atatürk e tapınan şiirler

entry2 galeri0
    1.
  1. aşağıda sıraladığım şiirlerdir:

    Kaç yıldır Türkçe’ydi Tanrı’nın dili,
    insana ne ilâh, ne de sevgili.
    Ne de ana-baba aratıyordu,
    Her an yaratıyor, yaratıyordu.
    behçet kemal çağlar

    Tanrı gibi görünüyor her yerde
    Topraklarda, denizlerde, göklerde
    Gönül tapar, kendisinden geçer de
    Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.
    Halil Bedii

    Çankaya;
    Burada erdi Mûsâ
    Burada uçtu isa
    Bülbül burada varsa
    Hürriyet için öter.
    Ne örümcek, ne yosun
    Ne mûcize, ne füsun…
    Kâbe Arab’ın olsun
    Çankaya bize yeter…
    kemalettin kamu

    On milyon bel, iki kat olmuşken eğilmeden
    O’nda on beş milyonun boyu birden uzaldı.
    Tanrı, peygamber diye nedir, kimdir bilmeden
    Taptığımız ne varsa, hepsi ondan şekil aldı.
    Faruk nafiz çamlı bel

    Yürüyor, kalbimizin durduğu bir yolda değil
    Kanlı bir göz yaşı nehrinde muazzam tabutun
    Ey ilâhın yüce dâvetlisi, göklerden eğil
    Göreceksin duruyor kalbimizin üstünde putun!
    faruk nafiz çamlıbel

    Topladı avucunda yıldırımı, şimşeği
    Yoktan var ediyordu tanrı gibi her şeyi.
    Nur ettin Atam.
    Koca bir güneşin akşam olmadan
    Dağların ardında sönüşü gibi
    Millete can veren, vatan yaratan
    Tanrının göklere dönüşü gibi.
    Her zaman ırkıma büyük Baş Atam
    Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam!
    yusuf ziya ortaç

    bu da atatürk mevlidi
    http://panteidar.files.wo...om/2010/03/mevlid1471.jpg
    0 ...
  2. 2.
  3. bazılarını unuttuğum şiirlerdir.

    Halil Bedil Yönetken:
    Tanrı gibi görünüyor her yerde,
    Topraklarda, denizlerde, göklerde,
    Gönül tapar, kendisinden geçer de,
    Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.
    Kemalettin Kamu, kendisine milletvekilliği getiren şiirini kalabalıklara okumaya başladı:
    Çankaya; burada erdi Mûsâ
    Burada uçtu isa
    Bülbül burada varsa
    Hürriyet için öter.
    Ne örümcek, ne yosun,
    Ne mûcize, ne füsun…
    Kâbe Arab’ın olsun.
    Çankaya bize yeter.
    Sonra Faruk Nafiz Çamlıbel, sazını eline aldı:
    On milyon bel, iki kat olmuşken eğilmeden,
    O’nda on beş milyonun boyu birden uzaldı.
    Tanrı, peygamber diye nedir, kimdir bilmeden,
    Taptığımız ne varsa, hepsi ondan şekil aldı.
    1938 yılında, Faruk Nafiz, tanrısız kalmamak için Atatürk’ü yüreğine put gibi oturttu.
    Yürüyor, kalbimizin durduğu bir yolda değil
    Kanlı bir göz yaşı nehrinde muazzam tabutun
    Ey ilâhın yüce davetlisi, göklerden eğil
    Göreceksin duruyor kalbimizin üstünde putun!
    Türk edebiyatında, tarihin hiçbir devresinde görülmeyen dalkavukluk ve putperestlik örnekleri, patlayan bir lağımın dehşet saçan kokusu gibi etrafa yayılmaya başladı.
    Akbaba’cı Yusuf Ziya Ortaç da sesini yükseltti:
    Topladı avucunda yıldırımı, şimşeği,
    Yoktan var ediyordu tanrı gibi her şeyi.
    Nurettin Artam, dinin bütün nurlarından koparak kula kul oldu:
    Koca bir güneşin akşam olmadan,
    Dağların ardında sönüşü gibi..
    Millete can veren, vatan yaratan,
    Tanrı’nın göklere dönüşü gibi..
    Her zaman ırkıma Büyük Baş Atam!
    Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam!
    Ömer Bedrettin Uşaklı’da Atatürk tapıcılığından kurtulamadı:
    Bir güneş gibi yalnız
    Sensin ülkü tanrımız
    Ey Türklüğün bütünü..
    Vasfi Mahir Kocatürk’de kocaman yakıştırmalarla Kemalizm dininin müridleri arasında zikre başladı:
    Peygamber, tanrısına duymadı bu hasreti,
    Vermedi bu kudreti tanrı, peygamberine.
    ilhami Bekir, alnımızın akına, katran karası elleriyle küfrün yobazlığını bulaştırmaya çalıştı:
    ilk adam, mavi gözlerle baktı toprağa,
    Toprağın haritasını çizdi bayrağa,
    Allah değil, o yazdı alın yazımızı…
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük