--spoiler--
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
--spoiler--
bazen abartı derecesinde vurgulanmakla veya aslında söylemediği (çok sonradan uydurulmuş) uydurma sözlerle dayanak bulunmaya çalışılmakla birlikte, biyografisi incelendiğinde genel olarak sahip olduğu anlaşılan özelliklerinden biridir.
Örnekler çok fakat elden gelen bir şey yok. Türkiye'de sağlam bir temizlik yapılması gerek. Daha önce yapmadığımız soykırımı bu kez malum ırka yapıp ülkeyi refaha kavuşturmak şart.
malesef milletin hakettiğinden daha fazladır.mevcut zamandan 100 yıl öncesinde yaşamasına rağmen şu anın 100 yıl sonrasındaki kafayla düşünen üstün bir dehadır kendisi.onun içindir ki kendisini seven milyonlarca insan varken kendisini anlıyabilen çok az insan var.atatürk bize bir lütuftu ama biz hala o hediye paketinin nasıl açılacağını bile çözemedik ki içindeki muhteşem armağana ulaşabilelim.
--spoiler--
Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkar edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.
--spoiler--
gençliğe hitabeden yola çıkacak olur isek ; 1927 den 2011 i gördüğü aşıkar bir gerçektir.
sadece bu bölümünü paylaşmak kafi olacaktır.
--spoiler--
cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur !
--spoiler--
dehasıyla bağlantılıdır. 1938 yılında vefat etmesine rağmen 2010 yılı ve dolaylarını tahminleyebilmiştir. gençlere seslendiği hitabesine bakmak yeterli.
...
memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
gerileme tarihimizin muntazam inis çizgisinde, bu hatti üç yerden kiran ve gerileme seyrini akillarinca ilerlemeye çevirmek isteyen üç köse noktasi vardir ki, bunlar, tanzimat, mesrutiyet, cumhuriyet inkilâplaridir.
his suphesizdir. 50 yil sonra turk milletini nasil dinsiz, imansiz, yozlasmis, avrupa taklitcisi, gecmisine sogen, medeni! (neden? cunku ingiliz, fransiz oyle yasiyor ve istiyor ( ingilizin, fransizin somurdugu, zulm ettigi bir dunyada) bir millet haline getiririz diye ileri ongoruslulugu ile gerekli butun tedbirleri almistir. Ustelik bu kadar ileri goruslu, ulu olmasaydi ingilizler, fransizlar istanbula girip de ellerini kollarini sallayarak onu basa gecirip cikip gitmezlerdi.
--spoiler--
... Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler...
--spoiler--
16 MART 1920'de istanbul'un işgal edilmesi üzerine ,Kemalettin Sami Paşa Anadolu'ya Geçerken gemide bir Hintli ile tanışır.Bu adam Mustafa Sağır'dir. Milli Harekete yardım için Hint müslümanlarını'nın kendisini gönderdiklerini söyler.Böylelikle paşayı etkilemiştir.Ankara'ya telgraf çeken Sami Paşa,Mustafa Sagir'e ilgi gösterilmesini ister.Bir süre sonra Sami Paşa Atatürk'e Hintliyi anlatır ve görüşmesini rica eder.Ertesi gün Atatürk ,Mustafa Sagir'i kabul eder. Bu görüşme uzun sürer.Hintli gönderilir.iki paşa yalnız kalınca Atatürk:
"Bana bak Kemal bu adam casus!..." der Sami paşa: "Aman paşam siz de çok şüphecisiniz" diyerek Atatürk'e inanmaz. Atatürk konuşmayı keserek yaveri Hayati Bey'i çağırır ve şu emri verir:
-"Bu Hintli ingiliz Casusu olacak.. Kendisini takip etsinler. Mektuplarını da sansürde çok dikkatli okusunlar..."
Bundan sonra mektuplar o zamanlar kimya hocası olan Avni Refik Bey'e verilir.Bir iki tecrübeden sonra gizli yazılar bulunur.Mustafa Sagir yakalanarak suçu itiraf ettirilir ve idam edilir.
Çanakkale Savaşı sırasında Mustafa Kemal Nablus Karargahı 'nda ikinci defa 7 nci Kolordu Kumandanı olduğu yıllarda yaşanan bu olayı kendisi daha sonra şöyle anlatmıştır:
-"Bir gün Erkanı Harbiye Reisi bana o günkü raporlarını okudu.Basit raporlardı,her zamanki gibi... Yalnız bu raporlarlar içinde bir nokta dikkatimi çekti..."
Evet görünürde hiç bir sonuç çıkartılamayacak bu rapordan Mustafa Kemal inanılmaz bir sonuç çıkartmış ve çok değil bir veya iki gün sonra ingilizler'in büyük taaruzu başlamıştır.Bundan sonrası Mustafa Kemal'in kendi ağzından:
"Yataktan kalktım, giyindim. iş odasına girerek bir muharebe emri yazdım."
Emirde şunlar yazıyodu:
"Düşman 19 Eylül akşamı taaruz edecektir." "Sonra bu emre alınması gereken tedbirleri ilave ettim.Bu emri Grup kumandanı olan Liman Fon Sanders Paşa'ya da gönderdim. Çok hürmet ettiğim bu zat,benim raporuma gülmüş ve 'ihtiyattan zarar gelmez" diye bana da bir şey söylemeye lüzum görmemiş"
19 Eylül gecesi kolordu kumandanları telefon başında çağırarak verdiği emirlerin ve alınması gereken tedbirlerin yerine getirilip getirilmediğini sordu.Kendisine tüm tedbirlerin alındığı bildirildi.Ancak ne yazık ki,kolordu kumandanları da böyle bir emri ciddiye almamışlar ve gerekli hiç bir önlemi almamışlardı. Mustafa Kemal gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığını öğrenmek için bir müddet sonra telefon açtı... Olayın sonucunu Mustafa Kemal şöyle anlatıyor:
"Ben daha telefon konuşmamı bitirmeden,düşman topçusu muharebe hattımız üzerine ateş etmeye başladı.Gece muharebe ile geçti.Benim ordumun sağ cenahındaki ordu yarıldı,esir oldu ve boş kalan cepheden geçen düşman süvarileri Leyman Fon Sanders'in karargahına bastı.Hakikat anlaşılmıştı.Fakat neye yarar..."
1906'da Bulgar Ivan Manelof ile Selanik'de yaptığı konuşmalardır:
"Bir gün gelecek,ben,hayal olarak kabul ettiğiniz bu inkilapları başaracağım.Mensup olduğum Türk Milleti bana inanacaktır. Düşündüklerim demogoji mahsülü değildir.Bu millet gerçeği görünce arkasından yürür.Saltanat ortadan kalkacaktır.Devlet mütecanis(tek çeşit) bir unsura dayanamayacaktır.Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır.Batı medeniyetine döneceğiz.Batı medeniyetine girmemize engel olan yazıyı atarak,Latin kökünden alfabe seçilecektir.Kadın ve erkek arasındaki farklar kalkacaktır.Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktır..."
Atatürk bu konuşmayı yaptığı sırada Abdülhamit ülkenin tek hakimiydi.Ve padişahlık kuvvetli ve kutsal bir kurumdu.
Sakarya Savaşı'ndan sonra bir subay cepheden alınan bilgileri Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal'e okuyordu.Kağıttaki notta cephe komutanlarından biri ,Seyit Gazi'nin kuzey-doğu tarafında bir düşman fırkasının göründüğünden bahsediyordu... Bunun üzerinde Mustafa Kemal kaşlarını çatarak:
"Hayır!..Orada düşman yoktur..iyi baksınlar.."
Subay öğle yemeğinde geri geldi.Biraz da sıkılarak: -
"Haber aldım komutanım.Bahsedilen yerde düşman yoktur."