nöbetçi astsubay hafifçe kapınızı tıklatır. iki kolunun altında iki güzel kız, birini seçmenizi ister. ikisininde elinde birer kahvaltı tepsisi, seçtiğinizi odaya bırakır ve diğer kızla gider. mango aromalı o ferahlatıcı içeceğinizi bitirdikten sonra da hem onu tazelemek, hem de biraz daha serinlemek için havuz başına, diğer komutanların yanına geçilir. fonda da jazz havalarında ya da big band formatında yaylalar coverı dönmektedir.
çoğu kimse stres, kaygı ve tedirginlikten pek uyuyamaz, sabah koğuş kalk ile herkez kalkar zaten çoğu kişi geceden kamuflajları giyip yatmıştır, önce traş olmaya iner ve rezalet bir lavobada buz gibi su ile yüzlerce kişi ile beraber traş olmaya çalışır, sonra ilk kahvaltı sırasına girer, kenisine verilen dandik markalardan oluşan kahvaltılıkları yine sidik gibi demlenmiş ateş gibi sicak ve tatsız demir bardaktaki çay ile yemeye çalışır, sonra buz gibi havada yaklaşık 40 45 dakika ayakta komutan beyin gelmesini bekler, ilk iştima yapılır ve eğitim alanına gidilir ve 15 aylık hiç bitmeyecekmiş gibi gelen işkence başlamış olur.
gayet normaldir. kuştüyü olayı beklenmemelidir. türk insanı olarak duygusal davranırız * ancak işin içine ciddilik girdiğinde her istenilenide yaparız biz. (bkz: türklerin çok iyi yaptığı işler)
05:45'te başlayan günün sabahıdır. Diğer sabahlara göre olumsuz yanı, henüz acemi olunması ve yapılması gerekenlerin bilinmemesidir. Olumlu yanı ise ilk gece "nöbet tutmak" gibi bir ihtimalin olmaması nedeniyle nispeten daha zinde olunmasıdır.
düşündügümden daha kolay geçmiştir. müthiş iç daralmaları, gece uyuyamamalar olmamıştır çünkü zaman kalmamıştır. akşam saat 5 gibi kışlaya girdikten sonra gece 12 ye dogru ancak işlemler bitmiştir. birsürü form doldurduk, fotograf çekildik, komutanların konuşmalarını dinledik ve saat geceyarılarını göstermeye başlamıştı. tabi bu işlemler yapılırken birsürü muhabbet dönüyordu arkadaşlar arasında, sonucta herkes sizin gibi orada. sonrasında bizi çok çok pis bir koguşa götürdüler ve o gece hayatımda gördügüm en pis yatakta yattım ama hemen uyudum ve sabah gayet rahat kalktım, sanırım insan her ortama ayak uydurabiliyor.
ilk günler her zaman zordur. işyerindeki veya ilkokuldaki ilk gün de zordur. çok da fazla dramatize etmemek gerekir durumu. insan herşeye alışır. bittikten sonra bir daha o tür bir ortamda bulunmanız mümkün olmayacaktır. iyi tarafından bakmak gerekir.
daha önce hiç tanımadığın kişilerle beraber sabahın köründe kalkmak, lavabo, kahvaltı süreçlerinden sonra soğuk havada yarım saat içtimaya komutanı beklemek... bitmek bilmeyen ve işkence gibi gelen yanaşık düzen eğitimlerinin başlaması *. akşam olsa da yatağa uzansam diye iç geçirmek. zamanın gerçekten de ne kadar göreceli olduğuna kanaat getirmek. sevgili ile oldugumda da zaman bu kadar yavaş aksa diye dilek dilemek. karmaşık duygular bütünü...
ilk firar planlarının şekillenmeye başladığı ve koğuşta ışıklar söndüğünde gözyaşı salgılarının burun düzeyinden göz hizasına geldiği vakittir. aşk artık antartika kadar uzak, bir sezen aksu şarkısı kadar canyakıcıdır. lise hatıra defterlerinin tekrar sandıklardan çıkarılma zamanıdır.
zordur... ama iyi yanları da var... sabah erkenden kalkmak bilgisayar başında sabahlamaktan iyidir be... ya bi de 313. kısa dönem arkadaşlarımızı düşünün... lütfen yazmayın böyle şeyler. valla özledim şahsen...
döt korkusuyla uyanmak*. karşılacağın süprizleri merak ederersin uyandığında, bot, palaska, kep, traş takımı gibi materyallerin çalınması ile ilk süprizler kendini gösterir. neye uğradığını şaşırırsın çünkü, daha acemiliğe bile acemisindir. herkez harıl harıl giyinirken sen ortalıkta sap gibi kalmışsındır. nerden geldim ulan ben buraya diye inlemeler başlar. tam bir kaos ortamı vardır koğuşta herkez bir şeylerle uğraşmaktadır, etrafta koşuşan bir sürü kurbağa dolaşır. ortalık koğuşu uyandırmaya gelen nöbetçi çavuşun, hadi hadi hadi..,çabuk olun, kalk kalk kalk.. gibi direktifleriyle inlemektedir. senin aklında ise çalınan materyalin* vardır, hay mına koyayım belki çalınmamış yer değiştirmiştir avuntusuyla traş olmaya gidersiniz. aynı kaos ortamı tuvalettede devam etmektedir, herkez bir lavabo parsellemiş size traş olacak yer kalmamıştır, o an içinizden bildiğiniz tüm küfürleri etmeye başlarsınız. zor zahmet traş olduktan sonra koğuşa çıkarsınız ortalık biraz olsun sakinleşmiştir çalınan materyal* aranmaya devam edilir ve bulunur, tabi bunun üzerine çocuk gibi sevinme nidaları sarar ortalığı. hızlı bir şekilde ictima alanına inersin ki hava buz gibidir sabahın ayazı feci bir şekilde ortalığı sarmıştır, bir tarfların dona dona karman çorman bir sırayla toplu şekilde kahvaltıya gidersin. yarım yamalak bir kahvaltıdan sonra sıra gelir mıntıka temizliğine, tekrar içinden bildiğin tüm küfürleri etmeye başlayarak izmarit toplamaya başlarsın bir yandan da kaytarma çabaları baş göstermeye başlar. yarım yamalak bir mıntıkadan sonra asıl bölük ictiması için bekleyiş başlar o an yakarsın bir sigara ve başlarsın düşünmeye...
gecesinde hastalanarak revire getirildiğinizde dr.yüzbaşı size bakıp oğlum sen git yat uyu dediğinde mutlu olarak, saat 11.00'da kalkarak ulan askerlik ne güzelmiş dediğiniz sabahtır, traş olmanıza ve kahvaltı sırasına gerek kalmaz başka bir kısa dönem arkadaşınız yemeğinizi odaya getirir , gece yüzbaşı sizi sevmiş ve sabah gelip seni çok sevdim seni revire alıcam dediğinde mutluluktan ağladığınız ve acemilik yapmıyacağınızı öğrendiğinizde içeri zar zor soktuğunuz cep telefonunu çıkartarak sevgilinizi aradığınız sabahtır.
Tarifi imkansız sıkıntıların, iç daralmalarının yaşandığı sabahtır.
Koğuş Kalk emriyle uyandıktan sonra ne yapacağınızı şaşırırsınız adeta. Levendlerinizi giyersiniz, botlarınızı bağlamayı becermeye çalışırsınız ve arkasından tuvalete gider, traş olma sırası beklersiniz. Kısa dönem olduklarını bildiğiniz etraftaki diğer (bkz: acemi)lerin tuvalet ahlaklarını görünce hangi üniversiteyi bitirdiklerini sorgular, arkasından tiksinerek o lavaboda traş olursunuz. Arkasından tabura geçip koyun gibi sayılırsınız. Ve böyle gider...