ilki resmi politikalarla sıkı sıkıya tanımlanmıştır, oysa ikincisi atatürkün yaşamı boyunca değişiklik göstermiştir. Bir dönem osmanlıyı kurtarmaya çalışan atatürk, sonradan ittihat-terakki kadolarıyla birlikte, osmanlının bir arada tutulamayacağını görmüş ve ziya gökalp'in de etkisi altına girerek 'türkçü' olmuştur. Ardından, 1925'e kadar ülke içindeki özellikle müslüman etnik gurupları kucaklayan, bir nevi "sosyal demokrat" söylemi benimsemiş, daha sonra ise 1930'larla birlikte, bu milliyetçilikte ırkçı tonlar artmaya başlamıştır. Beri yandan, yine aynı dönemde, az sayıda da olsa, atatürkün kimi sözlerinden, milleti vatandaşlığa bağlayan ifadeler bulmak mümkündür. Ama 1930 sonrasının atatürk'ü ile ilgili en temel gerçek, türk tarih kongresi'ni düzenlemesi, bu akıllara ziyan kongrede iddia edilen "tüm dünyanın türk olduğu ve türklerin medeniyeti kuran halk olduğu, tüm dilerin kökeninde de türkçenin olduğu, hititlerin ve yunanlıların da aslında türk olduğu" gibi tezleri desteklemesidir. Aynı atatürk, istanbu Darülfünun'unu hocalarının bu tezleri reddetmesi ve kongreye katılmaması üzerine, kızlarla erkeklerin bir arada eğitim gördüğü ülkenin bu ilk modern üniversitesini "gerici" olduğu gerekçesiyle kapatmıştır. Yine 1930'ların sonlarında devetin memuriyet ilanlarına "türk ırkından gelmek" gibi ifadelerin koyulmasına da ses çıkarmamıştır.
sözün özü, atatürk milliyetçiliği kesin, belirlidir, atatürkün milliyetçilik anlayışı ise muhtemelen net değildir, dönem dönem değişmektedir. hatta belki de atatürke rağmen de ülkede belirli milliyetçilik anlayışları egemen olmuştur. Bu son nokta hiç bir zaman kesin olarak bilinemez sanırım, öyleyse atatürkün milliyetçiliğin bırakıp, "atatürk dönemi"nin miliyetçiliğini konuşmalıyız belki de.
birbirlerini tamamalayan ancak zaman ve koşullar nedeniyle birbirinden farklı gibi görünen faşizme kaçan ulusalcı politikalardır. tekdüze insan yetiştirmeye yönelik bir milliyetçilik anlayışıdır.