"Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. isteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır." (1926-27 yılları arasında Atatürk ile röportaj yapan Grace Ellison'ın 1928 yılında yayımlanan Turkey Today adlı kitabının 24. sayfasında ingilizce olarak yazıyor.)
Onun ibadet edip etmediği biz onun gibi Allahın kulu olanları hiç ilgilendirmez.
Fakat o samimi bir inanan olmanın yanında zeki ve ileri görüşlü biriydi ve din gibi suistimal edilmeye müsait bir olguyu kimi şarlatanların tekelinden almak ve eğitimli insanlar ile dini güvence altına almaya çalıştı. Diyanet işleri Başkanlığı ve Meal çalışması bunun en açık kanıtıdır.
Atatürk Mekke, Medine muharebelerini çok incelemiş. Peygamber Efendimiz’in hayatını, hep kendisi tatbik etmiş. Önce etrafıyla istişare ediyor, sonra karar veriyor. Her şeyde Peygamber Efendimiz’in izinden gitmiş. Onun için muvaffak olmuş.
Atatürk Kuran’ı, dini yasaklamadı. Atatürk, hiç dine atmamıştır. Allah’a, Resulallah’a karşı çıkmamıştır. Hem maddi, hem manevi inanmıştır, inançlı gitmiştir.
Atatürk iyi bir Müslümandı. Altına “Atatürk” diye imzasını attı. Dini hiç inkar etmedi. Ayeti, hadisi çok sevmiş, hep onlardan söylemiş. Lakin çok zeki adam, nerden aldığını söylemiyor. Atatürk’te öyle bir iman var ki, taş gibi.
“Atatürk camileri kapattı, Atatürk Kuran’ı kaldırdı” yalandır bütün bunlar. Atatürk hiçbir zaman ibadeti kaldırmadı. Şeriat, tarikat, hakikat Kuran’da anlatılmış. Atatürk bunları gayet iyi anlamış, anlatmış. Sanırsın ki Atatürk’ün dinle alakası yok!
Atatürk’ün nutkunu tetkik edin %75 ayet-hadis meali oraya dayanıyor. %75! Ben tetkikatını yaptım. Ondan daha büyük ilim, zaten bulamazlar. O da zaten oraya dayandığı için bu kadar büyük olmuş, kimse karşı çıkamamış. Onun için sırtı yere gelmiyor.
Atatürk hocalara soruyor: “Medreseleri, dergahları kapattım. Bana kızdınız mı?” “Kapatmasaydınız iyi olurdu.” “Ben Selanik’te, Anadolu’da dolaştım, hepsi cehalet içinde, nefs peşinde, onun için kapattım. Merak etmeyin açacam, ama iyi açacam,” diyor. Ömrü vefa etmedi.
Cumhuriyet için padişahlık ve halifeliğin kalkmasından başka çare yoktu. Önce onları kaldırdı, sonra cumhuriyeti ilan etti. Atatürk’ün planı, pek çok başka ülkeye örnek oldu. Eğer Atatürk olmasaydı bugün Arap yarımadası, bütün o devletler, ingiliz’in, Fransız’ın elinde köleydi. Atatürk onlara örnek oldu. Hepsi istiklallerini aldılar. inkilabı birçok milletlere yaradı. Çin, Japon, iran hepsi yazıyor: “Atatürk’ten aldık,” diyorlar.
Atatürk’ün arkadaşı generaller arasında, beş vakit namaza beş katanlar vardı. Onlardan biri onun yerine geçseydi, Türkiye gene giderdi. Allah ona celal sıfatını giydirdi. Yapan Hak. Yoksa o güç-kuvveti ona veren kim? Askeri harbi, planı, Hz. Fahri Kainat Efendimiz’den şaşmamıştır. O olmasaydı Türklük silinmişti. Müslümanlık, Osmanlı silinmişti.
Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, hadisi şerifin mealidir. Peygamber Efendimiz Medine’de kainatı barışa davet etti. Uhud’dan sonra mektuplar gönderdi. Hem Medine’de sulh, hem dünyada sulh. Herkes, Avrupa, biz, Birleşmiş Milletler, hep bunun için uğraşıyor.
Atatürk’ün gençliğe hitabesi, sözleri, bunların hepsi ayet-hadis meali “Gençlere kıymet verin, gençleri öldürmeyin,” Peygamber Efendimiz söylüyor. “ Gençler benim ümmetim olacak.” Kadınla erkeğin birlikte tahsil görmesi, ayet-hadis mealidir. “ilim öğrenmek, her Müslüman erkek ve kadına farzdır.”
Atatürk’ün sözü: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir,” hem ayet, hem hadis meali.
Atatürk sadece muharip ve asker değildi. Hem milli eğitim, hem maliye, sanayi, demiryolu saire yani çok yönlü bir adamdı. Askerlikte birinci, milli eğitimde birinci, maliyede birinci. Allah lütfetmiş bu millete.
Çankaya köşkü ziyarete açıldığında ben gittim. Atatürk öldükten sonra Erzurum'dan bir-iki arkadaş geldi, birlikte gittik. Kitaplığının baş köşesinde, en üst rafında tam oniki tane Kuran saydım. Onun yanında tarih, islam tarihi, peygamberler tarihi. Onun altında tasavvuf, felsefe. Yanında hukuk. Kütüphaneyi ikiye bölmüş, sağ taraf din, sol taraf hukuk.
Bir ay sonra tekrar gittim, hepsi gitmiş. Kaldırmışlar. Peygamberler tarihi, din, hepsi kalkmış, hukuk kalmış.
Atatürk Elmalılı Hamdi Yazıra Kuran tefsirleri ve mealleri yaptırdı. Sahih hadis kitaplarının en önemlilerinden olan Buhari’yi tefsir ettirdi. Dinin doğru anlaşılması için Diyanet işleri başkanlığını kurdurdu.
Peki Atatürk nasıl bir millet istemişti?
"Türk Ulusu daha dindar olmalıdır. Yani tüm sadeliği ile dindar olmalıdır. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum."
1925 yılında ziyaret ettiği bir okula Kuran hediye etmiş, “Gazi Kız Numune Mektebine dikkatle okunmak için hediye ediyorum.” Yazarak imzalamıştır.
"Din, lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur."
“Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. insana hüzün verir... Bu dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmelidir. islam Dini hepsinden üstündür.”
Atatürk, ulusuna dindar olmayı öğütlerken komünizmden ise şöyle söz ediyordu:
“Şurası unutulmamalıdır ki, Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir.”
Bir gezisinde Atatürk, sakallı bir şıh görür.
Yanındaki valiye sorar; bu kim der.
Vali: ''efendim bu adam şıh'' der.
Sonra Mustafa Kemal Atatürk şıh ın yanına gider ve şöyle der: kişideki iman ve bir sakal boyu asla bir olmaz. Bu sakallarını en azından peygamber efendimiz(s.a.v.)in olduğu kadar kısalt.
Şıh ise peki der.
Sonra aradan zaman geçer ve Mustafa Kemal Paşa valiyi arar ve o şıhın son durumunu sorar. Fakat vali ''efendim kendisi hiç kimseye sakallarına dokunmasına izin vermedi ve sakallarında milim kısalma yok'' cevabını alır.
Ama birkaç gün sonra o şıh hazretleri Mustafa Kemal Paşa'yı ziyarete gelir ve sinek kaydı bir şekilde traş olmuş biçimde.
Sonra vali Mustafa Kemal Paşa'ya sorarki ''ama efendim nasıl olur bu adam hiç kimseye sakallarını dokundurmazdı''
Mustafa Kemal Paşa ise şu cevabı verir ''kendisini Amasya valisi olarak tayin ettim''
Sonra şıha ise şöyle der: imanın ölçüsü ile sakalın ölçüsünün bir olmadığını anlamana sevindim. Valilik meselesine gelince ''bugün bunu anlayıp sakalından vazgeçen yarın başka bir şey için vatanından vaz geçer.
yahu adam inanmıyor işte daha neden üsteliyorsunuz anlamış değilim. ayrıca inanması veya inanmaması halinde hayatımızda ve ülkemizde değişecek şeylerin bir açıklamasını yapar mısınız! gerçekten merak ediyorum ne gibi değişiklikler olacak hayatımızda. yaptıkları anlamını mı yitirecek yoksa onun kurtardığı ülkede yaşıyoruz diye cehennemde mi yanacağız? çok şey istemiyoruz azıcık mantık sadece.
palavradır, atatürk ü dindar göstermek tamamen bu topluma özgü bir şey.
aslında yobazların elinde olsa atatürk ü tamamen yok edecekti ama bunu yapamayacağını anladılar ve çok kötü bir şey yaptılar.
atatürk ü kendileri gibi düşünen biri haline getirerek onu da kendine benzettiler. bunu nereden anlıyorum?
çok açık, bir tane atatürk var ama bir tane atatürk algısı yok.
radikal müslümanlara göre atatürk kafir pisliğin teki.
ılımlı müslümanlara göre dindar ve islamiyete katkısı olan biri.
kemalistlere göre dinsiz ama seküler.
atatürkçülere göre dinsiz değil sadece laik ve dinlere karşı eşitlikçi.
kürtlere göre ise iki seçenek var: islamcı kürtler islama zarar verdiği için sevmez, pkk lı kürtler ise türk faşisti olduğu için sevmez.
yani atatürk ün bu ülkede bir sürü algısı var ve atatürk e en büyük zarar sevgisi birilerinin kalplerinden sökülerek değil fikirleri çarpıtılıp kendi politikasına malzeme edilerek verilmiştir.
din ve siyaset ayrımını gerçekten yapabilen bir liderdi. dönem itibari ile görünen yaptıkları çok eleştiri almış olsa da görünmeyen yaptıkları kısmı özellikle islamiyet için çok büyük katkılarda bulunmuştur. böyle bir liderin Türkiye Türkleri için geldiğini bilmek gerçekten gurur verici.
Gökten indiği sanılan kitapların doğmaları
Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. M. Kemal
Kaynak: Söylev ve demeçler, cilt 1, s 389. (1 Kasım 1937deki son meclis konuşması)
"Suçlu Allahın dinidir."
Kralların ve padişahların istibdadına (baskılı yönetim), dinler mesnet olmuştur. M. Kemal
Kaynak: Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, s 30.
"Kuranın yasalarını Muhammed yazmıştır."
Muhammedin koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir.
Kaynak: Atatürkün emriyle liselerde okutulan tarih kitabı (1938), 2. cilt
"Din, körü körüne bağlanmaktır."
Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur, din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir. M. Kemal
Kaynak: Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet inan
"Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar (!)"
Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur. M. Kemal
Kaynak: Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet inan
"insanları Allah değil "tabiat" üretti"
Natür (Tabiat) insanları üretti, onları kendisine taptırdı da M. Kemal
Kaynak: Atatürkten Düşünceler, Derleyen: Prof. Enver Ziya
Çünkü malumdur ki, insan tabiatın mahlukudur. M. Kemal
Kaynak: Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet inan
Onlar (Ashab-ı Kiram) aptallaştılar. M. Kemal
"Ashabım yıldızlar gibidir." Hadis-i Şerif
"Kaza ve kadere Türkler inanamaz!"
Kaza ve kader, talih ve tesadüf tabirleri Arapçadır, Türkleri alakadar etmez. M. Kemal
Kaynak: Prof. ilkan Arsel, Teokratik Devlet Anlayışından Laik Devlet Anlayışına
"Duanın faydası yoktur." M. Kemal
"Bana dua edin." Mümin/60
Ali Kılıç (istiklal mahkemeleri savcısı, merhamet nedir bilmez)anlatıyor: Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz zaman atatürkün önüne sırmalı elbiseler giyinmiş bir imam dikildi. Atatürk ne istediğini sordu. imam ellerini kaldırarak: Dua etmeden girilmez! dedi. Atatürk, Bu yurt askerin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla değil! Çekil oradan! dedi ve imamı eliyle iterek meclise girdi.
Kaynak: Kemal Arıburnu, Atatürkten Anekdotlar-Anılar
Aynı M.Kemal yanına hocaları alıp dualarla meclisi açmıştı. Ama artık emeline ulaşmıştı. iktidarı ele almış ve içindekileri alenen dışa vurmaya başlamıştı. Zaten ileriki yıllarda binlerce hocayı asması da amacını göstermişti.
"Arapların dini Türkleri mahvetti"
Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel büyük bir milletti. Arap dinini kabul ettikten sonra Türk milletinin milli rabıtaları gevşedi; milli hisleri ve heyecanı uyuştu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammedin kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, bir arap milleti siyasetine müncer oluyordu. M. Kemal
Kaynak: Medeni bilgiler ve Atatürkün El Yazmaları, Afet inan, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1969, s 364-365
"Laiklik için kemalistler 600.000 ilim ehlini öldürdüler." M. Akif Ersoy
Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkilabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız.
M. Kemal
Kaynak: Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası; Emre Yayınları, Aralık 1991, s 165.
insanlar ilk devirlerinde pek acizdi. Kendilerini koruyamıyorlar, hiçbir hadisenin de sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. Nihayet insanlık vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte Allahtır. Herşeyi ondan beklediler, ondan istediler. Hastalıktan, felaketten korunmayı hep Allahlarından istediler. Fakat modern çağlarda insan herşeyi Allahtan beklemedi. Ancak toplumdan bekledi. Her şeyin koruyucusu insan cemiyetidir. Bizi koruyan, refah içinde yaşatan toplumdur.
M. Kemal
Kaynak: Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, 1932, s 305.
Masum ve cahil insanları, yüzlerce Allaha taptırmak veya Allahları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir. M. Kemal
Kaynak: Türk Tarihinin Ana Hatları, 1930, Devlet Matbaası, s 220-221
insanlar, kurtçuklar gibi sulardan çıktılar en önce ilk ceddimiz balıktır. işler daha daha ilerledikçe o insanlar, primat zümresinden türediler. Biz maymunlarız; düşüncelerimiz insandır.
M. Kemal
Kaynak: Ruşen Eşraf Ünaydın, Atatürk Tarih ve Dil Kurumları, s 53.
Muhammed, iptida Allahın resuluyüm diyerek ortaya çıkmamıştır, bunu düşünmemiştir. Bu düşünce, senelerce mücadele ettikten ve fikirlerini neşreyledikten sonra kendisinde hasıl olmuştur.
M. Kemal
Kaynak: Nokta Dergisi, 17 Kasım 1985
Muhammedin peygamberliğinin başlangıcına dair birçok eski rivayetler vardır. Bunlar artık efsanelere karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetinin ne olduğu malum ve belki de mazbut değildir. Kuran sureleri Muhammede açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde, birdenbire bir taraftan inmiş değillerdi. Muhammedin söylediği sureler uzun bir devirde dini düşüncelerinin ürünü olmuştur. Muhammed, bu surelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebi şeklini vermiştir. M. Kemal
Kaynak: Afet inan, Atatürkün El Yazmaları, 2000e Doğru Dergisi, 8. Sayı, s 15-16.
"Beyni sulanmış hafızlar"
Türk milleti, bir kelimesinin manasını bilmediği halde, Kuranı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler. M. Kemal
Kaynak: Medeni Bilgiler, Afet inan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1969, s 364-365.
Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar. Onun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız.
Kaynak:Kazım Karabekir Anlatıyor, (yayına hazırlayan Uğur Mumcu), istanbul: Tekin Yayınevi. 1990. s.83-84.
Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir, adeta halkı bir kapana kıstırırlar. M. Kemal
Atatürkün çizdiği, ideal Cumhuriyet Köyünün tam merkezinde camiye yer verilmiştir. Atatürk, çizdiği projede 22 numarayla gösterdiği camiyi, köy hamamı ve etüv makinesinin hemen yanına yerleştirmiştir.
(Kaynak: A. Afet inan, Devletçilik ilkesi, (ilk baskı 1937) Ankara, 1972, ek 7.)