devletin kuruluş aşamasında çok partili hayata geçilmediği bir dönemdeki yönetimi, sonraki gelen yöneticilerle kıyaslayıp sonra diktatör yakıştırması yapmak açıkça cahilliktir.
yeni kurulan devletler ve o devrimciler tabiatı gereği demokratik davranamazlar. yeni kurulan devletlerde yeni rejimin korunması eskiye dönülmesi kaygısının bertaraf edilmesi gerekir. bu yüzden de rejime karşı gelenlere devletin bekası için bir takım yaptırımlar uygulanır. bunu antidemokratik yahut başka şekilde yorumlamamak gerekir. bu açıkça devletin yeni rejimini yani kendini koruma refleksidir.
biz eski rejimi istiyoruz diyenlere, başka güçlerle iş birliği yapanlara buyrun oturalım konuşalım denilemez. çocuk oyuncağı değildir bu.
sadece türkiye'ye has değildir. bütün devrimler ve ardından kurulan yeni rejimlerde aynı olayı gözlemleriz.
ne zaman ki ülke rejimi içselleştirmiş kanıksamış ve kabul etmiştir ve rejimin ortadan kaldırılması parçalanma riski ortadan kalkmıştır o vakitten sonra devlet yurttaşlarına bir takım haklar vererek demokrasiyi geliştirme derinleştirme çabası içerisine girer.
lakin sadece kendi menfaati için ülkesini demir yumrukla yöneten, ülkesinde yaşayan insanların huzur ve refahını ikinci plana atan, iktidarda kalmak için türlü oyunlar ve hileler yapan, ülkesini kalkındırmayan geliştirmeyen, hiç bir devrime ve yeniliğe imza atamamış eski rejimi devam ettiren, bütün erkleri zor kullanarak kendisinde toplayan insanlar dikdatördür. bu ayrımı yaparken daha dikkatli olmak gerekir.
devrim yaparak yeni bir rejim getirmiş insanların rejimin bekçiliğini yapması diktatörlük olarak değerlendirlemez.
bu yüzden bir herhangi bir devrime imza atmış halkını özgürleştirmiş, esaretten kurtarmış insanlara diktatör derken iki kere düşünmek gerekir.
ayrıca her ne kadar rejimin adı cumhuriyette olsa o dönemde gerçek anlamda bir demokrasi oluşamadığından dolayı eninde sonunda alınan kararlar ve yapılanlar da tek adam'ın( mustafa kemal atatürk)imzası vardır. bu da gayet doğaldir.
diktatörlüğü mustafa kemal atatürk'e hakaret amacıyla kullanmak, ülkesini geliştiren özgürleştiren bir insanı sadece kendi şahsi menfaati ve egosu için insanları katleden en sonunda da öldürülüp arkasından nefret ve öfkeyle anılan liderlerle kıyaslamak son derece yanlıştır.
teorik olarak bir lider tüm erkleri üstünde toplamış, tek güç kendisi olmuş olursa illaki ülkenin bu aleyhine olacak demek değildir. bu o liderin kim olduğu nasıl bir vizyona birikime kişiliğe sahip olduğuna göre değişebilecek bir şeydir.
neticede demokrasi gibi görünen bazı sistemler içerisinde kendisine yer bulmuş, ülkesinin kanunlarındaki açıklardan yararlanarak kendi egemenliğini ilan etmiş, devletin tüm kurum kuruluşlarını gasp etmiş seçimlerde hile yaparak para dağıtarak tehdit ederek iktidarda kalmaya devam eden liderlerde olmuştur. görünürde sistemin adı demokrasi olduğu için bunları masum gösterip eski köhne rejimi yıkıp ülkesine barış ve huzuru getirmiş, yurttaşlarına bağımsızlıklarını kazandırmış, şahsen hiç bir kayda değer serveti olmadığı gibi olanları da ülkesine bağışlamış insanları hakaret amacıyla diktatör tabiriyle aşağılamaya çalışmak apaçık bir cahilliğin sap ve samanı birbirine karıştırmanın bir örneğidir.
bir lider gerçekten şahsi menfaatlerini ülkesinin önünde gören bir diktatörse zaten onu kendi milleti ölümünün ardından nefret ve öfke ile anacaktır zaten. devrimciler ise her zaman şükran ve minnet duyguları ile anılacaklardir.
atatürk diktatör olsaydı, üniformasını çıkarması gereken zamanda o üniformayı çıkarmazdı. hitler, asker olmamasına, askeri bir kariyer sahibi olmamasına rağmen üniforma giymiştir, diyerek karşılık verilmesi gereken bir iddiadır.
tbmm gibi representetif bir demokrasi enstitüsünü hayata geçirmiş bir adam, diktatör olarak değil demokrat olarak addedilmelidir. ki o adam türkiye devletini türkiye "cumhuriyeti" diye isimlendirmiştir. cumhuriyet kurmuş insanlar tarihte hiçbir zaman diktatör değildiler. diktatör, kendi dediğini kabul ettirme peşindedir. kendi elini zayıflatan, kendinden başkalarına da "söz hakkı" tanıyan bir rejimi hayata geçiren bir insan, diktatörden başka herşey olabilir, ama diktatör olamaz.
devrim ile dikdatörlüğü birbirine karıştıran zihniyet söylemidir.Öyleki bunu birbirine karıştırmak aslında işlerine öyle geldiğinden yapılan bir eylemdir.Atamıza karşı içlerindeki nefreti direkt söylemeyen bu tür zihniyetlerin başka söylemlerle içlerindeki cerahati dışa vurmaya çalışmalarından başka hiçbir şey değildir aslında.
Burada bu canlılara koskoca bir 57 yılı anlatmaya çalışmak beyhude bir çaba olacaktır.
yanlış bir bakış açısının sağlıksız ürünü olan cümle.
tam olarak diktatör tanımına uygun değildir Atatürk.
dikte ettiği fikirleri vardı ama bu onu diktatör yapmaz.
aslında konuya nerden baktığınla ilgili biçim değiştirir bu konu.
ama ortak payda şudur ki; Atatürk tam anlamıyla bir diktatör değildir.
kimse kimseyi sevmek zorunda değil. zevkler, renkler tartışılmaz. tanımam takip etmem kendisini. sanırım r.o.k ile evliymiş. tencere kapak diyorum başka bir şey demiyorum. ama şu bir gerçek özellikle taraf gazetesi için söylüyorum ne oldukları belli değil renkleri, şekilleri belli değil kısacası tek ayrışabildikleri nokta iktidar yanlısı olmaları.
türkiye'de hiç bir başarının cezasız kalmıyacağının en bariz örneğidir.
didaktörde derler
ateistde derler
çapkında derler
derler de derler sonu gelmez bunun ...
Mustafa Kemal Atatürk' ü "diktatör" olarak nitelendireyenler iki sebep ortaya koyuyor. ilki; tek parti dönemi, ikincisi; istiklal mahkemelerinin kurulması, idamların olması. Bu iki sebebe cevap verecek olursak; topraksızı topraklandırmadan, okuma-yazmayı öğretmeden, kırk tane parti kurulmasının önemi de yoktur ve hiçbir devrim kansız olmaz, tarihte yoktur.
kula kulluk etme sisteminden buralara getiren bir insana bile diktatör diyebiliyorsanız osmanlı padişahları neydi peki? herşey bir adamın elinde.
bunları yazan adamlara sorsanız istibdat dönemini yaratan 2. abdülhamit mükemmel bir insan çok yenilikçi bir kişidir. diktatör değildir kim diktatördür peki? atatürk.
işte bunlar yıkanmış beyinleriyle böyle bir yobazlığın pençesindeler.
cumhuriyeti kurana kadar halkın yanında ancak cumhuriyet kurulduktan sonra ne hikmetse istiklal mahkemeleriydi halkın kılık kıyafetiydi bayagı halkı ugraştırmıştır.
zamanı, çağı kendi şartlarında değerlendirmek gerekir. mustafa kemal, silahlı karşı koyuş hareketinin lideri. savaş yılları. üstelik askerlik bizatihi yukarıdan aşağı buyruğa dayanan, diktatoryal yapı. ve öyle de olmak zorunda. düşünün doğuda karabekirin emrinde belli sayıda askerden ibaret yetersiz,düzenli ordu. osmanlı neferi dört bir yana dağılmış, silahsız. batıda başına buyruk yerel milis güçler. savaş yorgunu ve fukara bir millet.
burjuva manada uluslaşma, hele o şartlarda kaçınılmaz diktatoryal olmalıydı. bu mustafa kemalin tabiatından gelen bir husus olarak değerlendirilemez. müesses nizamı yıkan insan değildi mustafa kemal. yıkılmış, dağılmış ahaliden ulus yaratmaktı söz konusu. evet kuruluş sancılı olmuştur, doğrudur. ama bütün burjuva uluslaşma süreci zora dayanır ve sancılı süreçleri yansıtır. tarihi değer yargılarıyla dönerek, okuyamaz ve anlayamayız.