"aslında herşeyin atom olması" deyince canlılar ansızın canlı olmaktan vazgeçmiyor. yaşayan organizmalar birdenbire "bak aslında karbondan ve oksijenden müteşekkilmişiz, demek bütün bu yaşam bir yalanmış" demiyor. çünkü "canlı olmak" atomun isteyip de başaramayacağı, gelgelelim evrene boyut katan bir varoluş halidir. canlılar olmasa da atomlar dolanmaya devam eder, bunda bir mesele yok. ama canlı olmak veya hayatın olması bir ayrıcalık; atomların atomlukları ile 'rastgele' biraraya gelerek becerebileceğinin ötesinde bir vaziyet. bir kural veya kod var, ve ancak ona göre canlı olunabiliyor. elbette doğada canlı ya da cansız alemin kendilerine bu soruları yöneltmeyeceği, anlamla falan işleri olmadığı aşikar.
yine de cansız atom yığınları ile, temelde birer atom yığını olmalarına rağmen 'canlı' olan organizmalar arasındaki 'kademe' farkı bizim için birer örnek olabilir. çünkü anlamın maddi ve fiziksel olarak yalan olması neredeyse DNA'nın atom karşısında yalan olması gibidir. ki atom ve onun cismaniliği ve zamansallığı da kuantum mekanik için adeta bir gereksizlik veya yalandır. sonu var mı bu kademeli yalanlar silsilesinin? yok. ama bu 'kademeler' yine de var. evren bir şekilde bu yalanlar arasında kademelerin oluşmasına geçit vermiş, koşul olmuş. bunu ne yapacağız? "yok" mu sayacağız?
"anlam", kuantumun derinliklerinde, atomun çekirdeğinde bulunabilecek ya da ağaçta yetişen bir şey değil, 'anlam' sadece ve sadece insanlar tarafından üretilebilen ve var edilebilen birşey. insan uydurmazsa elbette anlam yoktur, ama anlam yoksa insan da yoktur; anlam olmaksızın en fazla dürtüleri ile hareket eden diğer canlılar gibi dolanıveririz. yani biz kendi insanlığımızı ve anlamlarımızı oturup kendi kendimize üretmez, kurgulamaz veya 'uydurmaz'; artık her nasıl tarif ederseniz, bir şekilde oluşturmazsak ilahi, galaktik veya doğa üstü bir güç "al sana anlam" demeyecek. bunu bireysel olarak yapamayanlar başka insanlar tarafından üretilmiş hazır anlamlardan tükecek; kitle deniyor bunlara, elde o var, onu tüketiyorlar mecburen.
"herşeyin anlamsız olması"nı hissediyorsan ya varolan anlamları tüketemiyorsun, ya da tüketmişsin demektir. elde kalan malzemeyi kullanarak, biraz eğip bükerek oturup yenilerini var edeceksin demektir. çünkü 'anlam' yoksa bile, en azından anlamın yegane kaynağı var, hala var...
yav cevdet, duydun mu bilmiyorum..
bu kız kısmısı yeni bi icat çıkarmış, herkesin ağzında patlatıp patlatıp duruyorlar.
diyor ki ' amm vr skrsn kndme sygm vr yrsn.s '
lobiler yine iş başında.
Mesela banka soyup yada zenginden çalıp zengin olmak. Buda anlamsız mı. Yargıladığım için değil gerçekten soruyorum. Eğer öyleyse imkanım olduğu ilk anda bunu yaparım çünkü cinayet ve ırz düşmanlığı dışında herşey anlamsız gibi. Zinaymış hırsızlıkmış yapın gitsin diyesim var. Bi gr vicdan azabı duymam. Sebebini çözemedim. Sebebi dine inanca bağlayanda amaan bi kerede oraya bağlamayın arkadaş.
aslında "anlam" dediğimiz şey " anlamaktır" ( evet çok yaratıcı oldu biliyorum)
yani bizim anlam dediğimiz şey, bir şeyler arasında neden-sonuç ilişkisi kurarak bir sonuca varmamızdır.
yani anlam bizim olaylardan çıkardığımız yanlı bakıştır. biz bir şeyleri anlarken aynı zamanda onu anlamlandırırız. anlam biziz denebilir.
ayrıca insan da gerçeğin kendisi olduğu için gerçeğe etki ederken onu aynı zamanda değiştirir. bu yüzden gerçeği bilmek aslında onu etkilemektir. yani bir nevi biz bir şeyleri bilirken ona etki ederek onu kendi dışımızda bilemeyiz.
o yüzden her şey yanlı.
ya da ben postmodernizme biraz kendimi fazla kaptırmış olabilir, o kadarını bilemeyeceğim.
--spoiler--
Benden aşağı her gerçeği beğenirim ; benden yüksek ve ona göre yaşamam gereken bir gerçekse tanımıyorum. Bence gerçek yoktur, çünkü hiçbir şey benden üstün değildir! Farklı düşünenler birbirlerini tahammül ederler. Oysa bir nesne hakkında neden sadece farklı düşüneyim ki, farklı düşünmeyi neden son aşamasına kadar düşünmeyeyim; yani düşünülecek şeyi anlamsızlaştırana dek düşünmek: nesnenin hiçleşmesine ve yokedilmesine dek ?
biri anlamsızlık mı dedi * (bkz: nietzsche). bu anlamsızlığı bir anlığına herkes çok yoğun bir şekilde hissedebiliyor, bir çeşit korku olarak aslında.iliklere kadar hissediliyor. ama az biraz sonra yine hayatın aldatıcı yüzüne kanıp, değer, anlam yüklüyoruz tekrar bir şeylere, kaçınılmaz olarak. bu bir döngü. kazandırdıkları ve kaybettirdikleriyle..yine ve yine anlam arayışını sürdüyor insan.
her şey anlamsız olmaz. sadece bazı insanlar anlamsızlaşır ve onlara her şey git gide anlamsız gelmeye başlar. aslına da bakarsak; anlamsızlık, sadece insanın anlayış kıtlığının meyvelerinden beslenen yabani bir kavramdır. bu ise çok saçmadır: insanın bir şeyi anlamaya gücü yetmediği zaman, o insan hep kendinde değil de anlayamadığı şeyde hata arar.