kendi içindeki sorunları çözemeyen, insanlara pozitif enerji veremeyen ve bunun sorumlusu olarak kendisini gören insandır. artık aşktan nefret edecek hale gelmiştir. kendi hatalarını aşka yükler ve işin en kolayına kaçar.
telefonda cevapsız arama veya mesaj var mı diye bakmaktan içine fenalık gelmiş insandır. aşık olduğu insan ortada yoksa, telefona sarar. her ışık yansımasını cep telefonu ışığı zanneder, kulağına gelen her sesi de telefon zili. bu insan aşktan nefret etmesin de ne yapsın ?
henüz aşk yaşamamış kişidir. yaşadığı şeyin aşk olduğunu sanar, ama ulaştığı mertebe henüz aşk değildir. aşktan nefret edemez çünkü insan. onun verdiği acı bile tatlıdır.
nefret ettiği aşk değil o durumu o'na yaşatan insanlardır. doğru insana denk gelemediği için harcanmışlığın bedelini aşktan sorar, normal karşılanması gerekir, elbet bir gün o doğru insana denk geldiğinde bunu kendide anlayacaktır zaten.
olayı erkek açısından ele alırsak, kadınlardan nefret etse gay damgası yiyecektir ama aşktan nefret etse görüldüğü gibi "gönül yarası vardır" denilip geçilecektir. bu yüzden aşktan nefret etmesi gayet doğal olan insandır.
"aşk, böyle lunaparktaki tahta ata benzer. üzerinde hani bir ileri bir geri böyle gidiyormuş gibi bir his. sanki bir yere gidiyorsun. ayağın yerden kesiliyor. bir coşku. bir s.kime gittiğin yok." sözünün onun için çok şey ifade ettiği insandır.*
muhtemelen aşk acısını sonuna kadar çekmiş ve aradığı mutluluğu aşkta bulamamış, aksine aşık olduğu süre boyunca ağlamış ve acı çekmiş kişinin psikolojik durumunu ifade eden bir tanımlama..