Türkiye'de yılbaşı balosu düzenleme ve sabahlara kadar dostlarla oturup eğlenme şeklindeki yılbaşı kutlamaları 1930'dan sonra başladı.
Eskiden Osmanlı topraklarında yılbaşı bir tane değildi. Örneğin Hicri Takvim'e göre yılbaşı Muharrem ayının birinci günü idi. O günlerde insanlar değil yılbaşı kutlamak, yeni yılın geldiğini Muharremin ayının onuncu gününde evlerde hazırlanan aşurelerden ancak anlarlarmış. Diğer bir yılbaşı ise mart ayının birinci günü başlar; yeni zamlı maaş ve ücretler Rumi ay hesabıyla verildiğinden, çalışanlar için bu yılbaşının bir önemi olsa da martın birinci gününü kutlayan kimse olmazmış. Özetle bu yılların birincisi dinî, ikincisi dünyevi idi; kandiller, ramazanlar, bayramlar, Hicri aylarla gelir, para, pul işleri Rumi aylarla görülürdü. Antalya'da, bugünkü anlamda yılbaşı Yenikapı ve çevresinde yaşayan Rumlar tarafından kutlanırdı. Anlatılanlara göre, yılbaşına bir hafta kala; biri Apokriya dedikleri perhiz haftasında ve yılbaşında Yenikapı Caddesi insanlarla dolup taşar; o günlerde Rumların bu yılbaşı eğlencelerine, Antalya'nın ileri gelen kişileri ve delikanlıları katılmak için can atarlarmış.
Miladi takvim 26 aralık 1925 tarihinde yayınlanan kanun ile kabul edilip, 1926 yılının başında kullanılmaya başlanınca bugün olduğu gibi dostlar ve arkadaşlarla oturup yılbaşı kutlama adeti 1930ların başlarında başlıyor ve Atamız bu günleri sadece 8 yıl görebiliyor.