kendini dindar diye tanımlayan bir kadın çocuğunu okula yazdıracaktı. eşi aynı ilçede bir başka okulda müdür olan diğer kadına aynen şu istekte bulundu: "X eşine söyle de Atatürk'ü sevmeyen bir öğretmen bulsun bizim kızı ona yazdıralım." bu benim bizzat şahit olduğum bir olaydır. bence ahmet hakan'ın dediği gibi masum bir liseli haylazlığından öte bir olay bu. ortada bir nefret söz konusu. çünkü bu kızların ( genelleme yapmak istemem ama çoğunun ) aileleri özenle Atatürk düşmanı öğretmen arıyorlar. yani alt yapılı bir nefretle haylazlığı birbirine karıştırmak en basit tabiriyle saflıktır. lütfen nefretleri masumlaştırmayınız.
kendimi bu tarz insancıklar için küfredip günaha sokmak istemiyorum. fakat sanırım tutamıyorum kendimi. koduğumun beyinsizleri. o an tesadüfen karşıma çıksa biri de şuan ki tüm sinirimi atsam. mesela;
ikisi de aynı şeydir. ister başı kapalı yanı türbanlı olsun ister normal başı açık olsun. ikisi de birbirinden hadsiz, şerefsiz, haysiyetsizdir. Bu konuda kanun yasa vardır, her iki şekline de uygulanması gereken yaptırımdır. Kısacası yazıklar olsundur bu durum halinde bulundukları için. Ülke vaziyeti nereye gitmektedir, gidecektir görmekteyiz.
suudi arabistan'da allah'la dalga geçti diye idam cezasına çarptırılan genç için suudi yönetimini gericilikle suçlayanların, atatürk'le dalga geçen 2-3 kızla ilgili söyledikleri ithamların çelişkisidir.
misal lafı edilen "atatürk olmasaydı hangi ecnebilerin altında yatmamız ihtimali" mevzusu buna güzel bir örnek. benzeri ifade ve düşüncelerin suudi yönetiminin icraatlerinden hiçbir mantalite farkı yoktur. niye atatürk'le dalga geçemez miyiz? geçilmez mi?