nereden başlasam bilmiyorum. (bu bir yazıya başlamak için hiç de güzel bir cümle değildir.)
oysa büyük bi yazar olsaydım durum böyle olmayacaktı.
"dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır."
ismet özel bu cümleyle başlar "waldo sen neden burada değilsin" kitabına.
"gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir."
böyle başlıyor albert camus meşhur deneme kitabı "sisifos söyleniye". bende onlardan çalarak yazıma başlamış olayım.
kafası biraz çalışan herkesin dünyayla, yaşamla, kendiyle ve anlamakla ilgili bi derdi olduğu çok açık. yaşamın yaşamaya değecek bi yanı olmadığını düşünenlerden/im-dim. günler geçer, geçer, geçer ve biter. ee her şey bi gün bitecekse neden bunca çaba diye düşünürdüm. intiharı düşünmek de pek işime gelmiyordu. (neyse bu başka konu)
oysa nietzsche yaşamda yaşamaya değer bir şey varsa oda güzel bir uykudur derken güldürmüştü beni; bu sözün içini öyle doldurmuştu ki şimdi okusam ağlayabilirim.
zamanla anladım ki etrafımıza konmuş bizi ayakta tutan değerler, hedefler, idealler gün geçtikçe teker teker anlamını yitiriyor. sanki bir fidanın etrafına dik durabilsin, kedi köpek gelip ezmesin diye konan çıtalar gibi bir bir düşüyor veya anlamını yitiriyorlar. bir fidanken, hedefinin bir gün büyük bir ağaç olmak olduğunu sanan, bir kereste olduğumu anlayalı fazla olmadı.
günler, haftalar, aylar, mevsimler üstümüzden geçen bulutlar gibi farkettirmeden, sessizce geçiyorlar. zamanı istediğimiz gibi sayabiliriz ama en kısa zaman dilimi bi süre sonra "an" değil "yıl" oluyor. bitmez bir koşuşturmacanın içindeyiz. herkes bir şeyi yakalamak derdinde. "sanayi devrimini, bilgi çağını kaçırdık bari bilişim çağını kaçırmayalım" gibi laflar ediliyor.
oysa geriye dönüp bakıyoruz ve yaşadığımız yılları hatırlamıyoruz. bilgi çağı mı? ben o sırada hasta falandım sanırım. yada postmodernizm mi? bilmem ki galiba banyoda falan olmalıyım. bi bok hatırlamıyoruz. çünkü geleceği yakalayacağım, bi şey olacağım derken elimizde tüketilmiş bir yaşam ve tabii dilimizde yaşanmaya değmez bir tadla kala kalıyoruz.
bu sebepten hatıra diye sakladıklarımız genelde yaşarken en zor geçen dakikalarımızdır. yerin dibine girdiğimiz anlar, beş parasız olduğumuz günler, terk eden sevgililer elimizde yaşanmış kala kala bunlar kaldı. eee ama nerde o çabalarımız, adam olma uğraşlarımız.
insan gelecek için yaşadığını sanır.
yarabbim sanmak ne hastalıklı bir kelime.
oysaki elimizde sadece geçmiş kalır. geleceğe hazırlık denen şey olsa olsa geçmişe yatırım olmalıdır. geleceğe yatırım ise ayıptır.
allahım geleceğini planlayanlara akıl fikir ver. bi plan yapılacaksa geçmiş planlanmalıdır.
dert edineceksek illaki, dönüp bakıyorum da geçmişim bom bok böyle devam edersem de öyle olmaya devam edecek, geçmişimi düşünmem biraz planlamam lazım falan demeliyiz.
-mesela şöyle geriye dönüp bakınca hatırlayacağım güzel bir kadın olsun
-ölüp gitmeden babamı geçmişime eklesem mesela birlikte sandalla açılsak ne bileyim balık falan tutsak fena olmaz sanki
-yada ne bileyim bir yara izi edineyim anısı olan
-barın üstüne çıkıp şarkı söylediğim bi günüm olsa geçmişimde fena durmaz hani
-hava da müsaitken acaba -10 derecede dağ başında arkadaşlarla sucuk ızgara yersiz mi olur
-üşengeç bir insan olmama rağmen bursa yada istanbula mı gitsem "haftasonu bursa ya geliyorum karşılayacak yazar var mı zirvesi" mesela geçmişimde olsa hoşuma gider mi
-gerçekten istiyorsan geçmişinde dil bilmek, 10 farklı milletten insanla yatmak gibi şeyleri de planlayabilirsin
zamanın hippileri, daha sonra "carpe diem"i motto edinmiş olanlar falan bence olayı hissetmişler ancak geçmişi planlamamışlardır. gençlik yıllarımda bulutsuzluk özlemi dinlediğim zamanlar oldu. "evet evet" diye bir şarkıları vardır. "Dedi her şey ama her şey şuan da yarın yok ki" şarkının teması kısaca bu dizede özetlenmiştir.
evet gerçekten de yarının olmadığını fark etmiştik. ancak şu an denilen şeyi ıskalayarak. şu an aslında geçmiştir. bunu anlatmanın kolay bi yolu yok sanki. şu an sen neysen ne yapabilir durumdaysan bu geçmişle ilgilidir. şu an sen gelecek planların değil geçmiş yaptıklarınsın ve bütün elinden gelecek ne varsa o şu ana kadar dönüp baktığında gördüklerinle ilişkilidir. ne yapıp yapamayacağını geçmişin belirler. şu anı istediğin gibi yaşayabileceğin yalandır. ancak geçmişinin elverdiğince yaşayabilirsin. bu sebeple yarın yoktur, şu an kontrol dışıdır ve tek gerçek ve dolayısıyla tek üzerinde kafa yorulması gereken şey geçmiştir.
hadi şimdi eski aşklarını düşün desem yapabilir misin? yapabiliyorsan geçmişinde var diyedir.
bu yazıyı buraya kadar okuduysan bu da geçmişinle ilgili şu anda bu yazıyı okumak istesede okuyamayacak milyonlar var.
ağaçlar mesela geçmişlerini meyvalarına yazarlar. bu sebeple şeftali çekirdeğinden armut filizlenmez. tohum bitkinin "şu an"ıdır. ne isterse o olamaz.
gelecek için yaşamakla geçmiş için yaşamak arasında seçim yapmak, yaşamak ve yaşayamamak arasında seçim yapmak gibidir.
önce fark etmeli sonra mümkünse seçebilmelidir. mümkünse çünkü aynen şu anda geleceği nasıl kafana göre planlayamıyosan geçmiş de kafana göre planlanamaz. öncelikle zamanın olmalıdır. nakte çevirmek zorunda olmadığın zamanın kaldıysa tabii. yada naktin olmalıdır. tanrım herşeyi nasılda çarpıtıyorlar. vakit nakit dedikleri şey geriye dönüp baktığında hatırlayamayacağın bi hale soktuğun hayatının karşılığında verilen paradır. talih denen zilli böyle zamanlarda lazım olur ama malum o da ya gösterir de vermez yada verecek olsa senin ki kalkmaz, ne bileyim regl falansındır.
bu şekilde bakılınca geçmiş gelecek iç içe girmiş gibi görünebilir. ancak durum öyle değildir. aslında bu kavramlara takılmadan işin özünü kavramak en güzelidir ama biraz daha netleştirelim.
gençlik yıllarında geleceği planlarsın. aslında bu bi anlamda geçmişi planlamak olarak görülebilir(gelecek de bi süre sonra geçmiş olacağı için) ama değildir. geleceği planlayan adam emekli olacağı gün için çalışan adam gibidir. çalışır, biriktirir ve emeğinin karşılığını alır. kabak gibi bi dinginlik. huzur içinde, ele güne muhtaç olmadan ölme hakkı.
oysa geçmişi planlamak gelecekten çalmayı gerektirir. mesela emeklilik biraz gecikir. işsiz yıllar olur bazen ne bileyim bi söğüt gölgesinde bir yıl uyumak falan girer araya. emeklilikte ege sahillerinde yerleşilecek yazlığın parası ege sahillerinde 25 yaşından itibaren çatır çatır yenmiş olabilir. ki o para yenmişse ege sahillerine yerleşmek gibi bi düşünce emeklilik için akla gelmez. çünkü ilk bölümlerde yazdığımız gibi şu an ne olduğunuzu ve nasıl düşündüğünüzü geçmişiniz belirler. geçmişi doyurduysak şu an bulunduğumuz yer durup dinlenmek için hiç de fena bi yerde değildir.
bazılarına her şey sona ererken dank eder bir hiç için yaşadığı. elinde para ve tüketilmiş yıllardan başka bir şey yoktur. 50 yaşından sonra saç uzatıp kovboy çizmesi falan giyer. motor alıp karı kız peşine düşer bazısı. annemin deyimiyle "gündüz uçamayan kuşlar gece pırpır eder"
okullar falan okuyoruz hep gelecek için ya hani. aslında hepsi geçmiş içindir ve geçmişle ilgilidir. onca sınavlar dersaneler stresli yıllar okuduğumuz okulları yaptığımız işleri bir cv'nin(curriculum vitae) üzerine yazıp iş verene göstermek içindir. (okuduğunuz okul ise sadece ilk işe girişte önemlidir sonra kimse umursamaz. sanki umursasalar ne olacak ki. bi bakarsın sen dirsek çürütürken işe başlamış -alaylı- bi adamın hayatına seninkiyle aynı değer -maaş- biçiliyor.)
herkes bizim geçmişimizle ilgilenir geleceğimizden ise bekler. geleceğinin istediğin gibi olmasının yolu istemediğin bir geçmişe sahip olmaktan, pişmanlıklardan ve keşkelerden geçer. ve malesef o istediğin gelecek hiç gelmeyebilir yada yol erken bitebilir.
aslında işlerin en sıkışık, en dar olduğu, en tempolu çalışmanız gereken zamanlar tam da güzel bir molayı hak ettiğiniz zamanlardır. mesela kumkapı sahilindeki seyyar çaycının yanına bi tabure çekip telefonu kapatmak, dünya umrunda olmayan liseli aşıkları izlemek(hayatının en anlamlı işini yapıyorlardır), yaşlı birine genç olsan napardın diye sormak bayarsa hemen ordan kaçıp nargile falan içmeye gitmek gibisi yoktur. bırak yetişmeyen işleri için götlerini yırtsınlar. "başarılı" ahaha allahım başarılı olmaktan beni koru.
hayatta başarılı olunmaz; ya başarılı olunur ya da hayatta.
sonra bakın etik ahlak vb duygularımız bile hep geçmişe atıfta bulunur. onurlu bir hayat derken gelecekten bahsedilmez. onurlu bir hayat olsa olsa yaşanır ve geçmişe kalır.
ama şerefsizliklerin alayı gelecek için yapılır. ygs lgs falan sınavında soru çalanlar ne biliyim şifre falan kullananlar hep gelecek için yapmışlardır. evet belki boğaziçi elektronik falan okuyacaktır ama bi süre sonra elinde sadece geçmişte kalan beş para etmez adamlığı kalır. gelecek bedenini, yaşamını aldığı yetmiyormuş gibi verdiği üç kuruşluk umuda bakmaz ruhunu da ister. gelecek korkusu insanı insanlığından eder.
bu konuda söyleyebileceğim çok şey var aslında ama lafın çoğu aptala söylenirmiş. bu konuyu hak etmediği kadar yavan işlediğim için siz, kısa kestiğim için konu kusura bakmasın.
geçmişimizi bir gözden geçirip, kalan ömrümüzde hatırlayabileceğiniz bir geçmişe sahip olmak, en azından gülümseten hüzünlendiren anılara, ne biliyim hangi duyguyu seviyosan işte onları daha sıklıkla yaşamış bir geçmişe bakmak mümkün olabilir mi? belki..
kısacası geçmişinizi planlayınız(lan bu da olmadı amk aslında, ne planı gerekeni yapın işte).
(tabiki bu bir yazıyı bitirmek için hiç de güzel bir cümle değildir.)
dur tanım yazalım da geçmişimizi s..mesinler; gelecek için yaşadığını sanan kişinin durumun tam tersi olduğunu kavradığında söylediği sözdür. (açılmak istenen başlık sığmadı idare ediver)