Hasan Sabbah (1035 - 1124), Büyük Selçuklu Devleti zamanında yaşamış olan, tarihin eski ezoterik ve Batıni örgütü fedaayiin (Karşı düşüncedekilere göre de Haşhaşileri) kuran ve ölene kadar liderliğini yapan kişidir. Bir derviş gibi öğrenerek ve gezerek hayatını sürdüren Hasan Sabbah, dönemin önemli insanlarından Ömer Hayyam ile tanışmış, Nizamülmülk emrinde de çalışmıştır. Daha sonra Alamut kalesini ele geçirerek kendisine üs yapmıştır. Söylentilere göre burada 2,000 müridi ile birlikte yaşamıştır.
Müridlerinin her birini suikastçi olarak yetiştirmiştir ve belki de tarihte gelmiş geçmiş en korkunç örgüt olmuştur. Sebebiyse, suikastçilerinin hiçbir zaman canlı yakalanamamış olması. O dönemin ileri gelenlerine karşı yapılan saldırı sonrasında suikastçi, görevini başardıktan sonra kendi boynunu da keserek hayatına son verir. Bu ölümlerin bir kısmı da halk arasında, yüzlerce insanın gözü önünde meydana gelmiştir ve böylece Hasan Sabbah'ın örgütü en korkulan örgüt halien gelmiştir.
Bu inanılmaz sahneleri görenler, Hasan'ın fedailerinin afyonlu olduklarını tekrar edip durmuşlardır. Ölüme gülümseyerek gitmeleri, başka türlü nasıl açıklanır? Haşhaşın etkisinde oldukları görüşü, giderek ağırlık kazanır. Bunu Batı'ya duyuran da Marco Polo olur. islam aleminde, bunlardan olmayanlar, onlara haşhaşiyun adını takmışlardır. Yani "haşhaş içiciler." Bazı doğubilimcileri bu deyimi, Avrupa dillerinde katil ya da cani anlamına gelen "assassin" sözcüğünün kökü saymışlardır.
Amin Maalouf'un Semerkant adlı romanındaki bir dipnotunda muhtemelen, haşhaşin kelimesi yerine esaslara bağlı kalanlar anlamındaki esasiyun kelimesinden türemiştir.