Cumhuriyet'in ilânından sonra istanbul'da bir resepsiyon verilir.
tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ateşeleri de davet edilir.
davet güzel bir şekilde devam etmektedir fakat ingiliz ateşesi olan binbaşının bakışları Mustafa Kemal'in gözünden kaçmaz.
bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir.
ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.
yaver Mustafa Kemal'e şöyle der:
- paşam kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.
Mustafa Kemal in sevmedigi iki zumre vardi. Birincisi donmeler, ikinci ise masonlardi... Bir gun eski Adliye Vekili Mahmud Esat Bozkurt u cagirdi. Kendisine masonlarin taksimat, teskilat, ahvalini bildirir bir kitap verdi.Bunu guzelce mutalaa et, bir takrirle Halk Partisi grup baskanligina ver, grupta bunlara siddetli hucum yap ve grupca kapanmasina dalalet et. Senin de bu iste buyuk seref payin olacaktir; dedi. Grup danismani Mahmut Esat Bozkurt riyaset makamina bir takrir verdi ve takririnin okunmasini reisten rica etti. Hulasasi soyleydi: Masonluk koku disarida bir yahudi tarikatindan baska bir sey degildir, memleketimizde bunun ne isi vardir? Bunu da grup karariyla kapatalim...
Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kursuye cikarak su mujdeyi verdi: Arkadaslar yarindan itibaren Turkiye de masonluk kalmamistir ve butun localar kapanmistir... salonda bir kiyamet koptu, alkislar, bagirmalar kahrolsun yahudi usaklari sesleri tavanlari cinlatiyordu. Sukru Kaya ve arkadaslari sirra kadem basmislardi. Grup dagildiktan sonra Dr. Mim Kemal öke i one katarak meclisteki masonlar toplu olarak Reis-i Cumhur a gitmislerdi. Mim Kemal Reis-i Cumhur a hitaben: Efendimiz biz zaten maiyet-i devletindeyiz fakat siz Mesrik-i Azamiz olursaniz, bir pervane gibi etrafinizda donup dolasiriz, demis. Reis-i Cumhur:Peki bir sey soracagim, bana cevap veriniz de sonra... Siz Avrupa da hangi locaya baglisiniz ve mektubunuzun ismi nedir?
Biz Cenovaya tabiiz ve Reisimiz Barca Mison cenaplaridir; demis. Bunun uzerine kuplere binen Mustafa Kemal Pasa onlara hitaben: Haydi defolun buradan cehennem olun gidin. Yahudi usaklari! Benim milletim bana kahraman sifati verdi ben sizin gibi bir cift yahudiye usak mi olacagim? Bu gece sabaha kadar Turkiye deki butun localari kapatmadiginiz taktirde, yarin teskil edecegim, Divan i Harb-i Orfi ye hepinizi verir ve astiririm. Haydi defolun karsimdan, diyerek onlari kovdu, onlar da yildirim telgraf ve telefonlarla vaziyeti Izmir, Istanbul ve Adana ya bildiriler ve sabah olmadan hepsini kapanma kararlarini getirip, henuz sofrasindan kalkmayan Reis-i Cumhur a verdiler ve derin bir nefes aldilar. Reis-i Cumhur Mustafa Kemal bu suretle butun mason localarini kapatti.(Ibrahim Arvas, tarihi hakikatler, s.71-72)
Neydi o ingiliz prensi vardı ya hani bi tane onunla ilgili iki ayarı vardır. adam tahttan vazgeçmiştir o derece...
birincisi bizim duayen gazetecilerimizden biri yüzünden hasıl olmuştur. kendisinden ismini hatırlayamadığım için çok çok özür dilerim. gerçi sanırım rahmetli oldu ama, ben yine de bu saygısızlığımdan dolayı özür dilerim.
şimdi efenim ilk ayar dolmabahçe'de gerçekleşmitir. bu büyük gazeteci abimiz. * o zamanlar fotografcı yamağı olarak görüntülemeye gidiyor olayı. tabi o zamanın foto makinelerinin flaşı yok. manganez koyuyorlar o ateşlendiğinde birden patlayıp flaş etkisi yapıyor. tabi bu abim heyecandan biraz fazla koyuyor ve dahi flaşın patlama etkisiyle bu prens abim de sendeleyip elini yere koyuyor. o sırada atatürk de elini uzatmış hem yardımcı olayım hem de tokalaşayım babında. prens diyor ki elim yere değidi pis tutmayın o da kendine yakışır bir büyüklükle benim vatanımın toprağı elimi kirletmez diyor... bu ilk ayar...
ikincisi gene dolmabahçe'deler sigara içiyorlar ikisi de kendilerine özel ülke bayraklarının bulunduğu sigaralar içiyorlar. o zaman filtreli değil tabi sigaralar. prens bir de bakıyor ki atatürk sigarayı ters yakmış içiyo heheh diyo içinden sonra diğer sigarayı da ters içiyo allahım diyor bu mudur yani... diyor ki şişş bilader sigarayı ters içiyosun... atatürk bakıyor prensin yüzüne hayır içmiyorum. benim ayyıldızım gökyüzünde ait olduğu yere gidiyor ama sizin bayrağınız şu anda kültablasında diyor...
bu da ikinci ayar... prens tabi bu olaydan sona mı götü dağıtıyor bir daha kendini toparlayamıyor...
ama, hikaye bu değil hikaye bir daha böylesinin gelememesi. böyle vakur ve kendinden emin. karşısındakine saygılı ama, ezilmeyen. hatta kendi haşmetiyle ezen...
bilgi: prens edward mış. imhotep' e teşekkürler...
General pershing'in kurmay başkani olan general harbord sivas'ta mustafa kemal'le görüşürken der ki;
- Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük komutanlar yetiştirmiş, büyük
ordular hazirlamiştir. Bunlari yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalidir. Takdir ederim. Ama bugünkü duruma bakalim. Başta Almanya müttefikinizle dört yil harbettiniz, yenildiniz. Dördünüz bir arada yapamadiğiniz şeyi, bu durumda tek başiniza yapmayi nasil düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri vakit vakit görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz?
Mustafa Kemal generale " Teşekkür ederim dedi. Tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz fakat şunu bilmenizi isterdim ki biz emperyalist pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağilik bir ölüme mahkum olmaktansa babalarimizin oğullari olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz."
kurtuluş savaşından sonra italyan elçileri atatürk'ü dolmabahçe'de ziyaret ederler ve mussolini'nin hatay'ı almak istediğini iletirler*.atatürk de beş dakika izin ister ve döndüğünde üzerinde mareşal üniforması vardır.elçilerin yanında genelkurmay başkanını telefonla arar ve 'paşam ben üniformamı giydim siz de ordunuzu hazırlayınız yarın hatay'a giriyoruz.' der, elçilere dönerek,' ben çizmelerimi giydim, hatay da orada, mussolini gelsin alsın!' der.
"efendiler!
avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. halbuki, hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!"
Gazi Mustafa Kemal
6 mart 1922, türkiye büyük millet meclisi
yazarın nacizane yorumu: sanki bugün söylemiş gibi. ilginç olan; bazıları geleceği görürken, bazıları günü bile kurtaramıyor.
tam bağımsızlık sağlandıktan sonra, yugoslavya kralı dolmabahçe'ye atatürk'ün konuğu olarak yemeğe gelir. laf arasında yugoslav kralı ata'ya "pa$am size bir sır vereceğim" der. "ingilizler, yunanlılar'dan önce anadolu'yu ilk bize önerdiler. biz kabul etmedik.". bunun üzerine atatürk de $öyle kar$ılık verir: "majesteleri, sizi allah korumu$, geçmi$ olsun.".
avrupa türkiye'yi kol bacak taksim ederken, yurdumuz üzerine manda tasarlayan amerika, buraya bir yoklama heyeti yollar. mustafa kemal, heyeti kabul eder. general harbord'un başkanlığındaki heyet sivas'a vardığında sivas kongresi biteli, misak-ı milli çizileli, temsil heyeti kurulalı bir hafta olmuştu.
general harbord'dan nakleden lord kinross anlatıyor;
general harbord, mustafa kemal'e:
- şimdi ne yapacaksınız, diye sordu.
konuşmaları sırasında mustafa kemal, ince parmakları arasında çevirdiği bir tesbihle oynamaktaydı. bu anda, sinirli bir hareketle tesbihin ipliğini koparmıştı. taneler yere dökülüp dağıldı. mustafa kemal eğildi ve taneleri toplamaya başladı.
general, sorusunu yineledi. mustafa kemal, elleri tanelerde, başını kaldırıp:
- bu hareketimle, generale cevap vermiş olmuyor muyum? dağılmış taneleri yeni ve sağlam bir ipliğe dizmek için toplamaktayım.
harbord bu çeşit bir umudun ne mantığa, ne de askeri olanaklara uygun olmadığını söyledi ve:
- bir takım insanların kendi canlarına kıydıklarını biliyoruz; şimdi bir de milletin intiharına mı şahit olacağız?
musatfa kemal, gözlerini harbord'un gözlerine dikerek:
- söylediğiniz doğrudur general, diye yanıtladı. içinde bulunduğumuz durumda yapmak istediğimiz şey, ne askerlik açısından, ne de başka bir açıdan izah edilemez. fakat her şeye rağmen yurdumuzu kurtarmak, özgür ve uygar bir türk devleti kurmak, insan gibi yaşayabilmek için yapacağız bunu!
gazi, avucu yukarıya dönük olarak, elini masanın üzerine koymuştu bunları söylerken...
- ya başaramazsanız?
-başaramazsak, diye devam etti; bir kuş gibi düşmanın avucu içine düşerek ağır ve -şerefsiz- bir ölüme katlanacak yerde (konuştuğu sırada parmaklarını yavaş yavaş kapatıyordu), atalarımızın çocukları olarak dövüşe dövüşe ölmeyi tercih ederiz.
o sırada masa üzerindeki yumruğu tamamen kapanmıştı.
Atatürk'ün çok hasta olduğu yıllar. O sırada Dolmabahçe'de dinlenmekte. Ağır hastalığı yüzünden yataktan kalkmakta zorluk çekiyor, arada bir hatırlamıyor. Hasta olduğunu bilen genç denizci subay ve erleri boğazdan geçerken, yaverine "O'nu görmek istiyoruz" diyor. Yaveri ilk önce O'nun durumunu gözüne getirip kendisi hayır diyor, sonra ısrarlara dayanamayıp Atatürk'e söylüyor. Atatürk, heyecanla denizcileri davet ediyor, çok seviniyor. Fakat o kadar kuvvetsiz ki, yaveri bunu denizcilere açıklayıp O'nu daha fazla yormamalarını istiyor. Denizciler gelmiyor, fakat gemilerle Dolmabahçe açıklarında demir atıyorlar. O sırada Atatürk ufacık kalan gözlerini aralayıp, pencereye doğru zorlukla yürüyor. Pencereyi açıp, saygı duruşunda olan askerlere el sallıyor. Askerler dayanamıyor, hepsi gemilerden atlıyor, Dolmabahçe'ye kadar yüzüyorlar, onlar yüzerken Atamızın gözünden yaşlar süzülüyor.
30 ağustos zaferi sonrası türk ordusu sel gibi izmire akıyordur. izmir'deki yabancı konsoloslar, Mustafa Kemal'e izmir'i teslim etmek için görüşme teklifinde bulunurlar. O bunu duyunca, çok sinirlenir ve yumruğunu masaya vurarak ; Kimin şehrini kime veriyorlar ? diye bağırır
Cumhuriyet kurulduktan sonra Mustafa Kemal diğer ülke komutanlarına Dolmabahçe sarayında bir resepsiyon düzenler,resepsiyona katılan komutan ve başbakanlar hoşça vakit geçirirken yeni yetme bir ingiliz komutan Atatürk'e dik dik bakmaktadır,bunun sebebini merak eden Mustafa Kemal yaverini komutana gönderip sor bakalım bana niye bu şekilde bakıyor der.Ingiliz komutana giden Atatürk'ün yaveri Paşanın sorusunu komutana iletir ve cevabı aldığı gibi Atatürk'ün yanına gelir, tarihi konuşma gerçekleşir.
Atatürk:Sordun mu niçin bana öyle bakıyormuş?
Yaver:Sordum Paşam
Atatürk:Eee ne dedi?
Yaver:Paşam,çanakkale savaşında babasını öldürmüşşünüz o yüzden size o şekilde bakıyormuş
Atatürk: O zaman git sor bakalım babasının Canakkale'de ne ışı varmış...
Umarım düzgün bir biçimde anlatabilmişimdir.
çanakkale'de askerlerinin mermisi bitince geri çekilmeyerek, "süngü tak, yere yat, nişan al" komutu vermesi, bunda bir iş var diyen ingilizlerin tırsarak hücuma geçememesi, geri çekilmesi. kendisine göre bu savaşın döndüğü andır. askeri deha diye bunu derim.
(bkz: size ölmeyi emrediyorum)