herkes için aynı şeyi ifade eder mi sabah kahvaltıları bilemiyorum lakin benim için mutluluğa dair bir şeydir bu. saat 11 gibi uyanır, cumhuriyet gazetesi, ekmek, nutella ve doğanın bize sunduğu diğer besinleri almak için markete iner, annemin bir ibadet gibi kesin naslar barındıran ritueller dahilinde hazırladığı kahvaltıya kaçamak yardım ederim.
bu sabah takvimlerden bihaber bir rüzgar karşılamıştı beni. bu şehri bilirdim oysa, yalanı severdi lakin hep doğru söylerdi. kendi cüssenin katları niteliğinde bir yaprağı taşıyan karınca telaşıyla yapıp market alışverişini, rüzgarların kestiği caddeler sokaklardan kimlik kontrolü yaparak geçmiştim.
kahvaltıdan sonra pelin aramıştı, sesi ağlamaklıydı ama hiç şaşırmamıştım. evet sen her soluğu klişe olan hayat bu da yine bildiğim bir tabloydu,biliyordum yine terkedilmişti, yine depresyondayım diyecekti, yine hayatın bir anlamı yok diyecek ve yine "istersen bir alışverişe çıkalım hem kafa dağıtırız" sözüne tav olacaktı ve nitekim öyle de oldu.
babam gazetesini hafif indirip gözlük çerçevelerinin üstünden bana doğru bakarken, ses tonumdan anlamış gibiydi kredi kartını istediğimi ve başka şansının olmadığını da.
bir çok mağaza gezip aslen ihtiyacımız olmayan türlü libaslara avuç dolusu paraları sayıp ruhumuzdaki fırtınaları dindirdikten sonra, dondurulmuş patatesler, sağlıksız soslar ve lezzetsiz hamburgerler sunan bir küresel fastfood dükkanında bir şeyler atıştırmıştık.
alışverişten sonra pelin yine sesini titretmişti ki tahmin etmekte zorlanmıyordum yine "çok mutsuzum, bize gidelim, konuşmalıyım açılmalıyım" diyecekti.
evet, bir kez de olsun yanılayım yahuu!
pelin'in odasına geçmiş yatağına uzanmış, pelin'in ara ara hıçkırıklarla kesilen konuşmasının ne fedakarlıklar yaptığını anlatan cümlelerini "boş ver o kendisi kaybeder"lerle noktalıyordum.
gözlerimi anlamsız tavanda ve duvarlarda gezdirirken ilkkez bir şey ayrımsadım, bu duvarları jude law posterleriyle süslenmiş oda da hiç atatürk resmi yoktu. evet yüzlerce defa burda pelinle laflamıştık ama bunu yeni farkediyordum, şakın bir ses tonuyla;
fctegk: pelin? pelin: hıı? fctegk: senin odanda hiç atatürk resmi yok muydu? pelin: yoo! neden? fctegk: nasıl neden pelin, o ülkemizi düşmanlardan kurtardı, minnetinin bir ifadesi olarak bari küçük bir resim asabilirdin! pelin: bilmem, hiç aklıma gelmedi... fctegk: jude law posteri asmak geliyor ama... pelin: ben ona aşığım ama... fctegk: ya atatürk'ü sevmiyor musun öyleyse. pelin: saçmalama fctegk, seviyorum tabi, aaa sen manyak mısın aaa! fctegk: ne kadar sevdiğin belli bir resim bile asmamışsın. pelin: ya unutmuşum ya, sanki beni tanımıyorsun fctegk, benim ne kadar çağdaş, modern ve laik olduğumu biliyorsun. fctegk: hı hı, ben gidiyorum neyse. pelin: nereye? fctegk: eve gidiyorum çok yorgunum.
alışveriş poşetlerimi de almış, sinirle oradan ayrılmış, kendimi rüzgarın kollarına bırakmıştım.