bugün

yer manisa doğu kışla..acemilik dönemi.

acemiliğin ikinci haftasının sonlarıydı sanırım. fırsat bulup banyo yapamamıştık henüz. iki haftadir it gibi terliyor ve banyo yapamiyorduk. haliyle herkes kokuyor. ben kendi kokumdan iğrenir olmuşum o derece. koltuk altlarımı ıslak bezle falan siliyorum ama ne çare. yıkanmak lazım.

neyse ikinci haftanın sonunda başçavuş kışla banyosunu açtırdı. banyoda 20 küsür tane kabin var ama kiminin suyu akmıyor, kiminin duş başlığı bozuk. ve yıkanmak için bekleyen 300 kişi..

o gün yaptığım banyoyu hayatım boyunca unutamam. sıra bana geldi neyse girdim kabine ama yerler simsiyah, su sinek sidiği kadar cılız bir şekilde akıyor. duvardaki sperm izleri de cabası. giren fırsat bu fırsat diye attırmış mk. çıkıp gitsen yine zararlı sensin, vücut suyla temas etsin bari diye 5 dakika boyunca o pis yerde cılız suyla yıkandım.

yıkanmakta ne yıkanmak.. avucuma suyu dolduruyorum, sonra avucumdaki suyu basımdan aşağı, sırtımdn aşağı falan döküyorum. 5 dakika dolunca kapıyı çalmaya başlıyorlar ve paldır küldür çıkıyorsun.

en ufak bir abartma yok bu hikayede.
Bedelli yapmış, korkakları göstermiş başlık.
Tankla nöbet tutuyordum bir baktım amerikan ordusu geliyor, "parola!" dedim durmadılar ben de ateş açtım.Ertesi gün arkadaşlarım beni tebrik ettiler.
ErmenistAn'la savaşın eşiğinden döndük. Detayları siktir edin. Ve sen Ermenistan ne ki sikimizin ucuyla bile ezeriz diyecek liseli kardeşim haklısın ezeriz ezmesine de sınır boylarındaki köy evlerinin sarı cılız ışıkları sönmesin diyeydi herşey. Sınırın bizim tarafında Tek bir ocağın bile dumanı söndükten sonra varsın Ermenistan haritadan silinsin yine soğumaz yürek.
Yıllarca anlatılan, modası hiç geçmeyen anılardır.
Askerlik anım yok lakin duyduğum en eğlenceli şey şu:
Talim sırasında, elinden tüfeğini düşüren asker, kollarını uzatıp, bilmem kaç kiloluk tüfeği kollarının üstünde taşımak suretiyle, " Karıcım senden özür dilerim" diye dakikalarca haykırırmış...
Öyle diyolla... Tüfek namustur hesabı...
Duyduğum en sempatik askerlik anısı bu.
Bence askeriyenin soğuk ve mesafeli duruşuna inat, son derece sevimli bir durum...
Nöbetçi çavuş olduğum bir pazar günü alay iştima için bölüğü topladığımda yaklaşık 480 kişilik bölüğün yarısından fazlasının arazi olması sonucu iştima kağıdının altına gazinoda görevli= 250 diye not düşmem sonucu alay iştima alanında silsile yoluyla önce nöbetçi uzmanın nöbetçi subaydan, nöbetçi subayın nöbetçi tabur komutanından, nöbetçi tabur komutanının nöbetçi alay komutanından laf yemesi. toplanıp hepsi beni zikecek diye düşünürken hiç laf bile duymamam.
kendi tezkeremin çıktısını kendim almıştım. inanılmaz bir zevkti.
Askerlik yaptığım kışla çevresin de terör yandaşı bir çok insan yaşıyodu ve buna bağlı olarak hergün toplumsal olaylar yaşanıyodu. Birgün akşam saat 9 suları nöbetteyim, etrafı izliyorum öyle mal mal. Sonra millet biraz bağırış çağırış ile birlikte yine toplanmaya başladı. Bende yine eğlence var nidalarıyla dışarıyı izlemeye koyuldum. Yol ortasında lastik yakmalar, molotof atmalar falan derken çevik kuvvet geldi olaya müdahale için malum şehir merkezi sayılır olayın yaşandığı bölge. Bende heycanlı heycanlı izliyorum bi taraftan şimdi dağılıcak it sürüleri diye. Bunlar havai fişekler atmaya yaklaşan araçlara molotof atmaya başlayınca poliste biraz uzaktan müdahale etmeye çalışıyo her neyse önce aracın biri topluluğa doğru epey ilerledi. Hah dedim şimdi bitti bunların işi. Araçtan biber gazı kapsülü atışı yaptılar sonra hızla geri vitesle bulunduğu noktaya dönüş yaptı. Topluluktan bi fırlama fırladı koşarak aldı kapsülü eline direk benim nöbet kulemin yakınlarına fırlartı. Böyle olaylara ilk defa tanıklık ediyorum. Biber gazı dediğin nedir ki diyorum kendi kendime. Önce bi hapşurma isteği uyandı bende sonra gözler de dudaklar da yanma derken nöbet bitene kadar ağladım. ömrümce ağladığım gözyaşlarımı biriktirsem orda akıttığım gözyaşı etmezdi be.
buralar roman olur ben pusuya yatıyım.
Kısa dönem poşet olarak vuku bulmuştur. Bir akşam çavuş devreler yazıhanede oturmuş kıvır zıvır işlerle uğraşıyor, hem de çay kahve lak lak ediyorlar... Ben de yazıhanede olduklarını biliyorum, 2 muhabbetin gözüne vuralım hesabı yazıhaneye gidiyorum. Kapı açık, bizim elemanlar oturuyor oval masa etrafında. Neyse içeri giriyorum "selamun aleykum gençler!" Diyerek sis bombasının fitilini ateşliyorum. Akabinde "hööytt" şeklinde bizim devrelere ait olmayan yabancı bir ses duyuyorum. "Oğlum o nasıl bir selam, burada öyle mi selam verilir?" Şeklinde nöbetçi astsubayın yaylım ateşine mâruz kalıyorum! Yahu hangi ara nöbetçi olmuştu, bölüğe hangi ara gelmişti, bizim elemanlarla hangi ara oturup muhabbete başlamıştı afallayıp kalmıştım. Diyemiyorum ki "komutanım siz buraya ne zaman geldiniz?". Neyse durumu toparlamak için baya bir stres olmuştum. Odadan çıkıp tekrar girdim. Durumu izah ettim. "Komutanım ben arkadaşların yalnız olduklarını biliyordum, sizi farkedemedim kusura bakmayın!" Falan... Dedim ot yolduracak gece gece! Ya da 500 metre ördek yürüyüşü. Hiç biri olmadı neyse. Sislerin arasında kayboldum, uzaklaştım çaktırmadan...
Çoğu palavradır. Evet.
Hatırlanmak istenmeyendır. Gerek yok. Bitsin ve gitsin.
Gece akla düşünce gülümsetip sigara yaktıran anılardır.

Yağmurlu soğuk bir gün eğitim ardından bölük akşam yemeği için toplanırken, ben koğuşa kendimi zor attım. sanki bütün kemiklerim kırılmış gibi kolumu kaldıramıyorum, üstüne bir de sıtma ıslak kamuflajlarla zar zor girdim yatağın altına. Islanmış kedi eniği gibi yatağın altında titreyip ısınmaya çalışıyorum ama bir yandan da açım sabah yediğimle duruyorum yemekhane yaklaşık 1 km bölüğe (malatya ulş.er eğt.alayı) kantine gidiyim desem cebimde çay parasından başkası yok, herkes yemekte olduğu için isteyecek kimse de yok uyurum belki düşüncesiyle çaresiz çektim yorganı kafama. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum yorganı birinin açmasıyla yarı uykulu açtım gözümü. Devrelerimden biri beni yemekhanede göremeyince doldurmuş ekmeğin arasını kadınbudu köfteyle cebine koyup getirmiş yanınada kola almış ye devrem sana getirdim dedi. Sonra üşüdüğümü görünce revirciden gidip ilaç, kantinden sıcak çay alıp geldi öleceksem de dirildim zaten o an.
Aradan 10 yıl geçti ama ne zaman aklıma gelse keşke şimdi yanımda olsa da sırtımda taşısam derim içimden.
Bitmiyor arkadaş yeminle bitmiyor.
Susturamıyoruz, susmuyorlar.
Tamam yeter da anladık.
Bi siz yapmadınız bu askerliği sonuçta.
Bir de nasıl iştahlı anlatıyor çenesine sıç.....
Askerlik şubesine girdim tecil için. Albay imza atarken teşekkürler hocam dedim. Dik dik baktı bana 'hocam deme ya ne hocası bana aşkım de' dedi.

Askerliğe dair tek anım budur.
en aklımda kalanlardan bir tanesi,

yazıcı olduğumdan dolayı akşam saat 16:30-17:00 arası evrak imzalatmak için bölük komutanın odasına gitmem gerekiyordu.
tam imzaları atarken parkamda zulada ki telefon kıpradı. biraz azar işte biz sana güveniyoruz sen böyle yaparsan bölüğün kalanı ne yapmaz gibi...

en sonunda git kendine 1 hafta karavana cezası yaz dedi. o bir hafta ızdırap olduydu bana. gerçi yinede askerliğin uzamasından iyidir.
Alt kura üst kura.
Çarşı izninde zilzurna sarhoş oldum. Öyle bir sarhoştum ki yaptığım şeyleri bana anlattıklarında hayal meyal hatırlıyordum.

Bu durumuma rağmen nizamiyeden komutan farketmeden nasıl geçtim onu da hatırlamıyorum.

Nizamiyeden bölüğe ulaşınca askerler içtimada ben yalpalayarak sıraya girdim. Durumumu farkeden Nöb. Astsubayın "sen ne içtin" sorusuna "alkol içtim kanka" diye yanıt vermişim.

Ayakta zor durduğum için astsubay ambulans çağırmış, aslında amacı tuttuğu tutanağa kaç promilde olduğumu yazmak tabiki.

Ambulansa binerken Astsby "araca bin" demiş ben de "önce sen bin kanka" demişim askerler anlatıyor.

Hastaneye giderken ambulansın içinde durumu yavaş yavaş analiz ettim. Tamam dedim. Cezayı aldık.
Hastaneye vardığımızda hiçbir soağlık sorunum olmadığından sadece sarhoş olmamdan dolayı hemşirelerden promil testi isteyen Astsby amacına ulaşamadı.

Sonuç: her şeyi ayrıntılarıyla yazan tutanağı okuduğumda istemsiz güldüm. Mahkemeye verildim ve 7 gün askerliğim uzadı.
Kasaturayı ibne astsubay saklaması akabinde bir alay subayda fırça yiyip diskoteğe atılmam terhisi alır almaz o ibneyi iyi bir dövmüşlüğüm var.
En çok guldugum bâzi askerlerin bir ağacın karşısına geçip yüksek sesle tekmil verip durması .

Bir de tek başına sol sağ diye yürüyüş eğitimine gönderilen askerler.
yüzde sekseni pisuvarda elini yüzünü yıkayan köylü, sağını solunu bilmeyen köylü ve komutana yapılan atar gider hikayelerinden oluşur.
ilk gecenin sabahında, yan ranzada erken kalkan birine, "kalk borusu çalmadan kalkılmaz, çabuk yat" diye gözdağı verilerek, çocuğun apar topar elbise ile yorganın altına sokulması hikayesidir.
bastım tekmeyi girdim yüzbaşının odasına yeter lan eğitim eğitim nereye kadar dedim.
sabah 08.00 akşam 17.30 hafta sonu tatil. kendi evimde kalıyordum.

pek de merak edilecek anılar değildir.
Bitmek bilmeyen güzel anılardır. Kim ne derse desin yaşadıktan sonra herkes soğan soymayı füze fırlatmayla eşdeğer görür.