önünüzdeki ilk 6 gün boyunca büyük tuvaletinizi yapamazsınız, sadece işemekle geçer 6 gün, artık dayamazsınız tabiki 6. günün sonunda tuvalete çocuğu düşürürsünüz...
daha nizamiyenin kapısından girmeden mallaşan kişinin "nasıl olsa keserler içeride" diyerek saç tıraşını olmayıp kendisiyle aynı mallığı paylaşan kişiler arasında, saç tıraşı kuyruğunda sabahladığı gecedir.
kayıt kabul denen cehennem azabı sonrasında yeni kamuflajlar içinde terden ernimiş bünye gece leş gibi bir yatakta alır soluğu, etrafta uyuyan uyuyamayan hatta ağlayan insanlar.
kafanızı hayatınızda gördüğünüz en pis yastığa kor düşünürsünüz.
Bütün gün kayıt işlemleri için koştururlar akabinde akşam yatağa yattığında nasıl bitecek lan bu 460 dersiniz öle ilk gece biter.
Bir de bunun usta birliğine giderken ktm kısmı var oraya hiç girmeyelim.Gerçi şimdi bal dök yalada cemeresini biz çektik.
benim burda ne işim var burası neresi ben kimim nerden geldim ne yapıyorum gibi bir dizi sorunun zihinden suretle geçtiği, daha önce hiç hissedilmeyen duyguların bedeni esir aldığı ama bir yandan da yorgunluktan uyuma isteiğinin tavan yaptığı bir gece olarak kayıtlara geçer.
gece yarısına doğru giyindirmeden tek tip çıkmış bekleşirken çavuşun biri geldi " aranızda angaralı var mı? " dedi. gayri ihtiyari " ben varım " demiş bulundum. çavuş da hemen beni bir kenara çekti ve künye plakasına zincir takma görevini tevdi etti. sabaha doğru sol elimin başparmak tırnağına kan oturmuştu... bir damla gözyaşı ya aktı ya akmadı dışarı.
normalde mavi olması gereken çarşafın ortasında, kocaman sarı bir leke görülür. uyumak değil ya dokunamam ben buna denir. ilk gece öle takılırsınız. Sabah eğitime çıkarırlar *. 2. gece çarşaf falan sallamaz koyarsın kafayı...
öğlen vakti birliğe teslim olunur. müthiş bir kalabalık vardır. kimse ne yapacağını, nereye gideceğini bilemez. en sonunda kayıt yerine ulaşılır. uzunca bir kuyruk vardır. saatlerce beklenir. bu arada usta askerlerin laf atmalarını tebessümle karşılarsın. en sonunda sıra gelir ve kaydınızı yaparlar fakat koğuşlara gitmek için belli bir sayıyı tutturmanız gerekir, yine beklenir. geç saatlerde istenilen sayıya ulaşılır ve koğuşlara doğru yol alınır. artık iyice yorgunluk çökmüştür. yataklar gösterilir. yatağa uzanılır. hiç birşey düşünemezsiniz. sadece uyumak istersiniz. tam uykuya dalmak üzeresinizdir ki bir ses yankılanır. koğuş kalk!!!
bizi uyutmadılar revirin önünde çantalarımızn üzerinde otururken osurmak zorunda kaldık o ayrı. ilk gece insanın babasına bile güvenmemesi gerektiğini anlarsınız. herkes size askerlikten bahsederken babanız hep "abartıyorlar olum sen onlara aldırma" der. fakat ilk gece ki manzara herkesin anllattığı duygularla geçerken siz hass.ktir doğru söylüyorlarmış, boku yedik diye düşünürsünüz, aslında nizamiye girişinde o boku yemişsinizdir.
unutulmayacak ender anlardan. aslında benim bir ilk gece sendromum olmadı. şanslı bi veled-i poşet olduğumdan üniversiteden en yakın arkadaşımla aynı koğuşa düştük. bu sebeple çok rahat ve eğlenceli geçti bile diyebilirim. o yüzden siz bana pek bakmayın. ama bence geceden ziyade kötü olan şey, ilk sabah. sabahın köründeki "koğuş kalk" sesi ile "aha dedim olum sen harbi harbi gelmişin" dedim kendime. ama hiç büyüttüğüm gibi olmadı. berbat bir sabah olsa da insanı oldukça rahatlatan bir şey var: ordaki herkesin ilk sabahının olması.
ağlamamak için dudaklarınızı ısırırsınız önce. hafif hafif süzülür gözyaşlarınız. evinizin, ailenizin kıymetını anlar onları daha ilk günden çok özlersiniz. sabah olsun da bi telefon edeyim annemin sesini duyayım diye beklersiniz. ama zaman bir türlü geçmez. dudaklarınız da acımaya başlar artık ısırmaktan. göz yaşlarınız akmaya devam eder. hayale dalarsınız evdeki yaşadığınız en kötü günü, babanızla yaptığınız kavgayı bile özlersiniz. dudaklarınızı ısırmaya devam edersiniz. hıçkırık sesim duyulmasın diye çabalarsınız. ve göz yaşlarınız akmaya devam eder.
elazig ktm ye dusmus iseniz allah iniz sasar. aglamamak icin kendinizi zor tutarsiniz. yerden izmarit toplatirlar, igrenc yemekleri yersiniz, kopek baglasan durmayacak yataklarda yatarsiniz. **** .
gerdek gecesinin bir kadına yıllarca yaşattığı "o an" sıkıntısının gece boyunca yaşandığı insan kimyasının uyum sağlamakta son derece zorlandığı ilk gecelerden biridir, o geceyi yaşayan hemen hemen bütün askerler bir hafta boyunca gaitasına sahip çıkar bırakmaz.
bi siktirin gidin amınakoyyim. askerliği yapmasak yutup üstüne gargara yapıcaz. hep başkalarının ayakları kokar, başkaları osurur, sıçar. o heyecandan gecenin nasıl geçtiğinin farkında olmayıp, sabahın olduğunu anlarsınız.
-tuvaletten taşan boku temizlettirirler, taşmaz,
-koridorlarda çöp olması zordur mıntıka temizliği zamanlı zamansız yapılır,
-koğuşlarda ilk geceden sigara içebilecek göt kimsede yoktur, admı s.kerler,
-battaniye acayip batar, doğrudur.
"allahım ben buraya nasıl düştüm" diyerek kara kara düşünülen gece. amerikan hapisanelerindeki koğuşlara benzeyen bir ortamda küfür eden insanlar, her tarafta sigara dumanı, tuvaletlerden taşan boklar, koridorda çöp bok püsür, milletin size cins cins bakması gibi detayları da hesaba katarsak, pek de güzel bir gece olmadığı anlaşılacaktır.
bir koğuş içerisine girersiniz. sağınızda solunuzda bir sürü eleman vardır. belki tanışılmış belki tanışılmamıştır. yatak yapma yardımlaşmaları ile kaynaşma süreci başlar. sonra yatağın içine girersiniz, battaniye hiç bu kadar adı üstünde olmamıştır. batar. çok feci yadırgarsınız. ***
ilk akla gelen şey döneme göre "bu 15 ay ya da 5 ay biter mi" sorusudur. keza 300 kişilik koğuşta ayak ve osuruk kokularının, nöbet değişimine gelen askerlerin, koğuş nöbetçilerinin bağır çağır konuşmalarına karıştığı, kullanılmış yastık kılıfına başınızı sürmemek adına türlü taklalar attığınız, yer yetersizliğinden iki ranzayı birleştirip yanlamasına 6 kişi yattığınız, kafada her daim "la botlar yerinde mi ki" sorusuyla, akılda geride bırakılanlar, sivilde yapılamayanlar, pişmanlıklar ve asker sonrası belirsizliklerin fırtınalar estirdiği soğuk bir gecedir. sevgiliden ayrıldıktan sonraki ilk gece kadar uzun, en az onun kadar iç karartan bir gecedir.