askerlik

    321.
  1. kafama takılmış bir hadisedir.

    bir arkadaşım babasının yanında çalışıyordu. liseye gitmedi. şimdi askerde 15 ay askerlik yapıyor.

    nöbet tutarken uyuya kalmış ve yakalanmış. neticede 600 tl civarı para cezasına çarptırılmış, babasına söyleyemiyor. birisi kredi çekecek ve ona bu parayı verecek. oda daha sonra geri ödeyecek.

    şimdi düşünüyorum. 20 yaşında birisini askere alıyorsun. siville ilgili tüm haklarından mahrum ediyorsun. 15 ay boyunca çalışamadığı için kendisine de ailesine de gelir manasında katkı sağlayamıyor. üstelik ailesinin gönderdiği para cabası ve adam 600 tl para cezası ödemekle yükümlü hale getiriliyor.

    ben bu cezayı geçtim, bu arkadaşımın durumunu da geçtim. ailesinin durumu iyidir. halleder. ama fakir ve ailesine bakmakla mükellef birisini 15 ay alıkoymak hem kendisini hem de ailesini mağdur etmek hangi mantığa ve vicdana sığar.

    savaş hali başka bir meseledir. bu yazdıklarım savaş halini kapsamaz.

    işte sözlük üzülüyorum be sen git 15 ay askerlik yap, maddi manevi yıpran, duruma göre paşaların eşlerine çocuklarına uşaklık et hem de kalksınlar sonra sana darbe yapmaya kalkışsınlar.

    ilginç.
    49 ...
  2. 1.
  3. vatan borcu olarak nitelendiğinde neden bayan vatandaşların icrasına izin verilmediği sorusunu akla getiren görev
    31 ...
  4. 4.
  5. gitmeden önce:
    -her türk gencinin yapması gereken vatani görevimiz. ne mutlu türküm diyene falan filan..
    geldikten sonra:
    -ben bu askerliği icat edenin varya... askere gitmeyin gerekirse vatandaşlıktan çıkın..

    dedirten ama bütün yorumlara rağmen gidilip görülüp yaşanması gereken hayatın bir parçası.
    24 ...
  6. 12.
  7. belirli bir silah eğitiminden geçip gerekli askeri bilgiler edinildikten sonra genelde bos bos oturularak ülkenin askeri kanadını maddi zarara uğratmaktır aslına bakılırsa askerlik. alınması gereken eğitim alınmıstır, disiplin kazanılmıstır, ders cıkarılmıstır, ülkenin her dolayından gelen kültürle de tanıssılmıstır ve dahi hasretlik de öğrenilmiştir artık. ama askerlik bitmez, ülken seni beslemek istiyordur bos yere, seni engellemek istiyordur ya da bir an önce hayatını kurmaya baslama diye.

    ya da iş basvurularında gereken sartlar yazarya hani

    "lisans mezunu olacak
    en az 2 sene deneyimli olacak
    askerliğini bitirmiş olacak
    ve 25 yasını da geçmemiş olacak "diye.

    iste herhalde bu standartları yakalamak biraz daha imkansızlassın diye bu kadar uzun sürer askerlik.

    askerlik yapılacak
    muhakkak yapılacak
    ama bu kadar uzun sürmesine gerek yok...

    edit: yanlış olan insanların gençliklerinin en orta yerinde 2 seneye yakın bir zaman zarfının -ki bu zamanın %90 ı boş boş oturmakla geçiyor anlatılanlara göre- askerlikle geçmesi. bu süre daha yoğun ama daha kısa bir süreye sıkıştırılamaz mı? bunu söylemekti niyetim yanlış anlaşılmış heralde...
    18 ...
  8. 940.
  9. askerlik bir erkeğin hafızalarından kazamadığı tek anıdır. benimde aklımdan çıkmayan karakol baskınları.

    aktütün baskınlarından birini yaşamış bir asker olarak anlatayım, baskın sırasında aklımızdaki tek şey ölüm değildi. annelerimizin yüreği yanacak bir ömür evlat acısı çekecek hasretle yanıp tutuşacak olmasıydı. askerde ölmek, ölüm o kadar empoze edilmişti ki beynimize çok sıradandı artık. yemek yemek, akşam uyumak, wc gitmek, santralde telefonla konuşmak, hatta nefes almak kadar basitleşmişti ölüm. kimse korkmuyordu.

    hele ki bir kaç çatışmaya girmişsen otomatik bağışıklık kazanıyorsun. hayat tamamen transparan görünüyor.

    eskiden karakol baskınları teröristler için büyük başarıydı. karakollar bildiğin dikenli telle etrafı çevrilmiş 4 5 odalı prefabrik yapıydı. 3 5 tane rpg ile havaya uçurabiliyorlardı. ya da doçkalarla delik deşik edip sonra sızma yapıyorlardı. şimdiki gibi ne termal kamera ne gözetleme noktası ne de radar sistemi ne de çelik betonlarla örülüydü. bakmayın şimdilerde oralarda askerlik kebap. oranın rezilliğini 90 larda 2000 lerde askerlik yapanlar çektiler.

    biz baskın yediğimizde 70 kişiydik. bir yüzbaşı bir teğmen 2 astsubay 4 uzman çavuş iki düzinede komando vardı. sabaha karşı 4 gibi doçka sesine uyandık her ne kadar görmüş geçirmiş olsakta şok içinde uyanıyorsun. doçkanın 12,7 mm lik mermileri duvarı deliyor her deldiğinde ıslık sesiyle karışık çinko sesi kulağını tırmalıyor. makineli tüfek ve uzaktan atılan çoğu isabat etmeyen rpg lerin sesi bir anlık psikolojiyi alt üst ediyor. biz komutanın mevzilere bağırtısıyla daha önceki tatbikatlarda olduğu gibi yerlerimizi aldık. karanlıkta tek gördüğümüz dere yatağından ateş eden teröristlerin silah mavzerlerinden çıkan ateş parçasıydı. bizde o yöne karavana sallıyoruz. teğmen sızma olmadan santral odasında karargah a ulaşıp destek istedi. eskiden baskın var destek dediğin zaman şimdiki gibi silahlı iha'lar, sikorsky ler koordinat ile obüsler vurmuyordu. bildiğin kavgaya adam çağırır gibi kargo helikopterleriyle bir manga komando geliyor o da 2 saat kadar sürüyordu.

    bizim dirayetli kaldığımızı tırsak olmadığımızı anlayınca sızma girişiminde bulunamadılar. silah seslerini duyunca süt kuzusu gibi ranzanın altında ağlarız sandılar. türk kanı taşıdığımızı kendileri gibi ermeni tohumu olmadığımızı anlayamadılar. ayrıca biz o çatışmada karakoldan çıkıp kayalıklara mevzi alınca dere içine doğru çekildiler bizim astsubay kulakları çınlasın durmak yok sürün peşlerine aslanlar diyince o gazla dere yatağına girip taylım ateşi yaptık. ve o mutlu eden görüntü gün aydınlanınca çıktı. 6 leş 1 i yaralı kansız yerde uzanıyordu. biz iki yaralı verdik bir kardeşimiz kolunu kaybetmişti diğeri ise hafif omuzundan yaralıydı. şehit vermemiştik.

    askerden geldiğimde 6 ay kendimi zor topladım havai fişek patladığında evde yere yatıp sper alırdım anam ne ediyorsun yavrum diyip şaşardı. hala en ağır uykumda bile çıt sesine uyanırım bu gece de öyle oldu yüzden de bu entry i yazma gereksimi duydum.
    18 ...
  10. 1076.
  11. bu akşam 23:30 itibariyle yola çıkıp, pazar günü öğlen saatlerinde birliğime teslim olacağım.

    54. mekanize piyade tugayı komutan yardımcılığı / edirne süloğlu / kestanelik kışlası (eğitici er)

    huduta acemiliğimi yapmaya gidiyorum. her bireyin askerlik tecrübeleri farklıdır derler. bakalım ben nasıl tecrübe edeceğim?acemiliğimi bitirip dağıtım iznime çıktığımda (yeni sistemde izin yok), 1 aylık tecrübelerime dayanarak bu entryi editleyeceğim. ya da ayrı bir entry daha girerim, sonuçta beni bilen bilir.

    yola çıkasıya kadar, zamanımı evde ailemle birlikte geçireceğim. buralara artık gelesiye kadar giremeyeceğim dostlarım. hakkınızı helal edin, kendinize dikkat edin.

    Görüşmek üzere!
    18 ...
  12. 879.
  13. yaparken küfürler ve isyanlar savurduğum lakin 18 ayın sonunda bitirip gelince ve aradan yavaş yavaş yıllar geçtikçe kendimdeki olumlu değişimleri gördükçe iyi ki yapmışım dediğim "şey"dir.

    öyle enteresan şeyler yaşıyorsun ki o bizim zamanımızda 1.5 sene şu anda sanırım 1 sene süren görev süresince hani gidip görmelisin mutlaka yoksa anlayamazsın derler ya tam olarak bunun için söylenmiştir bu söz. saçma mıdır ? sonuna kadar.. faydalı mıdır ? sonuna kadar.. bu ülke üzerinde başka hiç bir şey yoktur ki bir erkek için hem dibine kadar saçma hem dibine kadar yararlı olsun. bakın bu bir şekilde kaçanlar gitmeyenler veya gidip torpil koyan ve bu süre boyunca yatıp geri dönenlerde her daim bir şeyler eksik kalmaktadır. ya kişilikleri oturmaz ya sorumluluk nedir özgürlük nedir ve ne kadar güzel bir şeydir sevmek nedir sevilmek nedir bunlarda hep eksik kalıyorlar. o sıkıntıları çekmemiz gerekiyor yoksa biz erkekler zaten her şey serbest modunda büyütüldüğümüz için sorumluluk nedir öğrenemiyoruz gidip yaşamaz isek..

    (#36150718) tertibim gergin eline sağlık..
    12 ...
  14. 694.
  15. "Herkese selam, sana hasret" dönemi.

    Sevgilinden ayrılıp acemiliğe başlarsın, yepyeni ortam, 350 tane adam. Hiçbirini tanımazsın, tek istediğin onunla konuşmak olur, ne günler geçer ne de saatler.

    Dayanamaz kart alırsın heyecanla ve girersin ankesörlü telefon kuyruğuna yarım saat sıra beklersin ve sonunda ezberinde kalan o lanet numarayı çevirirsin. Çalar çalar ama açan olmaz..belki duymamıştır dersin ve tekrardan girersin sıraya, aynı demir bardaktan su içtiğin adamın hakkını yemek olmaz çünkü, yarım saat daha beklersin bir heyecanla tekrar sarılırsın telefona ama yine açmaz, açmayacaktır da...

    Ayrılırsın telefon başından, kartı atarsın çöpe ve banka geçer oturursun..ne üzerindeki kamuflajın sıcaktan yanmış ensene batan yakasını hissedersin ne de topuklarını vuran postalların ağırlığını...

    mal gibi bakarsın etrafa, işte askerlik o an başlar.
    12 ...
  16. 1090.
  17. 28 kasım itibariyle tezkeremi alıp askerliğimi tamamladım. bu entry de, sizlere edindiğim tecrübelerden, askerlik süresince girdiğim psikolojiden vs bahsedeceğim. baştan uyarayım, bu entry çok çok uzun olacak. zira 6 ayı da hafife almamak lazım. bu süre içerisinde bir çok şey yaşandı. okumaya üşenenler, ve ilgisinini
    çekmeyenler bu entryden ayrılabilir. her neyse, geçelim bakalım.

    teslim olmak

    7 haziran gününde, 12:14 saatinde 54. mekanize piyade tugayı'na bağlı kestanelik taburuna teslim oldum. beni ilk karşılayan şahıslar nizamiye nöbetçileri. sülüsümü falan kontrol ediyorlar, hah sen doğru yerdesin falan filan diyorlar. geçtim içeri, biraz yürüdükten sonra beni bir kaç asker (er) daha karşıladı. taburun içindeydim, etrafım da bir sürü asker, hemen ileride de muayene alanı bulunuyor. ama önce bir aşamadan geçmem gerekti, elbette aramadan. işte askerin teki dedi, çantanı aç ve içindekileri boşalt. boşalttım falan. bir kaç ilaç vardı, onları aldılar. ondan sonra tırnak makasımın da törpü zımbırtısını çıkardılar. kesici, delici aletler sokmak yasakmış. onun dışında da bir şey alınmadı sanırsam. fazla hatırlamıyorum üzerinden 6 ay geçti. arama işi de hallolduktan sonra muayene alanına götürüldüm, bir kaç adım ilerideydi zaten. sıra vardı, sağlık çalışanları askerlerin sağlık muayenelerini falan yapıyor. sıra bana geldi, ilk başta arkada beyaz perdeli bir muayene alanı daha vardı. ismini bilmiyorum, girdim perdenin arkasına, işte vücuduma falan baktılar. tişörtü falan çıkardım. baktıktan sonra muayene kayıtlarının olduğu yere tekrar döndüm, hem sağ koldan hem de sol koldan seri bir şekilde aşı oldum. aşıların biri menenjit, biri de tetenoz. aşıları da olduktan sonra ilk göreve başlayacağım yer belli oldu (acemilik) işte bana söylediler, sen 1.bölüktesin. bunu aklında tut, sordukları zaman lazım olacak demişlerdi. tamam dedim, ama birdaha soran olmadı, zaten askeri araç ile bölüğe götürüldüm kısa bir süre sonra. aracın içinde yoldayken, sağıma soluma bakıyorum, her bir yanımda tanımadığım, daha önce suratlarını görmediğim kader ortaklarımı görüyorum. biri şey sormuştu, yanımızda sözleşmeli erler de vardı.

    + birşey sorabilir miyim?
    - buyur.
    + acemilik bittikten sonra usta birliğim nereye çıkar?
    - hiçbiryer. edirne'ye bir kere geldiysen askerliğin boyunca edirne'desin.
    +anladım.

    acemilik süreci

    bölüğe araçla getirildik, benimle birlikte 3 kişi daha vardı. bizi ilk karargah binasının önüne aldılar. biraz bekledikten sonra, malzemelik deposuna götürüldük. önce elimize büyük bir askeri çanta, ardından da askerlik süresince kullanabileceğimiz bir takım malzemeleri verdiler. öncelikle kamufilaj tam takım, sıfır olarak verildi, bot da dahil. sonra 2'şer tane askeri içlik, don ve çorap. ardından tıraş malzeme çantası, beyaz ve siyah çamaşır fileleri, banyo şortu, banyo havlusu, tıraş havlusu, eşofman takımı, bastırılmamış sıfır künye ve hudutta olduğum için düdükte verilmişti. başka verilen şeyler de vardır illahaki, ama aklımda bunlar kalmış. malzeme işlerini hallettikten sonra, her birimizi tek tek yazıhaneye çağırdılar. hem asteğmenle görüşüyorduk, hem de kayıt işlemlerini hallediyorduk. buralara fazla girmeye gerek yok, kayıt için bilgi alıyorlar. boy kilo, memleket vs. kayıt işlemleri falan da hallolduktan sonra, koğuşlara götürüldük. fakat normal koğuşlar değildi, 2 tane karşı karşıya konmuş konteynırlardı. içlerinde ranzalar bulunuyordu. karantina koğuşları idi, resmi olarak 14 gün karantinamız vardı, o yüzden konteynırlarda kalıyorduk. her neyse, yerleştik falan derken, kamufilajı giyme zamanı geldi. giydik kamufilajlarımızı, gıcır gıcır çıktık avluya. işte insanlar birbirleriyle konuşuyor, tanışmaya çalışıyorlar falan. pazar günüydü, rütbeli mesaisi yoktu. sadece 1 tane nöbetçi komutan vardı. o gün sadece kamufilajları giyip beklemiştik. her neyse akşam falan oldu derken, komutan geldi yat içtiması almaya. koğuşlar ayrı yerlerde olduğu için, ustalarınkini ayrı, acemilerinkini ayrı alıyorlardı. içtimaya falan geçtik, ama hiçbir bok bilmiyoruz. komutan bir kaç şey dedi, işte siz artık askersiniz, sivil hayatı 6 ay boyunca unutacaksınız vs vs şeyler dedi. içtima alındıktan sonra üstümü başımı çıkarıp girdim yatağıma. ama varya nasıl yorgunum, yol yorgunluğu + uykusuzluk. uyumuşum falan, sabah saat 6'da koğuş günaydıın diye bir bağırma sesi ansızın geldi kulağıma. gözlerimi birden açtım, hava daha yeni yeni aydınlanmaya başlamış, sağımda solumda ranzalar, koğuşta osuruk ve ayak kokusu almış başını gitmiş. içimden dedim, hah işte sen artık askerdesin! kalktık, kamufilajımızı giydik, kahvaltı yaptık, ilk mıntıkamızı da yaptık derken sabah içtiması alındı falan. ondan sonra ustaları dağıttılar, bizleri ise eğitime aldılar. sağa sola dönüş eğitimlerine başladık. ilerleyen günlerde bol bol yürüyüş eğitimleri, selam durma, tekmil verme vs eğitimlerini de yaptırdılar. şimdi her boku tek tek yazarsak işin içinden çıkamayız, fazla uzatmamak lazım. ilk eğitimden sonra, astsubaylardan biri bize bölüğü gezdirdi. keyifli bir turdu, hem huduttan bahsediyor, hem de tarihimizden.

    acemilik süreci part 2

    eğitim süreci devam ederken, bir de bölüğün işlerini yapmakla meşguldük. piyadeyiz, kazma kürek sallamadan olmaz. sürekli iş ve eğitim. iş biterdi, piyadeler boş durmasınlar diye yeni işler üretirlerdi. hatta ot bile yolduk. bir kaç arkadaşın rivayetine göre, ot yoldurma sadece edirne'ye özgü birşeymiş. hurdalıkta demir yığınlarını da düzenledik, eski çamaşır makinasının motorunu da taşıdık, hatta nehirden özel polis teknesi bile taşıdık. piyadeyseniz, sizleri çok ağır işler bekliyor beyler. her neyse, işi gücü, eğitimi bir kenara bırakıp acemiliği de yavaş yavaş bitirelim. hani bölüğe getirilirken sizlere bir konuşmadan bahsetmiştim, o konuşmaya gidelim biraz. acemiliğimiz bitti, dağıtılacağız. ama dur bir dakika, hala edirne'de kalacağız, nasıl olacak? olacak, çünkü bu bölüğe bağlı 3 tane hudut karakolu var, onlara yollanacağız. işte kimisi pazarkule karakoluna, kimisi z***r karakoluna, kimisi de s*****i karakoluna. işte komutan seçiyor, sen buraya, sen şuraya falan. beni, s*****i karakoluna seçmişti. eh seçildiğimize göre, artık karakolumuza görev yapmaya gidebiliriz. bölükte son gecemizi, bölükte kalan diğer devrelerimizle geçirdikten sonra, sabah erkenden askeri araçla karakolumuza getirildik.

    usta birliği sürecine geçelim;

    karakol da ilk gün

    karakola indik, diğer 2 karakola giden arkadaşlarımızla vedalaşıyoruz falan. bizi hemen 1 tane astsubay, bir de karakolun komutanı karşıladı. (kıdemli başçavuş) 8 kişi gelmiştik, saf düzeninde toplandık. önce komutan bize iyice bir baktı, neymiş ne değilmişiz falan. sonra hepimize sırayla tekmil verdirdi, bizim kim olduğumuzu öğrenmek için. artından tekli sıra halinde geçtik, uygun adım yürüyüşü yaptırdı. eğitimimiz nasıl, öğrenmek elbette hakkı. yürümeye başladık, rezalet bir performanstı. adımlar çok hızlı atılıyordu, kollar falan kalkmıyordu, sol ayak sert basılmıyordu vs. adam bu performansı görünce, hemen yürüyüşü kesti. yanındaki astsubaya dedi, 'bu elemanlara, sanki bir acemilermiş gibi sıfırdan eğitim ver. şu yürüyüşe bak, ördek gibi yürüyorlar' dedi. ondan sonra yine sıfırdan eğitime başladık. yine aynı şeyler, ama bu sefer daha temiz.

    yemin etme süreci

    5 gün boyunca hızlandırılmış eğitim aldıktan sonra, artık yemin etmeye hazırız. kendi aramızda bir yemin töreni hazırladık, yürüyüşlerimiz düzgündü, selamı güzel verebiliyorduk. işte biz yürüme şovu yaparken, bir yandan da bizi videoya alıyorlardı. yemin töreninin nasıl olduğunu zaten askere gidenler bilir, o yüzden fazla bahsetmeye gerek yok. yeminimizi falan ettik, herhalde askeriye de geçirdiğim en keyifli ve en gurur verici andı.

    atış yapmak

    bir asker için, bu an çok önemlidir. çünkü ilk defa kendisine zimmetlenen bir silahla atış yapacak. hayatında hiç eline silah almayan, ilk defa eline silah alıp ateş edecek. atıştan hemen önce, atış eğitimi de verildi. işte atış yaparken hangi pozisyonda duracağımız, nasıl hedefe kilitleneceğimiz, tetiği hangi şiddetle çekeceğimiz vs vs. bize sıklıkla, komutsuz kesinlikle birşey faaliyete geçirmeyin uyarısı verildi. iyi kötü atış eğitimi de aldıktan sonra, artık gitmeye hazırız. üzerimize hücum yeleklerimizi, ardından da kafamıza kompozit başlıklarımızı giydik. silahlarımızı da aldık, bindik araca doğru atış alanına. atış alanına indik, çevremizde diğer komşu karakollardan atış yapmaya gelen askerler, ve yüksek rütbeli personeller vardı. araziydi, karşımızda hedef tahtaları, tahtalara takılı da hedef kağıdı bulunuyordu. atış yapmadan önce doldur boşalt yaptırdılar mı hatırlamıyorum. işte sıra bize geldi, yat! komutu geldi. metin üstüne yattık, silahımızı mevzi çuvallarına koyduk, pozisyonumuzu aldık, 25 metreye atacağız. şarjör tak! komutu geldi, içinde 3 tane mermi bulunan şarjörümüzü silahımıza taktık. ondan sonra kurma kolunu bağla! komutu, ondan sonra da kurma kolunu sertçe bırak! komutu geldi. bu komutları da uyguladıktan sonra, artık silahımız ateş edilmeye hazır. ilk 3 atış serbeeeest! komutu verildi, artık atış yapabiliriz. tabi herkes patatakütete ateşlemedi silahları. bireysel devam edeyim. ben de hemen ateşlemedim. önce silahın dipçiğini omzuma kaynakladım, tepmesini önleyecek ve bana herhangi bir zarar vermeyecekti. ardından göz, gez ve arpacık prensibiyle nişan aldım. nişan almamla, yanımdak, elemanlardan biri silahı bir ateşledi, sağ kulağım bir anda neye uğradığını şaşırdı, aynı şekilde ben de. aşırı dipten ve etkili kulak çınlamasının ardından, sol tarafımdaki elemanlardan biri de silahını ateşledi. aynı şeyler sol kulağıma da oldu derken, benim konsantrasyonum iyice bozuldu. aşırı yüksek sesten ötürü. öyle böyle bir şekilde, dedim ben de atayım. ilk mermiyi attım, denk gelmedi. 2.ciyi attım, kağıdı kıl payı geçti, o da denk gelmedi. 3.cüsü de toprağa da denk geldi, kağıda yine denk gelmedi. sonuç itibariyle 25'e hiç denk getiremedim. 3.cüyü de attıktan sonra, sağ ayağımızı havaya kaldırdık. bir süre sonra herkes atışını yapınca, bizi kaldırıp hedef tahtalarımızın yanına götürdüler. işte komutan herkesinkine tek tek baktı, off rezalet performans falan filan dedi. bunlara bir şans daha verelim dediler.. yine pozisyon aldık, attık falan derken, sonuç olarak 2.seferde de denk getiremedim. bu konuda çok beceriksizdim, hiç denk getiremediğim için üzgünüm, ama yapacak bişi yok. zaten askerlik boyunca sadece bir kere atışa geliyorsun, tutturmuş veya tutturmamış olman birşey ifade etmiyor. öyle de böyle de nöbetlere çıkacaksın : )

    görevlendirme zamanı

    herhangi bir temel görevim olmadı. askeriyenin tabiriyle "nöbetçi" eriydim. atış yaptıktan sonra ilk bir buçuk hafta, sadece nizamiye nöbeti tutuyordum, nöbet olmadığı zamanlarda da iş yapardık tabi. ara sıra gözetleme kulesinde tutuyordum. gözetleme kulesine göre nizamiye çok sıkıcı biryer. bir buçuk haftanın ardından çok sıkıldım, gittim santrale söyledim;

    +erxxx
    - efendim
    + bir buçuk haftadır nizamiye tutuyorum, beni kuleye yazar mısın? orayı seviyorum.
    - tamam hallederim, sen git takıl.

    bu diyoloğun ardından 1 gün kadar geçti, ve ben

    genel askerlik süreci

    artk gözetleme kulesine yollanıyordum. istediğim olmuştu, ama nereden bileyim ki aslında karakolun en sıkıntılı ve en zor nöbet yeri olduğunu. hani çift göz teleskop var diye, onunla yunan'ı gözetliyorum diye gayet şekil bir görev olduğunu düşünüyordum. aynı zamanda karakola gelen giden araçları da rapor ediyordum, 360 derece her yeri görünüyordu karakolun. sorumluluk üstüne çok biniyordu. hudutta en ufak bir problem olduysa, ve sen onu gözden kaçırıp bildirmediysen ayvayı yedin! bir anda kendini başçavuşun yanında fırça yerken bulursun. ama öyle klasik fırçalardan değil, insanın psikolojisine işleyen fırçalama. onu geçtim, karakola filamalı land geldi, veya da atıyorum karakola jiple tugay komutanı geldi, sen onları önceden bildirmedin mi? sen bittin çocuk. neyse bunları geçelim, kulede gözetleme yapmak gerçekten çok zor. hem hudutu dikkatli bir şekilde gözetlemen gerekiyor, hem de karakolun etrafını 360 derece. bu ikisini aynı anda yapmak çok zordu. rütbeli gelmesi de cabası. mesela tuğgeneral geliyor, kuleyi de kontrol ediyor. yine stredli zamanlar başlasın. teleskoba bakarak bağıra çığıra "hudut tekmili" okumak zorundasın. heyecandan falan şaşırırsan, ve o tekmil başarılı olmadıysa yine ayvayı yedin. çok sıkıntılıydı ya. huduta bakarken, karakola gelen giden araçları kaçırıyordum çoğu zaman. bazen başçavuş bişi demiyordu, ama insan yine de korkuyordu. psikolojimin bozuk olmasının en büyük nedeni bu kuledir. ama öyle de böyle de, bu kulede tam 140 gün nöbet tuttum. artık bir görev gibi birşeydi, herkesi çıkarmıyorlardı bu kuleye. 2 kişi 6'şar saat nöbet tutarak çeviriyorduk. 140 günün ardından artık daha fazla psikolojimin elvermemesi sebebiyle tekrar konuşmaya gittim, artık komutanım ben buraya çıkmak istemiyorum diye. askerliğimin büyük bir bölümünü orada geçirdim. tamam dediler, benim yerime başka birini verdiler, o da öğrendi şuan belki de halâ tecavüze devam ediyordur. ben daha geleli 3 gün oldu zaten : ) alt devrelerimden biriydi. kuleden çıkmamın ardından, hudut nöbetlerine katıldım. tellere sıfır hudut bölgelerinde devriye atıyorduk. yanımıza bir tane tim komutanı, sadece mühimmat. bir tane de tim komutan yardımcısı, üç tane de, aralarına ben de dahil olduğum normal er statüsünde devriye atan askerlerden oluşan bir takım olarak çıkıyorduk. yaklaşık 30 gün de devriye attıktan sonra, artık askerliğimi bitirmek üzereydim. son 10 gün kala huduta da gitmedim, ama halâ nöbetten düşmemiştim. sonuçta orası karakol, sayı az olduğundan nöbetler biraz zor dönerdi. bir 6 gün kadar da yine herşeyin başladığı nizamiye de nöbet tuttum derken bir şekilde geçmişti zaman.

    sistem ve düzen

    sistem ve düzen heryerde olduğu gibi aynıydı. sadece nöbet sistemi farklıydı. nöbetler 3'er saatten oluşuyordu. bir de gece gündüz düzeni vardı. gececiler ve gündüzcüler ayrıydı. gececi gece nöbet tutardı, gündüzcü de gündüz. çok iyi bir düzendi. gece 1-3, 3-5 nöbetlerini unutun. aynı zamanda karakolda yapmanın şöyle avantajı daha var, sayı az olduğu için duş problemi olmuyordu. rahatlıkla sıra bulup, sıcacık suyla dakikalarca duş alabiliyordum. bazen perde şakası yapan ibineler türüyordu ama olsun. o y*vşaklara sesinizi çıkarın, birdaha yapmaya cesaret edemesin.

    dolap, yatak düzeni

    evet askeriyenin kendine has düzenleri var. mesela dolap düzeni, üsluba göre yapılmalı. hangi eşyayı nereye koyacağın, nasıl koyacağın dolabın kapağında yazıyordu. kafanıza göre takılamıyorsunuz malesef. kıyafetler askılıkta, havlu özenle katlanmış bir şekilde, kişisel bakım malzemeleri bok püsür görünmeyecek şekilde özenle konmalı. aynı zamanda yatakta öyle. en önemlisi yatak hatta. yatağa özellikle takılıyorlar. askeriyenin kendine özgü yorgan katlama şekli vardır. (acemilikte öğretiyorlar) özenli bir şekilde katlanılıp konmalı, aynı zamanda üstüne yattığınız çarşajı da gerdirip dümdüz yapmalısınız. eğer olur da yapmazsanız, o yatak düzgün gözükmezse bir fırçayı hak ettiniz demektir. çünkü her sabah içtimada komutanlar koğuşa girip dolabı ve yatakları kontrol ediyor. birinden biri düzgün değilse, fırça yersiniz.

    usta birliğinde fırsat eğitimi ve zorunlu öğretilen şeyler

    uzun tekmil, hudut tekmili, kullandığınız silahın tanımını, sıralı amirler gibi şeyleri ezberlettiriyorlardı. sıkıyosa ezberleme, sabah içtimasında fırsat eğitiminde çarpılırsan (fırça yemek) karışmam ona göre : ) uzun ve hudut tekmili işime askerlik boyunca işime yarasa da, diğerleri çok gereksiz bana göre. belli bir süre sonra gideceğim, amirleri öğrensem ne, öğrenmesem ne?

    sabah sporu

    her sabah spor yapıyorduk. genel ısınma hareketleri, özellikle "ordu jimnastiği, tüfeksiz hareketler serisi, 12. hareket koordinasyon" sıkça yapardık. ısınma hareketlerinin ardından, hafif tempoyla karakolun etrafını 360 derece turlardık.(az bir alan değil) koşudan geldikten sonra sırasıyla önce şınav, ardından da mekik çekerdik. barfiks çektirmezlerdi, çünkü çoğu kişi çekemezdi.

    üst muayenesi

    askerliğim boyunca sadece 2 defa uygulanan hede. askerlerin üstlerini çıkarıp, koltuk altı temizliğini kontrol etmeyi, ve vücudunda herhangi bir iz var mı, onu kontrol etmeyi amaçlanmaktadır. sadece üst değil tabi, sağ bot da çıkartılıp tırnaklar da kontrol edilirdi. bilmiyorum bu uygulama bir tuhaftı. sonuçta özel hayat kardeşim. insan, kendi kişisel temizliğini yapmıyorsa zaten temiz bir insan değildir, ve kendi kaybeder. kontrol etmek bir bakıma saçma, ama bir yandan da iyi. koltuk altı temizliğini yapmayan askerler, muhakkak ki temizliğini yapmıştır sırf kontrol ediliyor diye.

    son sözler

    sonuç itibariyle yaptım ve bitti. askerliğim boyunca edindiğim tecrübeleri layığı ile aktarmaya çalıştım. aklıma gelebilen şeyler şimdilik bu kadar. askerlik çok kapsamlı bir tecrübe, illahaki aklıma gelmeyip atladığım şeyler olmuştur. psikolojim halâ kötü, biraz daha toparladıktan sonra yine devam ederim entrye belli olmaz. başka söyleyecek bişi ımmm, yok galiba ya bitti tamam.

    not: entry aşırı derecede uzun, ben bile okumaya üşendim.
    16 ...
  18. 6.
  19. gittiğinde sanki asırlardır ordaymışsın gibi gelen, döndüğünde 3-5 gün takılıp geri döndüğün hissini veren süper olay.
    13 ...
© 2025 uludağ sözlük