıralar"ı (Bilgi Yay., 3. baskı, 2009, s. 544-545)
bu iki kaynak birbirini doğruluyor ve de birinci elden olayın şahitleri ve tanıklarıdır bunlar.ikinci, üçüncü, dördüncü ve hatta beşinci ağızdan kulaktan kulağa dolma bilgilerden yapılan kitapları kaynak diye yutturmayın bize. zira çok komik oluyorsunuz...
müslümanlık taslayan akp'nin cumhurbaşkanının harcadığı paranın neden vahşice olduğunu sorunca adı hücum oluyor, burdan kuyruk acısıyla bilgisiz belgesiz ülkenin kurucusuna iftira edilince demoograsi oluyor. gerizekalı olsaydım güzel bir masala benziyor ama hamdolsun yutacak kadar salak değiliz.
neyse konuya dönelim;
neredeyse tamamı bilimsel kuruldan geçmiş tez-eserler kulaktan dolma oluyor işe gelmeyince yetmiyor, bir de üstüne o onu dedi bu bunu demiş, amcasının oğlu öyle diyeymiş tarzı alıntı yapılıp bir de üste çıkılıyor. kulaktan dolmaymış...
verdiğimiz kaynakların bilimselliği ortada. çakma müslümanların nakle dayalı kanıtları da ortada...
insanda azıcık utanma olur, haysiyet olur bu lafı edemez...
demek hiç yok... yazık.
bu arada kaynak güvenilirliği sorgulayan adamlar
--spoiler--
hükûmet dairelerinden birisi gecenin en soğuk anında üç saat yandı. yangın; bitişikteki mağazaya hızla ilerliyordu. mağaza risale-i nurun bir talebesine aitti. biz yanıyoruz, mahvolduk. diyerek yanıma geldi. ben de iki gün evvel mağazada bulunan âyet-ül kübranın bazı nüshalarını istemiştim ama getirmemişti. demek o ateşi söndürmek için kalmıştı. risale-i nuru ve âyet-ül kübrayı şefaatçı yapıp: ya rabbi kurtar dedim. üç saat o dehşetli yangın, bütün o büyük daireyi mahvetti. altında ve bitişiğindeki dükkânları tamamen yaktı, yıktı. risale-i nurun ve âyet-ül kübranın korumasında olan mağazaya ilişmedi. altındaki şakirdin dükkânı da sağlam kaldı.
--spoiler--
--spoiler--
"güneşin ısı ve ışık vermesi için ne kadar gazyağı ve ne kadar odun kömür gerekir? işte düşünün onu yapan allah'tır"
--spoiler--
badanası mı dökülüyor? camlar mı kırık? sandalyelerin ayakları mı oynuyor? tavanın, tencerenin dibi mi çıkmış? tabak, çanak takımı mı bozulmuş? masa örtülerinin, yıkanmaktan rengi mi kaçmış? çarşaflar mı yırtık? yastıkların içi mi boşalmış?
çankaya köşkü oturulamaz halde mi? gecekondu gibi mi olmuş?
herhalde öyle ki, yeni bütçede çankaya köşkünün onarımı ve yeni mobilya satın alımı için, toplam 30.7 milyon ytl ayrılıyor. 19.8 milyon tadilat, 11.9 milyon ytl de yeni mobilya için. eski lira üzerinden, toplam 30.7 trilyon lira. vay canına, amma da dökülmüş köşk, desenize.
çankaya köşkünde onarımı kim istiyor? hayrünnisa gül hanımfendi. abdullah gülün değerleri eşleri.
hayrünnisa hanım bunu ilk kez yapmıyor. gül dışişleri bakanı olduğunda da, dışişleri konutunu tadilattan geçiriyor. orada da, dünyanın parasını harcıyor.
görgüsüzlük
bütçe ile ilgili iki haber yana yana.
biri, çankaya köşkünün onarımı ve yeni mobilya için 30.7 milyon ytl ayrılması, diğeri memura yılda yüzde 2+2 üzerinden günlük 140 kuruş zam yapılması.
sıradan her insanda, sosyal adalet duygusunu tetikleyen iki karar. her insan ister istemez, bu hesaba takılıyor. ve isyan ediyor. bir yanda böylesine bir lüks, öte yandan kuruş hesabını yapan milyonlarca memur.
gül ailesi, onarım ve mobilya parasını kendi cebinden mi harcıyor? hayır, hepimizin verdiği vergilerden. hangi hakla? hangi ihtiyaçla?
bunun adına, batıda görgüsüzlük deniyor.
abd, fransa, almanya, italya, avusturya, isviçre, yunanistan, portekiz ve daha başka ülkelerde cumhurbaşkanlarının konutları belli sürelerde denetleniyor, elden geçiyor. varsa, eksik, gedik gideriliyor ya da ani bir bozulmada hemen onarılıyor.
ama, hiç birinde yeni bir cumhurbaşkanı geldiğinde, konut baştan sona elden geçmiyor, zaten bu oraya seçilen insanların aklına da gelmiyor. çünkü, onlar biliyor ki, o köşklerin bakımı sürekli yapılıyor.
allah, abdullah bey ile hayrünnisa hanıma yeni köşklerinde güle güle oturmayı nasip eylesin.
--spoiler--
800 bin dediniz tutmadı, altın hesabı dediniz denk gelmedi, mallar devlete kalmış, banka hesaplarındaki kuruşlar bile devlete ve kurumlarına intikal etmiş hala o dedi bu dedi yoksa atatürk onları kendiyle götürecekti diye zırvalamak için yandaşlık falan değil artık aklını kaybetmiş olmak lazım...
bu muhalefet ya da hesap sorma değil, bu bir histeri krizi bir yol bulun rahatlayın hakkaten iyi değilsiniz...
ama önce şunu bir daha düşünün günde 250 milyar harcayan bir cumhurbaşkanı olur mu? karısının korumasına, şoförüne benim hakkımdan 24 maaş ikramiye dağıtmak hak mıdır?
Türkiye'nin, türkiye olarak kalmasında büyük emek harcayan bir insanın aldığı para ne kadar olursa olsun mevzu bahis edilmemelidir. unutulmamalıdır ki vefatında tüm mal varlığını (ufak tefek şeyler hariç) çevresine değil, türkiye cumhuriyetine geri bırakmıştır. siz şunu farketmelisiniz ki mecliste "yatan" yüzlerce millet vekili, aldıkları maaşın kaç kuruşunu hakediyorlar.
daha da büyük taşşağa sahip olduğu halde brunei sultanı gibi zengin olup kısa ömrü boyunca aptal halkının sırtından gecinmeyip, avrupalıların devrimlerle içsavaşlarla kazandıkları özgürlükleri halkına tek tek sunduğu halde değeri anlaşılmamış, kendine memur maaşı bağlamış liderin aldığı maaştır.
M. Kemal Atatürk, "vekil maaşları öğretmen maaşlarını geçmesin" dedi yalanı (Kelimesi Kelimesine KAYNAK mevcut)
M. Kemal Atatürk'ün milletvekilliği rozeti !! Rozetin alt kısmı "altın" üst kısmı kırmızı minelidir. Mine üzerine altından ayyıldız motifi ve "T.C." , "T.B.M.M." harfleri işlenmiştir.[1] O dönem Öğretmen rozetleri, şayet varsa; tahtadan keriz motifli olsa gerek.
***
Yalan üstüne yalan; Milleti sloganlarla aldatıyorlar.
Iddia şöyle:
"Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz ne kadar verelim?"
Mustafa Kemal Atatürk: "Öğretmen maaşlarını geçmesin."
***
Milletvekili Maaşları
Nasılda nefsi okşuyor değil mi? Karizmatik, eğitime önem veren aydın bir adam portresi ile karşı karşıyayız. Bakalım gerçekten öyle mi?
Tabiki bu söz yalandır çünkü o dönem, Meclis;in iç hukuku, ihtiyaçları, donanımı, ödenekleri kapsamında verilen 33 kanun teklifinden 22sinin doğrudan Meclis ve milletvekilerinin ödenekleri ile ilgili olduğu Meclis tutanaklarında görülmektedir. TBMM'ye ödenek verilmesine dair 339 Sayılı Kanun, ilginç bir şekilde müzakere yapılmadan çıkarılmış ve Kanunla, Meclise 682.400 lira ek ödenek aktarılmıştır.[2]
Bilindiği gibi M. Kemal Atatürk birinci Meclise darbe yapmıştır Ardından kendi seçtiği vekillerden oluşan ikinci Meclis göreve başladıktan kısa bir süre sonra ne yaptı biliyor musunuz? 23 Şubat 1924 tarih ve 421 Sayılı Kanun ile 2.400 lira olan yıllık ödenekleri 3.600 liraya yükseltti.[3]
Yetmedi !!
M. Kemal Atatürk'ün Meclisi, 15 Mayıs 1930 tarihinde 1613 Sayılı Büyük Millet Meclis Azasının Tahsisat (Ödenek) ve Harcırahları Hakkındaki Kanunu kabul ederek, milletvekilleriyle ilgili düzenlemeleri tekrar ele almıştır. Bu Kanunla milletvekillerinin yıllık ücretleri "6000 liraya" çıkarılmıştır.[4]
Yetmedi !!
Aynı Kanunla milletvekillerine ve ailelerine her seçim dönemleri için 125 lira azimet ve avdet harcırahı (gidiş-geliş harcırahı) verilmesi kararlaştırılmıştır.[5]
1924'te bir Reşat altının fiyatı 5.3 lira idi. Memur maaşının 2.5 katından fazla tutarındaki aylık ödenekleri katmazsanız sadece yıllık maaşla 680 Reşat altını alınabiliyordu. Yani bugünkü rakamla 435 bin 200 lira.
***
M. Kemal Atatürk'ün Maaşı
M. Kemal Atatürk'ün maaşına hiç girmeyelim isterseniz, çünkü kemalistlerin "anti kemalist" olma ihtimali yükselir. Bizim yazmamız halinde kemalistler zaten inanmayacaklardır. Bu yüzden sadece Atatürkçü Can Dündar'ın bu konuda yazdıklarını aynen alıntılıyoruz:
2000'de bir belgesel çalışması için Türkiye iş Bankası arşivine girmiştim. Bankanın Ankara Etlik'teki arşivinde Atatürk'ün cumhuriyetin ilk döneminde kullandığı hesap defterini bulmuştuk.
"2" nolu bu hesap cüzdanında Ata'nın hesap dökümü vardı.
Köşk'teki ilk maaşı 5 bin lira idi.
Cumhurbaşkanı ayrıca 7 bin lira da "fevkalade tahsisat" alıyordu. Toplam maaşı 12 bin lirayı buluyordu.
1927'de çıkarılan bir kanunla bu maaşa 2 bin 480 lira "pahalılık zammı" yapıldı. Böylece maaş 15 bin liraya yaklaştı.[6]
15 BIN LIRA !!!
***
Gelelim Öğretmen Maaşlarına;
M. Kemal'in güya çok değer verdiği öğretmenlere 1923 yılı içerisinde bazı bölgelerde maaşları dahi verilmemiştir. Örneğin Antalya ve Kayseri'de.
Kayseri Milletvekili Ahmed Hilmi Bey öğretmenlerin maaşlarının hamiyetli tüccarların bir araya gelerek topladığı 2.000 liradan ödendiğini iddia etmiştir.[7] Bu görüşe katılan Mazhar Müfid Bey mealen; Kayseri öğretmenleri bankaya müracaat ettikleri vakit bankanın kapısına bir kağıt yapıştırıyorlar: Burada öğretmenlerin parası yoktur, müracaat etmeyiniz.deniyor. Özetle öğretmenlerin maaşları verilmiyor” sözleriyle, bu durumu doğrulamıştır.[8]
25 Temmuz 1931 yılında kabul edilen 1880 Sayılı Kanunun birinci Maddesine göre öğretmen maaşlarının en fazla 150 lira olduğu görülüyor.[9] Bazı öğretmenler 90 lira maaş alıyordu. (Öğretmen maaşları derece ve kademeye göre değiştiği için net rakamlar veremiyoruz. Biz en iyimser rakamı verdik.)
M. Kemal'in "Hâkimiyet-i Milliye isimli gazetesinin 27 Haziran 1929 tarihli haberine bakalım: 1929 yılı itibariyle bir ilk mektep öğretmeni vazifesine 1.500 kuruşla başlıyor." [10] Yani, Vekil maaşları 6000 lira, Öğretmen maaşları ise azami 150 lira.
***
Yabancı Uzmanların Raporları
Nitekim Türkiye'ye gelen yabancı uzmanlar, öğretmenlerin maaşlarının çok az olduğunu raporlarında belirtmişlerdir. Bu uzmanlardan yalnızca ikisinin raporundaki ilgili bölüme yer vereceğiz.
1- ALFRED KÜHNE: Mesleki Terbiyenin Inkişafına (Mesleki Eğitimin Gelişimine) Dair Rapor
Alman Dr. Kühne, 1925 yılında Türkiye'ye gelmiştir.[11]
Dr. Kühne raporunda öğretmen maaşlarının az olmasını "büyük bir tehlike" olarak görmüş ve yaşam koşulları ile öğretmen ücretleri arasında denge kurulmasını önermiştir.[12]
Dr. Kühne'nin raporunda devamla şöyle denilmektedir:
"Yıllarca tahsil gören öğretmen bir çıraktan dahi daha az para kazanıyor. Öğretmenlerin kendilerini gereği gibi mesleklerine verebilmeleri maaşlarının arttırılması ile gerçekleştirilebilir.[13]
***
2- BERYL PARKER: Türkiye'de Ilk Tahsil Hakkında Rapor
Amerikalı eğitimci Prof. Dr. B. Parker'in 1934 yılında hazırlanan raporu, 1939 yılında I. Milli Eğitim Şurası dokümanı olarak Bakanlıkça yayınlanmıştır.[14]
Parker'in raporunda şöyle yazmaktadır:
"Görev yapan öğretmenlerin maaşları çok azdır. Maaşlardan tasarruf yapılmaya çalışılması oldukça hatalıdır."[15]
***
1930'larda Öğretmenlerin Şikayetleri
Öğretmenler temel gereksinimlerini karşılamakta bile zorlanmakta, kitap-dergi gibi edebi, mesleki gelişimlerini sağlayacak yayınları edinememekte, borç harç içinde yaşamaktadırlar.[16]
Öğretmenlerin maaşları azdır. Terfilerine ilişkin karışıklığın yol açtığı ekonomik kayıplarla beraber, ilk ve orta tedrisat öğretmenleri arasında büyük maaş uçurumları bulunmaktadır.[17] Üstelik Il Özel Idareleri'nce ödenen maaşları sık sık gecikmekte, bu da öğretmenleri zor duruma sokmaktadır. Muallimler Mecmuası'ndan öğrendiğimize göre 1931'de Istanbul'da ilk mektep öğretmenleri arasında 225 veremli tespit edilmiştir.[18] Ayrıca "umumi zafiyetler dolayısıyla sık sık muallimleri hasta olmayan hemen hemen bir tek mektep yok gibidir". 1935'te Istanbul'da 1757 ilk mektep muallimi olduğu düşünülürse bu tespitin hiç de abartma olmadığı ortadadır.
1935'te Muallimler Mecmuası'nda çıkan bir yazı öğretmenlerin içinde bulundukları ekonomik koşulların kendilerinden beklenen toplumsal ve kültürel öncülük misyonunu ne derece olanaklı kıldığına dikkat çekmesi açısından önemlidir:
"Muallim maaş alamaz. Maaşını muntazam almayan muallim muntazam yaşayamaz, neşeli olamaz, vazifesine istenildiği kadar bağlı kalamaz. Halbuki muallim yalnız okuyan ve söyleyen, okutan ve dinleyen bir adam değil, aynı zamanda nasıl yaşanması lâzım geldiğini göstermekle mükellef bir örnektir."[19]
Yine başka bir öğretmen şöyle sormaktadır: "Bugün meslekte ekseriyeti 42-46 lira alan muallimler teşkil ediyor. Bu para muallimin eline geçen paradır. 42 lira ile ev kirası veren, karnını doyuran, hatta annesine, kardeşlerine bakmak mecburiyetinde olan muallimler vardır. Aynı zamanda, temiz giyinmek zaruretinde olan muallim elbise için ne kadar ayırabilir? Hangi kitabı okuyabilir? Hangi mecmuayı takip edebilir?[20] Içinde bulundukları kötü ekonomik koşullar dolayısıyla pek çok öğretmenin emekliliklerini beklemeden istifa ettiklerini, pek çoğunun da başka memuriyetlere başvurduklarını biliyoruz.
CHP'nin Tek Parti yönetimi boyunca, öğretmenlere maddi bir tatmin sağlanmadığı gibi, siyasal bakımdan da ceşitli baskılar yapılmıştır.[21] Özellikle, 1932′de M. Kemal Atatürk'ün emriyle Halk Evleri kurulduktan sonra, binlerce öğretmen bu örgütlere kaydolarak etkin bir rol oynamaya zorlanmışlardır.[22]
[2] TBMM Z.C., Dönem: 2, C. 1, sayfa 98,99. (Meclis tutanakları)
[3] TBMM Z.C., Dönem: 2, C. 6, sayfa 204. (Meclis tutanakları)
[4] Düstur, Üçüncü Tertip, C. 11, Başvekalet Matbaası, Ankara, 1930, sayfa 397. (Kanun)
[5] Düstur, Üçüncü Tertip, C. 11, Başvekalet Matbaası, Ankara, 1930, sayfa 397.
[6] Can Dündar, Milliyet gazetesi, 22 Ekim 2006.
[7] TBMM Z.C., Dönem: 2, C. 3, sayfa 349. (Meclis tutanakları)
[8] TBMM Z.C., Dönem: 2, C. 3, sayfa 349-351. (Meclis tutanakları)
[9] Resmî Gazete'de yayınlandı: 03.08.1931, Sayı: 1863.
[10] Maarif, Hâkimiyet-i Milliye, 27 Haziran 1929, sayfa 8.
[11] Ülker Akkutay, Milli Eğitimde Yabancı Uzman Raporları , Atatürk Dönemi, Avni Akyol Kültür ve Eğitim Vakfı, Ankara, 1996, sayfa 33.
[12] Ismail Aydın, Dünden Bugüne Öğretmenler (1965-2005), Eğitim Sen Yayınları Araştırma Dizisi 2, Volkan Matbaacılık, Ankara, 1999.
[13] Ilhan Başgöz, Türkiye'nin Egitim Çıkmazı ve Atatürk, Pan Yayıncılık, Istanbul, 2005, sayfa 134,135.
[14] Cavit Binbaşıoğlu, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Bilimleri, Tekışık Yayıncılık, Ankara, 1999, sayfa 161.
Ayrıca bakınız; Mustafa Şahin, Türkiye'de Öğretmen Yetiştirme Uygulamalarında Yabancı Uzmanların Yeri, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk Ilkeleri ve Inkılâp Tarihi Enstitüsü, Izmir, 1996, sayfa 108.
[15] Rapor için bakınız; Berly Parker, Türkiye'de Ilk Tahsil Hakkında Rapor, Maarif Vekilliği Devlet Basımevi, Istanbul, 1939.
bu 800 bin hesabına varmak için şakirtler genellikle altın hesabı üzerinden giderler;
peki şöyle yapalım o zaman hesabı,
3 kasım 2002 - asgri ücret, 306.000.000,00 TL - çeyrek altın fiyatı, 29.000.000,00 - asgari ücret çeyrek oranı, 10.55
29 haziran 2012 - asgari ücret, 866,50 TL - çeyrek altın fiyatı, 158,50 TL - asgari ücret çeyrek oranı, 5,46
başka bir deyişle, siz ırzını sktiğim spekülatifleri; ak parti iktidara geldiği dönemde asgari ücretle geçinen bir vatandaş maaşı ile on buçuk çeyrek altın alabilirken bugün ancak beş buçuk çeyrek altın alabilmektedir... yani bu millet yarı yarıya fakirleşmiştir...
o zaman birde şu şekilde hesap yapılasıdır. madem altın üzerinden mutabakata varamadık. öğretmen maaşı üzerinden değerlendirelim. hükümetin yayın organı hakimiyet'-i milliye gazetesine göre 1929'da azami öğretmen maaşı 150 tl iken, vekil maaşları 6000 tl, yani 40 katı. bu sadece vekilin maaşı, cumhurbaşkanının maaşı 1927 'ye göre 15.000 tl ise, yaklaşık öğretmen maaşının bu da 100 katı falan eder. yani şimdiki cumhurbaşkanının aynı katsayı ile maaş aldığını düşünürsek, alması gerekn miktar 2500*100= 250.000 tl kadardır. ama şimdiki cumhurbaşkanı da yaklaşık 40.000 tl maaş aldığını düşünürsek bunun 6 katı kadar daha fazla alan bir cumhurbaşkanıdır; mustafa kemal atatürk. hasıl- kelam altınla da mukayese etsen aynı, öğretmen maaşı üzerinden hesap etsen gene aynı. boşuna kıvranmayın bu yüzden dolayı...