atatürk inkılaplarına halkın tepkisiz kalması

entry3 galeri2
    1.
  1. çok ilginç bir durumdur. atatürk'ün yeni bir devlet kurmasına, halifeliği kaldırmasına, geçmişle bağı koparan harf inkılabına halkımız sessiz sedasız boyun eğmiştir. sadece türkçe ezan ve şapka giyme zorunluluğu gibi bazı inkılaplar istisnadır. islamcıların bu konuda söyleyecek sözü olmalı.
    1 ...
  2. 2.
  3. 1938'de yurda dönen Refik Halid’in nasıl affedildiği, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”nda şöyle anlatılır:

    “Bir akşam Atatürk, sofraya oturduğumuz sırada ‘Çocuklar’ demişti, ‘size bu akşam doyum olmaz bir ‘ziyafet-i edebiye çekeceğim’ ve elinde tuttuğu cep dergisi kıtasında bir kitabı göstererek: ‘Bu’ diye ilave etmişti, ‘Refik Halid’in, yirmi yıllık akıl hastasının, şuuru yerine gelip kendini baştan aşağı değişmiş bir Türkiye içinde bulunca, tekrar delirişini gösteren bir tiyatro piyesidir’ ve gözlüğünü takarak bizzat kendisi okumağa başlamıştı…(Yakup Kadri burada tiyatronun muhtevasından bahseder. Sonra şöyle devam eder)
    …Atatürk sayfalarca süren bu konuşmaları bize okurken, gözlerinden yaş gelesiye gülüyordu. Atatürk, Karagöz perdesi karşısında bir çocuk gibi kahkahalarla güldükten sonra: ‘Yazık oldu şuna!’ diye söylendi ve içişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya dönerek ‘Ne yapacaksak yapalım, onun bir an evvel memlekete dönmesinin çaresine bakalım’ dedi.” (iletişim Yayınları, s. 72)

    Bu hadise üzerine yurda dönen Refik Halid’in kitabını da hemen bastıracaktır. Kapağı açtığınızda da şu cümleler büyük harflerle kaydedilmiştir:
    BU ESER HAKKINDA:
    “iNKILÂBIMIZI HiCVETMiYOR, TEBÂRÜZ ETTiRiYOR” DiYEN LÜTFUNUN MiNNETTÂRI OLDUĞUM (ATATÜRK) DÜR.
    R. H.

    Ne anlatır bu piyes?
    Hadiseler 1930 senesinde istanbul’da geçiyor. Sultan Hamid devrinde bir hastalığa yakalanan Maruf Bey 1930 senesinde iyileşir. Aradaki bu 21 sene boyunca gerçekleşen hiçbir şeyi hatırlamaz. Bu yıllar arasında yaşanan büyük değişikliklerden habersiz olan Maruf Bey için doktor, aileyi ikaz ederek “Her şeyi birden söylemeyin, alıştıra alıştıra anlatın. Aksi halde şoka girerek tekrar şuurunu kaybedebilir” der.
    Bunun için aile, Maruf Bey’i evden dışarı çıkarmamak kararı alır. Evde nekâhet (iyileşme) dönemini atlatması beklenecektir.
    Maruf Bey kız torununun saçlarının kısa olmasından dolayı Tifoya yakalandığını zanneder, torunu ise tifoya yakalanmadığını, bugünkü beşeriyetin kadınla erkeğin arasında baştan taşkın bir alameti farika istemediğini anlatır. Bunun üzerine Maruf Bey erkeklerin artık sakal ve bıyıkları olup olmadığını sorar ve torunu ise bugünkü erkeklerin sakal bıyık bırakmadıklarını söyler ve damatlarını görüp görmediklerini sorar. Maruf Bey ise gördüğünü ama köse zannettiğini ifade eder.
    Yine torununa duvarı göstererek ”Matruş[traş olmuş], yakışıklı ingiliz”in fotoğrafının niçin asıldığını sorar. Torunu ise resimdekinin ingiliz olmadığını Büyük gazi, Gazi Paşa olduğunu söyler.
    Yine Maruf Bey erkek torunu Özdemir’in ne iş yaptığını sorar, sporcu olduğunu söylerler. Sporcu ne diye sorunca ise ”Sizin anlıyacağınız canbaz, pehlivan, yangın nöbetçisi, tulumbacı gibi birşey!” derler. Tiyatronun başka bir perdesinde torunu Özdemir sahneye gelir ve çok yorgun olduğunu, Yedikule’den buraya kadar 48 dakika 7.5 saniyede koştuğunu söyler. Dedesi ise şaşkın bir şekilde Yedikule’de yangın mı olduğunu sorar.
    Eski bir arkadaşı olan Yakub Hoca’nın şapka taktığını duyunca ”Şapka mı? Demek Yakup Hoca tanassur da etti [Hrıstiyan oldu]… Vay kafir vay!” der ve Fesle, sarıkla gezmek ayıp mı olduğunu sorar. Bunun üzerine Şebnur ”Ayıp değil, ·yasak! Adamı yakaladıkları gibi karakola tıkarlar, en aşağı üç ay hapis.” der. Bunu duyan Maruf Bey ilk başta Şebnur’un deli olduğunu düşünür, daha sonra ise kendinin deli olabileceği vehmine kapılır.
    Bir sahnede ise Torunu Özdemir Maruf Bey’e bir gazete uzatır, harf inkilabından haberi olmayan Maruf Bey gazeteye bakarak, ben Fransızca bilmem der, torunu ise gazetenin Fransızca olmadığını Türkçe olduğunu söyler. Maruf Bey ise torununun latife yaptığını düşünerek gazetede tek bir Türkçe kelimenin olmadığını söyler, torunu ise ”Ha sahi, siz bilmiyorsunuz, eski harflerin pabucu çoktan dama atıldı, artık Arapça hurufat kullanmak yasak! Latince! Latince!” der. Maruf Bey iyice fenalaşarak ”Şebnur! Şebnur! Vacit Bey, Vacit Bey! (Kendi kendisine) Hep yalan söylüyor, beni çıldırtmağa karar vermiş! Hepsi aleyhime ittifak etmişler! Şebnur! Vacit! (Büyük bir heyecan azameti gösterir) Neredesiniz? Nereye cehennem oldunuz?!” der.
    iyice bunalan Maruf Bey bir başka sahnede Şebnur’a sonraki gün Merkez Efendi tekkesine gitmeyi ve orada bir kurban kestirmeyi teklif eder. Şebnur ise Tekkelerin 3 senedir kapalı olduğunu söyler, ardından Maruf Bey, öyleyse Sultan Mahmud türbesine gider babamızın kabrini ziyaret ederiz der. Şebnur türbelerin de kapalı olduğunu söyler. Bunun üzerine Maruf Bey sinirlenerek medrese ve camiler de kapalı mı bari der. Şebnur medreseler de kapalı, camilerin ise sadece büyük olanları açık der. Buna benzer çok sayıda diyalog ve hadiseden sonra Maruf Bey gerçekten delirir, eve doktorlar çağrılır, Doktor ”Fena! Evvelleri sakin bir deli idi; bu sefer azılı!” der ve son sahne biter.
    3 ...
  4. 3.
© 2025 uludağ sözlük