Nizamiyeden çıktıktan sonra beraber terhis olduğum devre arkadaştan enseme tokat vurmasını istedim. isteme sebebim de rüyada olup olmadığımdı. Sonra tokadı vurunca baktım kendimdeyim, gerçek olduğuna şükrettim ve sonsuz sevinç içindeydim. En çok özlediğim de evde halıya basmak ve cam bardakta çay içmek olmuştu.
Daha önce de yazmıştım ilk gün nereye geldim diye ağlayasınız gelir son gün de arkadaşlarla ayrılıyorum diye. Çok kutsaliyet yüklenecek bir şey mi bilmiyorum ama silah arkadaşı olmak o şubat öcal soğuğunda yalınkat kamuflaj ile gece 3 ten sabah 6 tir tir titreyerek nöbet tutmak ve bunu 2 3 ay yapmak aynı kişi ile. Giderken koyuyor işte.
Izmirin turistik bir ilcesinde jandarma karakolunda yapmistim. Son gun sudan cikmis balik gibiydim. Ama umut doluydum. Iyi bir ise giricem, once bi suru yurtdisi gezileri yapicam falan. Ondan ote istedigim saatte yatip kalkicam, kendi odamda uyucam.
Askerliğin bittiği gün bir anlamda dumur olduğunuz gündür. Sanarınız ki herşey bıraktığım gibi beni bekliyor. Oysa ki değişmemiş pek birşey kalmamıştır.
Askerliğin bittiği fakat psikolojisinin bir süre daha devam ettiğide yadsınamaz bir gerçektir.
mutlulukla hüznün bir arada olduğu garip bir zaman dilimidir. benim için öyle oldu en azından.
ailene, sevdiklerine kavuşaçağın için mutlusun ama bir yandan da aylarını geçirdiğin, bitmeyen nöbetlerde taşına toprağına, ağacındaki yaprağına kadar ezberlediğin, sevmesen hatta nefret etsen bile bir şekilde alıştığın o dağ başındaki yerden uzaklaşacak hatta bir daha hiç görmeyecek olmanın verdiği hüzünle birlikte gülsem mi ağlasam mı karmaşası yaşatan garip bir his.
arkadaşlarla yapılan sohbetler, üs bölgesinde sabaha kadar tutulan nöbetler, içilen çaylar-sigaralar, baskın olacak muhabbetleri, birden bastıran sis, alınan duyumlar, geceyi aydınlatan izli mermiler vs bir daha hiçbiri olmayacak. bunu bilmek insana hem güven veriyor hem de kendini yarım hissettiriyor. sen gidiyorsun ama bir parçan hep o dağda, o mevzilerde kalıyor.
Türk erkeğinin hayatında ki dönüm noktalarından ve en mutlu olduğu günlerden biridir. Şemdinli de bir üst bölgesinde askerdim ve çok zordu. Sürekli göreve gittik. Aktütünün yanında otlu isimli bir dağ var tam 3 ay sırtımda çanta ile oraya çıktım. Aktütün unsurları karatepe yi tutuyordu orda her gün sıcak temas, izli mermi yağmuru, çatışma vardı. 5 gün kalıyorduk bu dağda. Komandolardan tutta, meti timine kadar hepsiyle göreve gittik normal piyade olarak. Kışın 2 metre karda sırtımda erzak çantasıyla üs bölgesine erzak çıkardım kaç kere. Elektrik kışın hiç yok gibiydi. Yarrak gibi bir yerdi beyyurdu. Anlatmak istemiyorum daha fazla.
hayatımın 18 ayını birlikte geçirdiğim arkadaşlarımdan ve alaydan ayrıldığım gündür. insan kendi içerisinde korkunç git geller yaşıyor o kapıdan çıkarken. tüm ruhun ve vücudun tepki veriyor oradan çıkacağın için seviniyorsun bir yandan ailene kavuşacaksın mutlusun bir yandan da sanki ailenden ve evinden ayrılıyormuşsun hissi sarıyor tüm bünyeyi..
ne kadar ızdıraplı geçerse geçmiş olsun bittiği o gün hayatın boyunca bir daha asla yaşayamayacağın bir gün neticede.
askerliğin ilk günü gibi asla unutulmaz bir gündür. yaşamayan o duyguyu bilemez.
askerliğin bitişinin heyecanı ve sabah acil yapılacak bir sürü işlem nedeniyle (yetişir mi korkusu sarmıştı) sabaha kadar uyuyamamam.
günün yavaş yavaş aydınlandığı sabahın ilk saatlerinde askeri binanın koridorunda uzun süre palandöken'i sessizlik içinde izlemem ve askerliğin ilk günü o çok garipsediğim dağla vedalaşmam.
askerliğimin acemilikte de beraber olduğumuz diğer kısa dönem arkadaşlardan erken bitmesi (hava değişimi) ve onların 39 gün daha askerlik yapacakları sebebiyle bana canlarının sıkılarak bakmaları (hiç unutmam, askerde her canı sıkıldığında matta okuyarak kendini rahatlatan hıristiyan bir arkadaş o gün de benle vedalaştıktan sonra açıp matta okumuştu)
işlemleri zar zor yetiştirmem (askeri araca koşarak binmiştim) ve büyük bir soluk alış
birlikten askeri araçla çıkışım ve ktm'ye teslim edilişim
ktm'den sivil bir servisle havaalanına gönderiliş
uçağın kalkma anı ve palandöken'i büyük bir hızla zevkle geri bırakışım.
her türk asker doğar diyerek bağırtılan gençlerin en mutlu günüdür. demek ki her türk asker doğmuyormuş. veya her türk asker doğuyorsa millet neden bitse de gitsek diye şafak sayıyor.
terhisten bir gün önce uzun dönemlerle vedalaşırken onlardan önce gideceğimiz için adamlar gözleriyle resmen küfrediyorlardı bize. onlara da cidden üzülüyordum. komutan sıfatını taşıyan ciğeri beş para etmez orospu çocuklarının ellerinde oyuncaklardı çünkü.
askeriyede neler gördü bu gözler. bir saniyesini bile hatırlayıp yazmak istemiyorum.
bir gece önce kral bir astsubayımız vardı harun komutan tüm askerlerle tek tek vedalaşmıştı hem sevinip hem üzülmek arasında geçen bir süre valizler bir gece önceden hazırlanır ve çıkılır.. iki gün yol izni olanlar bir gün evvel çıkar diğerlerinden seni uğurlatan nizamiye çavuşu ali bir gün sonra evine gider.. aradan uzun bir zaman geçer ve bir haberde görürsün beşiktaş patlamasında şehit düştüğünü, hayatımın en unutulmaz günlerini geçirdiğim kardeşim... unutulmuyor o zamanlar asker arkadaşlığı başkadır .. hayatının en değişik duygularını yaşadığın yere veda etmektir bir daha hiç dönmemek üzere..