askerin gönderilmemiş mektupları

entry20 galeri0
    1.
  1. "ilk mektup"

    (Gitmeden birkaç gün önce)

    Bana kelimeleri tutmak istediğini söylemiştin. Aslında çocukluğumdan bazı şeyleri hatırlattı bana bu durum. Küçük bir çocukken mucizelerin her an olduğuna inanırdım. Çoğu geceler herkes uyurdu ama ben uyumazdım. Tanrının, etrafımda bir yerlerde beni izlediğini düşünürdüm. Hayatımda onu en çok istediğim anda da karşıma çıkacağını ve elimden tutacağını düşünürdüm. Elimden tuttuğunda her şey değişecek gibi gelirdi. Onu hep bekledim ama hiç gelmedi. Üstelik inancımdan bir şey de kaybetmedim. Bir gün bir yerlerde bir mucize olacağına inanmak beni daha iyi biri yapıyor. Ama bir şeyi fark ettim. Bir şeyleri değiştirmek için ulaşılmaz şeylere ihtiyacımız yok sadece. Beni, hayatımı, gözlerimle gördüğüm dünyayı daha güzele doğru değiştiren her şeyde tanrıyı görüyorum. içlerinde bir yerden bana gülümsüyormuş gibi geliyor.

    Bana kelimeleri tutmak istediğini söylemiştin. Bense mucizemi seninle tuttum. Nefesime kattığın heyecanınla dünya daha güzel görünüyor gözlerime. Her nefes alışımda, bu şehirde bir yerlerde senin de aynı havayı soluduğunu düşünerek mutlu oluyorum. Zaman ne getirir, ne götürür bilinmez. Tutamadığın kelimeler olmayacak en azından. Bu kelimeleri, bu mektubu okuduğun her an avuçlarında hissedeceksin. Aslında tam olarak bunu söylemediğini de biliyorum. Ama dedim ya, zaman... O her şeyi içinde saklı tutar. Söylemek istediğim: Bu an dilimlerinin hepsinin gerçek olduğu. Bundan uzun zaman sonra bir çok detay unutulduğunda, hatırlanmaya değer hisler olduğu.

    Sonuç nereye giderse gitsin, sonumuz nereye varırsa varsın; birçok kere de dediğim gibi bizler hep iyi niyetler ürettik. Kısa hayatımın bir parçası olduğun için de çok mutluyum.

    Uğur Yaman
    Ağustos 2009
    istanbul
    http://albastropos.blogcu...+Gonderilmemis+Mektuplari
    2 ...
  2. 2.
  3. "ikinci mektup"

    Bugün ikinci günüm. Bu mahşeri kalabalığın içinde kalabalık yalnızlığımda düşündüğüm sensin. Bugün az da olsa sesini duyabildim. Ama sanırım burada "azlık" ve "çokluk" kavramlarını yeniden anlamlandırmak gerek. Zaman zaman tuvalete gitmenin, sigara içmenin, çay içebilmenin bile mümkün olması için izin almak gerekirken; en basit şeylere dahi özlem duyarken insan, coşkularımın çıkmaz sokağının sonunda özlediğim sensin. Geçen iki günümde en güzel şeydi seni duymak. Bir annemi aradım bir de seni. Nasıl da girdin hayatıma böylesi... Açıklamak bile tesadüflerin mucizelerini işe katmadan çok zor.

    Bu aşılmaz duvarların, görülmez sınırların ve istila edilmedik köşelerimin -kalbimin- kanatları altında büyütebildiğim yegane şey, sana olan hislerim ve tükenmek bilmez heyecanım. Birçok insan tanıdım arkada birini bırakmamak için ayrılan ve bu yükü üstlenmek istemeyen. Sanırım yaşamadan anlaman zor. Şu anda bu koğuşta sana bu satırları yazarken alay konusu olduğumu da düşünürsek, bu kalabalıkta yalnızlık yaşamam, canımı acıtmak yerine beni mutlu ediyor. Bu insanlarla aynı olmamak, bu insanlarla aynı seçimleri yapmamış olmakbeni mutlu ediyor. Korkulara ve kemirgen hislere yenik düşüp birkaç senelik ilişkilerini sonlandıran insanlara inat, bu sahipsiz hiçliğimde duygularıma ve sana sarılmak, beni "ben" yapıyor.

    Bana rengini sormuştun ve sana "sarı" demiştim. Böylesine koyu renkli özlemler, sarı rengini daha çok arzuluyormuş. Bir yandan içimde büyürken sen, diğer yandan sensizliğe mahkum olmak, sanırım canımı en çok yakan şey olacak. Ama diğer yandan da başıma gelen en güzel şeylerden birisin. Birazdan ışıklar söner ve gözlerimin ufkuna asılmış hayalin biraz daha netleşir. işte o zaman biraz daha mutlu bir adam olurum. Senle dolup taşarken, sana biraz daha yakın hissederim.

    Uğur Yaman
    13.08.2009
    21:45
    Kütahya
    3 ...
  4. 3.
  5. "üçüncü mektup"

    Bütün koğuş çoktan yattı. Işıklar söndü ve ben tüm hararetimle sana birikiyorum. Bugün sesini kısa süreli de olsa duyabilmek, günümü güzelleştiren yegane şeydi. Şans veya talihsizlik -her neyse- cam önünde yatıyor olmak, sana bu satırları yazabilmemin en can alıcı sebebi. Kimsenin sivrisinek ve soğuk sebebiyle yatmak istemediği bu yatakta yatıyor olduğum için mutluyum. Bu sayede bahçeden gelen ışıkla bir şeyler karalayabiliyorum.

    Nasılsın, ne haldesin bilmiyorum. Ama hep iyi olman için dua ediyorum. Bu kalabalıkta sivil hayatın en basit eylemlerinin ne kadar değerli olduğunu anlıyorum. Buraya gelmeden evvel uzun dakikalar, belki de saatler, sesine doyamazken; burada bir iki dakika ailemi ve seni arayabilmek için uzun kuyruklu sıralara giriyorum ve anlayışsız bekleyişlerin tacizine uğruyorum. Ama kulaklarımdan kalbime sıcak sıcak akan sesinle tüm olumsuzlukları unutuyorum. Belki de herkesin şikayet ettiği bu askerliği seven sessiz kitlenin elemanı oluyorum. Hani hep derdim ya küçük şeylere anlam yüklemenin hayatı güzel kıldığını, işte belki de o küçük şeylerin en değerli olduğu yer burası. Sesini azıcık duyabilmek, fırsat buldukça bir şeyler karalayabilmek, becerebilirsen yalnız kalabilmek...

    Ne güzel şeymiş özlemek... Ne güzel şeymiş özlenmeye değer bir şeylere sahip olabilmek. Sahipsiz piçliğimin anlamını öğrettin bana. Belki bunun farkında bile olmadan. Her şeyin milyon kere tekrar tekrar düşünüldüğü bu ayrı dünyada zihnimi ve kalbimi yoran sebebim olduğun için mutluyum. Birazdan gözlerimi kapadığımda hayalin daha da netleşecek. Gözlerimin ufkuna asılmış hayalin can bulacak ve belki "yer aynası"nda sırt üstü uzanıp göğe bakacağız, belki de herkesten ve her şeyden uzakta göz göze diz dize birbirimizi seyredeceğiz. Ruhunun üstünü açık unutma "bebeğim".

    Uğur Yaman
    15.08.2009
    00:40
    Kütahya
    http://albastropos.blogcu...+Gonderilmemis+Mektuplari
    2 ...
  6. 4.
  7. gönderilmişten daha duygulu olduğu kesindir.
    0 ...
  8. 5.
  9. "dördüncü mektup"

    Zaman, alabildiğine acımasız ve sen yoksun. Belki de hep buradasın, içimdesin! Susturucuya takılmış sessiz çığlıkların senfonisini dinliyorum.Kalp atışlarımda çınlayan şarkınla kendimi uyutmaya çalışıyorum. Düşlerin dünyasına dalınca unutuyorum burada olduğumu. Sonra birileri emirler yağdırıyor. Birileri emirlerden şikayet ediyor. Bense bir rüyadan uyanmış gibi şaşkınlıkla seyre dalıyorum. Olan biten hala inanamıyorum. Bedenim burada ama ruhum sende kaldı sanki.

    Sana sarılışım geliyor aklıma. Boynundan öpüşüm ve kokunu içine çekişim. Sen taksiden indiğin anda bir parçamı da yanında götürdün. Bunu o anda hissederken, bir çığ gibi büyüyeceğini bilmek ve şimdi de yaşayarak öğrenmek, zaman zaman düşündüğüm şeyler. içime girdiğin andan itibaren tüm hücrelerimi tesirine böylesi alacağını bilmek ve şimdi bunu yaşıyor olmak çok garip. Senden uzakta, uzak bir kentte ve ücra köşelerde senle dolup senle taşan biri var. Belki unuttuğun, belki de belirli aralıklarla hatırladığın ayrıntıları bir film gibi sürekli zihninde makaraya saran benliğim, hikayenin yarım kalan kısımlarını düşlerinde yaşatıyor. Canlandırdığım türlü hikayenin en güzelini seçmeye çalışıyor.

    Binlerce hikayenin iç içe yaşandığı yer burası. Alakalı-alakasız birçok parçanın bir bütünü oluşturduğu yer belki de. Ne seçmek, ne seçilmek, ne beğenmek, ne de beğenilmek önemli değil. Sürekli kendini yineleyen bir bütünün parçalarıyız. Yok edilmeye çalışılan duygularım, inadına sarıldığım hazinem. Beni "ben" yapan, bana "sen" katan duygularımı seviyorum.

    Bazen güneşe, bazen de yıldızlara bakıyorum; senin de onlara baktığını düşünmek beni daha mutlu biri yapıyor. Birbirimize uzanan somut bir yol yaratmışız gibi hissediyorum. Nerede olursan ol, nereye gidersen git, ruhunu ruhumla sar "bebeğim". Ruhum seninle

    Uğur Yaman
    15.08.2009
    15:31
    Kütahya
    http://albastropos.blogcu...+Gonderilmemis+Mektuplari
    2 ...
  10. 6.
  11. "beşinci mektup"

    Yat emri geldi, ışıklar söndü ve karanlık örtüler örtüldü koğuşların üstüne. Bahçeden sızan ışıklarla açıldı yollarım ve uzadı sana. Bana kelimeleri tutabilmek istediğini söylemiştin. Yokluğumda yapabildiğim sadece bu. Yokluğunda ise sarıldığım, düşlerin...

    Küçük şeylerin büyüdüğü dünya burası. Bazen bir dal sigaranın, bazen bir yudum suyun, bazense bir çikolatanın insanı özgür hissettirdiği bu hengamede her şeye özlem duyarken insan; senden ötesini umursamayışıma gülümserken yakalıyorum kendimi. Seviyorum da bu halimi. Kendimi sana bırakırkenki terk edilmişliğimde bana kalan, hiçbir zaman bir önem arz etmediğim bedenim.

    Kimi zaman tuvalete gitmenin dahi izne tabi olduğu bu "öteki dünya"da sınırsızca yapabildiğim tek eylem: Seni düşünmek... Beni özgür hissettirdiği için değil, rahatımı düşünemeyecek kadar aptal olduğum için değil, bu dünyada beni önemsemesini arzu ettiğim başka biri olmadığından değil... Birçok kesit yaşadığımız şu hayatta ikimiz de neyin ne olduğunu biliyoruz. Gözlerimi ne seninle açtım, ne de seninle kapayabileceğimin garantisi var. Üstelik seninle kanatlanan ruhumun öğrendiği en önemli şeylerden biri de, hiçbir şeyin garantisinin olmadığı.

    Seni düşünüyorum: Çünkü hissetmenin de, hissedilmenin de anlam bulduğu en mantıklı açıklama sensin. Mantığın da, ruhun da ayrı yollardan ulaşabildiği yegane adres sensin. Haraç mezat bağışladığım yanılgılarımın çıkınlarına çizilen hatlarda, sana uzanan gerçeklerin izlerini topladım. Ayrık otlarıyla istila edilmiş umut tarlalarım satılırken, kiracısı olduğum dünyamda bulduğum düş bahçemsin. Kangren çiçeklerim çürüdü. Düş yapraklı çiçekler büyüttüm izlerinde. Bir dev büyüyor bu sensizlikte. Nerede olursan ol, nereye gidersen git, ruhunun üstünü açık unutma! izlerinden takip et sana yolcu ruhumun emanetini!

    Uğur Yaman
    17.08.2009
    22:38
    Kütahya
    http://albastropos.blogcu...+Gonderilmemis+Mektuplari
    2 ...
  12. 7.
  13. "altıncı mektup"

    ışıklar söndü, bu ayrı dünyanın üstüne karanlık örtüler çekildi. insanlar uyurken açık penceremden ruhumu sana saldığımı düşünüyorum. aynı yıldızlara baktığımızı hayal ediyorum. bu hayallerin izinde düşlerim acıtmıyor canımı. ya da daha az acıtıyor. zaman akıp giderken el kol bağlı çaresizliklerimde, bir gün sana yetişemeyecek kadar uzaklaştığım gerçeğiyle yüzleşmekten korkuyorum.

    acımasız yorgunluğuma ve mengenede yürek acısı özlemlere inat, az evvel telefonda sesini duymuş olmakla yatağıma mutlu bir adam olarak giriyorum. sesini duyarken, ahizeye, sana sarılmışçasına sevgiyle sarılışım geliyor aklıma. gülümsüyorum. belki de en masum tepkisi bu hislerimin.

    garip hisler içerisindeyim. sanki buradan başka hiçbir yer yokmuş gibi geliyor bazen. sanki dışarıda olan tek şey senmişsin gibi geliyor. diğer yandan şaşkınlığa düştüğüm zamanlar oluyor. buraya ait olmadığımı hissediyorum. sanki telefonum çalacakmış ve sesini duyunca bu kabustan uyanacakmışım gibi geliyor. her hücremle sana susuyorum. sonra şaşkınlık azalıyor ve yerini kimsesiz öfkelere bırakıyor. zaman, acımasızlaşıyor.

    öteki dünyaya insanların konsantre hallerinin yerleştirilmiş hali burası. farklı kentlerden, farklı kültürlerden ve farklı karakterlerden birçok insan iç içe. dışarıda beyefendilerin çirkefleştiği, dışarıda görünmez hayatların asaleti kazandığı veya yaşadıklarından haberdar dahi olmadığımız insanların hayatlarına karıştığım, hayatıma karıştıkları yerdeyim. koca bir dünyayı ve maskelerinden, statülerinden arınmış ruhların boy aynalarında çürüdüğü; kumdan kalelerin, enkazında boğulduğu alışılmamış gerçekleri görüyorum. gözlerimin ufkunda ve hislerimin kantarında büyümenin sebebi ne küçülen dünyam, ne de çürüyen insanlar... bunu çok iyi biliyorum. nerede olursan ol, nereye gidersen git, izlerinden takip et sana yolcu yüreğimin ebediyetini ve ruhunun üstünü açık unutma. ruhuma sarıl.

    uğur yaman
    18.08.2009
    22:40
    kütahya
    http://albastropos.blogcu...+Gonderilmemis+Mektuplari
    2 ...
  14. 8.
  15. "yedinci mektup"

    gök kubbe kanatları altında uyuyan şehri izliyorum. bu şehir sensiz, bu şehir soğuk. sahipsiz bir anahtar kadar kimsesiz ışıkları, hiçbir engelime sancısız umutlar ekmedi. görkemine sensiz çaresizliklerin karanlığı çökmüşken, eneze aldanışları avutmaz beni.

    "koğuşlar kalabalık ve yüreğim ıssız. insan yığınlarının enkazında düşüncelerim... ve gözlerimin ufkunda hala aynı resim!"

    günümün en güzel hadisesiydi sesini duymak. iki gündür seni aramak isteyen heyecanımla savaştım. hasta sesimi duymanı istemedim. sen konuştukça küçüldü dünya. değersizleşti, sahipsizleşti ve bana bağışlanmışçasına kimliksizleşti. oysa hiçbir değeri yoktu gözümde. beni özlediğini söylediğinde karardı gözlerim, üşüdü ellerim. ruhuna giden yollardan, sana açılan kapılarımdan içeri sıcak bir şeyler aktı. tüm bedenime, ruhuma yayıldı.

    ve o an, bu şehir de artık "sen"din benim için. bu aptal telefon kulübesinden ibaretti bu şehir. sesini duyduğumdaki mutluluğumda, özlediğini söylediğindeki coşkumda saklı kısa zaman dilimleriydi. ne parçalanmış ruhlar, ne de binlerce farklı hayat hikayesi hiç olmadı, hiç yaşanmadı, bu şehrin üstüne senden ziyade hiçbir detay etiketlenmedi. bu şehir "sen"din artık benim için.

    sadece özlemini büyüten bu sensizlikte seni sensiz yaşamanın sabırsız bekleyişleriyle inleyen benliğim, vuslatına düşler büyüterek avuttu kendini. vuslatın bin bir çeşidini kurdum, oynadım, ezberledim. yenilerine olan arzumu da yitirmedim. senin olduğun hikayelere de bir türlü doyamadım. "geleceğin yolunu geçmişin yıldızı aydınlatır" demişti birileri. içinde olmadığın bir dünya için denmiş olmalı. oysa seni buldum. içimde, düşlerimde ve geleceğimdesin. gözlerimi kamaştıran ışıltınla çürüttüğün enkazıma yeni bir dünya inşa edişini izliyorum. kalbimin demirini saldığım denizinde sana boğuluyorum.

    birazdan gözlerim kapanır. yorgunluğum, yılgınlığım ve sensizliğim; bir rüyanın pençesinde son bulur. belki başına çiçekten bir taç bile takarım, kim bilir... ruhunun üstünü açık unutma!

    uğur yaman
    22.08.2009
    23:06
    kütahya
    http://albastropos.blogcu...+Gonderilmemis+Mektuplari
    2 ...
  16. 9.
  17. "sekizinci mektup"

    öteki dünyanın öteki insanıyım. burada da öteki olduğumu fark etmek zor olmadı ama kabullenmek için iki haftanın geçmesi gerekmiş sanırım. sivil dünyaya yabancılığımı sevdiren mucizem olmuştun. eskimesini istemediğim lakin, zamana da doyuramadığımız cennetin ziyadesinde bu öteki dünyada yoksunluğunu en çok hissettiğim şey sensin.

    dünyanın küçük alanlara sığdırıldığı, daha konsantre yaşandığı ve daha acımasız zaman saydığı bu ücralarda, her şeyin gerçek anlamının daha net görülmesiyle içimde biraz daha oyuluyorsun.

    nefes alışlarımı çekilmez kılan ayrıntıların encamında sesini duymak ve mutlu olmak istedim. hatlardaki problemler yüzünden seni duyabildim ama beni duyamadın. bununla dahi yetinebilmeye sebepler bulabildiğim için şanslıyım. her şeye şikayet etmek ne zamanı ileri sarıyor, ne de daha mutlu olmaya yardımcı oluyor.

    biliyorum ki şu an sana sarılamam. donunamam! öpemem güzel dudaklarından. dalamam yeşil gözlerinin denizine. ya da çıkardığında lenslerini, uzanamam kahve gözlerinin cennetine. tutamam ellerini ve çekemem nefesini ciğerlerime. ama ne şekilde olursa olsun sesini duymak ölesi güzel, ölesi özel.

    şu an dokunabildiğim, aptal koridorlar. ihtiyaç duyduğum, sadece ışıkları. ne kadar soğuk olsa da betonları, seviyorum onları. öteki dünyada seni hatırlatacak bir detay daha hafızama kazıyorum. yabancı gözlerle bakıyor nöbetçiler ama inadına kucağına alıyor soğuk betonlar. sözlerin hisleri resmetmekte zorlandığı bu yutkunmada sana susuyorum. bil ki ruhun ısınsın. aptal mazeretler yormasın yüreğini. acıtmasın ve kanatmasın. ay tenli ruhun ruhuma sarılsın.

    uğur yaman
    25.08.2009
    22:25
    kütahya
    2 ...
  18. 10.
  19. "dokuzuncu mektup"

    sesini duymakla rahatlayan içim, içimdekileri sana haykıramamak yüzünden canımı sıkıyor. oysa ne çok şey biriktirdim sana. bu dünyanın ötesinde ve merkezinde bir inci gibi saklı kentimde sakınırken seni her şeyden, sana söylemek istediklerimi kimsenin duymasına tahammülüm yok.

    belki bazı cümlelerim yüzlercesi tarafından yüzlerce kez zikredildi. belki de hayal dahi edilmedi. bunun önemi de yok benim için. önemli olan önce sensin, sonra da hislerim. ahize yerine sanki ruhuna sarılırken ellerim, bir mabedin ortasında sana taparcasına dünyadan soyutlanan varlığımın uç noktaları adeta... telefon kuyruklarının kalabalık tacizleriyle kabardı hasretim. sabırsız bekleyişlerin meraklı kulaklarına seni meze etmeyi hiç istemedim. kimsenin bilmesini istemediğim, anlamsız meraklarını duyabildikleri birkaç kelime ile doyurmalarını yediremediğim sınırların ziyadesinde sadece bana özelsin.

    bu gürültülü, yalnızlığı bile kalabalık bu koğuşun köşesinde seni düşünürken, aklımdan geçen cümleleri dahi duyamazken sana açılan kapılarımda en büyük şansım yine hislerim. özlemek ağrısının, düş kurmak yakınmasının ve beklemek sancısının hengamesinde can yakmayan şey yok gibi. can yakan bunca şeyin arasında hayat veren yanım olman, beni sana bağlayan bir detayım.

    "keşke"lerin, hayatın kendisi olduğu yer burası. onlarca keşkeli cümlemin içinde olmanı seviyorum. her ne kadar şu an benim için sancı olsalar da...

    ışıklar söndü, sahte uykular örtüldü insanların üstüne. farklı hayatların farklı nefes alış verişleri yordu duvarları. sahte kahkahalar, içi boş sözler ve anlamsız ayrıntılar duyarsızlaştırdı beni bu sahipsiz betonların yaşamına. şu an beni memnun eden şey, karanlıkla beraber netleşen hayalin. iyi ki varsın. ruhunun üstünü açık unutma.

    uğur yaman
    01.09.2009
    22:17
    kütahya
    2 ...
  20. 11.
  21. "onuncu mektup"

    "özlemek seni kabuslarla bir bütün, işte o zamanlar kendimi de bıraktım büsbütün..."

    bir süredir zihnime kazıdığım cümlem oldu. sensizliğe mahkumiyetimi onaylayan şakaların, kabuslarım oldu. bir garip haller içindeyim. düşlerimin pembesinin solduğu karanlıklarda, sensizliğin koynunda uyanıyorum. senden yoksunluğumu unutup hepten mahrum kaldığım kabuslarıma kızıyorum.

    bazen de başkalarına acırken yakalıyorum kendimi. özleyenlere, terk edilenlere, hasret çekenlere yoldaş olup dertlerini dinliyorum. kendimin de asker olduğunu unutuyorum çoğu zaman. farklı hayatlarda kendimden bir şeyler ararken, birçok farklı hikayenin öznesi olduğumu göremiyorum nedense.

    bu garip sisteme ayak uydururken yüzlercesi, nedense yol olarak nizami detayları dışlıyor. ayak uydurmak denen hadise dahi, herkesin eşitlendiği ve yaşam unsurlarının kısıtlandığı bu hengamede merkantalizmden gaz almış. nereye baksam çirkin yüzler görüyorum. sahtesi makyaj gibi yüzlere boyanmış gerçeklerin iğrençliğinden midem bulanıyor. geri çekiyorum kendimi. soyutlanıyorum bu öteki dünyadan. ama yine de görünmez adam olmayı beceremiyorum.

    insanlara ve insanlığa eskisi gibi bakamayacağım muhakkak. değişimimin hızlandığını görebiliyorum. birçok penceremi kapatıyor, birçok yeni pencere açıyor ve var olan pencerelerimin ufkunu da genişletiyorum. tüm bu nizami karmaşanın dolaylı olarak insanlara yeniden öğrettiği insanlığın kendisi, sızısını bağışlanamayacak kadar kimliksizleştirdiği yutkunamamaların gerisinde kuytularını kaybetmiş olmanın anlamını biliyor. belki de bu yüzden buraya "öteki dünya" diyorum kim bilir...

    zaman, her zamankinden daha acımasız. ama gösterişsiz şeyler bahşediyor. çok şey alıp hiçbir şey vermemiş gibi görünse de, elinde olanların ne kadar gerçek olduğunu sınamaya yardımcı oluyor. bir "ben" varım "sen"den öte, bir "sen" varsın "ben"den ziyade...

    karanlıklar kaybetmesin umutlarını! yansın çıkmazların ve dönsün gecelerin sabaha. ama sen yine de ruhunun üstünü açık unutma! ruhuma sarıl.

    dip not: bil bakalım ne?

    uğur yaman
    04.09.2009
    21:50
    kütahya
    2 ...
  22. 12.
  23. "on birinci mektup"

    bugün acemi asker olarak son günüm. yarın yemin töreninden sonra birilerine göre usta asker olacağım. farklı duygular içerisindeyim. bu öteki dünyaya bir yaşam sığdırdık. yarın, burada kimse kalmayacak. acısıyla tatlısıyla birçok şeyi geride bırakıp başka bir ötekiliğin parçası olacağız.

    bir ayın ardından içimdeki çocuğun en çok ortaya çıktığı gün bugün. insan yığınlarının betonlar arasına sıkıştığı bu karmaşada eğlenmeyi en çok hatırladığımız gün bugün. oysa ne hasretlere perde çekebildik, ne de asker kimliğimizi sonlandırabildik. bir başka bilinmezin izinde geleceğimiz.

    bu garip cümbüşün ortasında bir yangın gibi içimde büyüdün. oynayan, birbirine sarılan, telefon numaralarını birbirine veren insanların arasından sıyrılıp sesini duymak istedim. telefonun açılmasa da içimdeki çocuk bu kelimelerle sana sarılıyor. senin için anlamsız bu ayrıntıları sana anlatarak kangren çiçeklerini güneşli günlerin sabahında düşlüyor. ben de içimdeki çocuğu izliyorum. kalp atışlarında, heyecanında, gözlerinde seni arıyorum ve hislerimle resmini çizmeye çalışıyorum. bende izlerini görmeyi seviyorum. her hikayede yokluğuna rağmen varlığına dair izler bulmak beni daha mutlu biri yapıyor.

    ne güzel şey seni özlemek ve ne güzel şey seni düşlemek... bazen benim gözlerimle düşlerimi görmeni istiyorum, bazen de hislerimi bir an olsun hissedebilmeni diliyorum. sonra da bir şeyler hissetmek için bunlara ihtiyacın olmaması gerektiğine inanıyorum. senin için ne olup ne olmadığımı, ne olup ne olamayacağımı da bilmiyorum. ama hayatımda ilk kez bu bilinmezlerimi seviyorum. bazen korkuyorum, bazen de kendime güven tazeleyecek detaylar buluyorum. büyük bir ihtimalle "her şey sende gizli..."keşfedecek de çok şeyimiz var. belki bir adım ötede bulacağımız bir hiçlik, belki de bir ömür izinde koşacağımız heyecanlar... hiçbir şeyin garantisinin olmadığını öğrendim. belki de bu yüzden meraklarımı da korkularımı da sevmeye başladım.

    eskiden hayatı kendime uydurmaya çalışırdım. kabullenmem gereken şeyler olduğunu anladığım düzlükteyim. burada seni buldum. yorgun ve yılgındın. kendine de ihtiyacın olduğunu sayıkladığını hatırlıyorum. sana ihtiyacı olan tek kişi değilsin. kendine ayırdığın senden ötesini istiyorum. bunun ne demek olduğunu biliyorsun. kendinden çaldığın uykusuz geceler olmaktansa ve sonunda değmemişliğin kalmaktansa; arzularının izinde heyecanlarına merdiven olabilmenin yollarını arıyorum.

    bugün bir başkasın içimde. dünden güzel, dünden özel. ruhunun üstünü açık unutma! izlerinden takip et sana yolcu yüreğimin ebediyetini...

    uğur yaman
    10.09.2009
    21:37
    kütahya
    http://albastropos.blogcu...+Gonderilmemis+Mektuplari
    2 ...
  24. 13.
  25. "on ikinci mektup"

    Yaşlı gözlerin büyüttüğü kangren çiçekler, güneşli günlerin sabahına uyanmıyormuş. Bahçeler dolusu düşler eksem de boş. Umut tarlalarımda sabırlı bekleyişlerin yanılgıları çürür. Çürüdükçe biraz daha "ben" olurum. Sen düşerken gözlerimden, ben en çok göz pınarlarım kurur diye korkarım. Sana hasret çaresizliğimde sana yenik ağlarım.

    Çoğuna göre erkek olmayı hiç beceremedim. Kalbime taştan duvarlar öremedim, acınası gözlere öfkeyle bakamadım, ne düşürmeyi öğrendim, ne de düşene vurmayı... Ne öznesiydim terk edişlerin, ne de yüklemiydim olumsuzlukların. Ben hep aynı baharların, ben hep aynı hasretlerin, ben hep aynı aşkların gupsesiydim. Ya da öyle olduğumu sandım.

    Ben güneşimi bağışlarken düş çiçeklerine, şen şakrak aldanışların gölgesinde serinlemeye bile layık görülmedim. Ya da aldanış değildi onlarınki. Hiç olmamışlıktı, olamamışlıktı. Yalın saadetin zincirinde süslerini kaybetmiş yakınmaların sesini bilirim. Tırmalar acımadan kulakları. Dolanır düşle gerçek arasında ve inletir kapılarını. ikisine de birçok şeyi haram etmektir gayreti. En çok istenen şeyden koşar adım kaçırtmak ister insanı. Öyle bir nefrettir ki duyduğu, mutsuzluğuna sebep ektiğini dahi göremez. Kördür gözleri. Boş konuşan bir gevezedir dilleri. Ama hep haklıdır kendine göre. Ya da sadece haklı olduğunu duymasıdır ihtiyacı olan. Nedenini bilmeden, niyesini sormadan..!

    Dün ve yarın arasındaki gelgitlerden bugününü yaşayamaz. En çok da yaşatmaz. Uzatır geceleri, inletir sabahları ve sancılı doğumlarında çoğu zaman ölü doğar bebeği. Birer birer solar yaprakları ve düşer çiçekleri. Gözlerinin feri kaçtıkça parlar maskesi. Yenilenir, yinelenir. Başka başka umutların mezarı olmak için albeni katar kendine.

    Bazen birkaç satır yazıyla anılır, bazen birkaç şişeyle satılır! Kimi anar, ağlar; kimi satar, söver. Belki saklanan bir nesnedir kutularda, belki de bir mezedir sarhoş masalarda. Düşle gerçeğin yanılgısı gibi ortası yoktur. Ama o hep herkese yabancı ve haklıdır. Öyle olduğunu sanmıştır belki de.

    "Düşlerden uzakta, gerçeklerin içinde ve yakınmaların koynunda salya sümük bir kalp kırıklığına sarılmak gibidir yad etmeler. içine her şeyden biraz katar, en çok duymak istediğini anlatırsın. Belki de o yüzden yanılmışsın!"

    Uğur Yaman
    26.10.2009
    15:57
    Eskişehir
    4 ...
  26. 14.
  27. "on üçüncü mektup"

    Küçülen dünyam mıdır ufkumu bir bilinmezin ardına saklayan, ya da büyüyen özlemlerim mi beni ölesi yoran... Tecelliye olmaz ibadet, teselliyle etmem şikayet... Belki bir gün gözlerimden buğusu kalkacak nihayet.

    Kalbimde izi, dilimde ismi, gözlerimde hayali hırpalar beni. Oradan oraya çırılçıplak savrulur içim. Zihnimin duvarlarına unutulmayanlar yüklenir. Unutmaya çalıştıkça boğazımda düğümlenir.

    Bazı bazı durulurum. Ya da öyle olduğumu sanarım. Sonrası kıyamet, içerim felaket, tenimde şefkatli dokunuşların hasretiyle bir çığlığın öncesinde yorulur ellerim. Göz patlak, kafa çatlak dağılasım gelir bir uçurumdan aşağı. Sonra çaresizliğimin altında kalıveririm.

    Asi tarafım törpülenir hüznümün yokuşunda. Vazgeçmek değildir akıbeti. Her şeyden el ayak çekip terk-i diyar edesim gelir. Kopasım gelir içimden, çıkasım gelir kalbimden, kaçasım gelir zihnimden... Ne becerebilirim, ne de hislerimden uzağa kararlı adımlarla koşabilirim.

    Daralan duvarlar bir inme gibi çökerken üstüme, büyür boşluğum. Kaybolurum içinde. Cevapsız sorularımın denizinde kemirgen meraklarım oyar beynimi. Kalp yangınımın dumanı ciğerlerimi yorar.

    Bir bir tükenince umutlarım, düşlerin yaşamı da son bulur. Umut yaşatır, korkular da hayatta tutar. Şimdi ne umudum vardır yaşamaya, ne de korkum vardır ölmeye. Geriye kalan, birkaç satır yazı ve bir kalp kırıklığıdır. Umudumu yok eden, başka bir hayalin koynundadır şimdi. Kalp atışlarında izi yoktur ismimin, düşlerinde izi yoktur cismimin.

    Zaman her zamanki gibi acımasızdır yine. Oysa bu sefer bunun farkındalığında olan sadece umudu yok olandır. Gerisi ise koca bir yalandır.

    Uğur Yaman
    31.10.2009
    22.07
    Eskişehir
    2 ...
  28. 15.
  29. "on dördüncü mektup"

    Salaş meyhanelerin puslu ışıkları gibi gözlerim...Mutluluğa aç bakışlarından sahipsiz hüznü sızar. Aynada bakarken cismine, en çok kendine kızar. Kesilse de nefesi, her zaman susar.

    Daha dün saçlarından tutarken acılarımı, bir bir sayarken mucizelerimi, şefkatle okşarken kırıklarımı; şimdi uçurumun kenarında düşlerim. Susturucuya takılmış çığlıklarım duyulmaz köşe bucak. Kucağına atılmak için gecelerin, kalk saatim karanlığa kurulu. Daldasında zifiri özlemler büyüttüğüm ağaçlar hırpalar beni. Kanatları altında okşarken sırtımı, yıldızların gölgesinde yüreğime kanarım. Küçük bir çocuk gibi, hıçkıra hıçkıra ağlarım.

    Aşka korkak kelimelerin dökülür, saçma bir monitörden üzerime yığılır, bana uzak bakışların süzülür... Midemde hazımsızlık ağrısı, yüreğimde izlerinin sancısı; her şeye uzak ve her şeye yabancı, antik acılar çarşısında bağışlanmış gibiyim.

    Uğur Yaman
    10.11.2009
    16:00
    Eskişehir
    2 ...
  30. 16.
  31. "on beşinci mektup"

    Keşkelerin, hayatın kendisi olduğu bu öteki dünyada makaraya sararken kendini, geleceği daha çok kuruyor insan. Zihnimin kırıklarından taşarken yanlışlar, geleceğimin yolu daha sorgulanır hale geliyor.

    Bir filmin seyrinde karmaşam. Kütahya'da soğuk betonların üzerinde kaldı mutluluğum. Eğitim sahalarının zorba yorgunluğunda kaldı güzel düşüncelerim. Soğuk ve ciğerlerimi hasta eden yatağımın karanlıklarında kaldı yüzü gülen hayallerim. Koşarken sana, istanbul yolunda çatladı sabrım. istanbul-Eskişehir yolunda doğdu hayalkırıklığım ve Eskişehir'de büyüdü. Kalp sızısından ziyade bir şey yaşatmadı bana bu şehir. Kütahya'da hasretinle, Eskişehir'de kırıklığınla, bu iki şehir de "sen"sin artık benim için.

    Tükettiğim zamanda yok edemediğim hislerim, söyleyemediğim sözlerim var bilmezsin. Sen korkular büyütürken, sensizliğe uzanan adımlarımda can kesiklerimi görmezsin. Gözlerin kapalı, kulakların tıkalı bahçende çiçekler büyütemezsin. Yaralı kalbinin kör hıncıyla çürüdü sabrın. Yanlışlarına bağışladığın merhametinle yorulmuş kalp atışların.

    Bugün bir başkasın içimde. Dünden yeni, yarından ziyade. "Sarı" kalbinin merhabasında üşüdü gün doğumlarım. Semasında buğulu iç çekişlerin kızılı, ufkunda ürkek bakışların titrek gölgeleri ve ortasında akşamı bekleyen silüetinle bir bilinmeze yolcu nefes alışlarım...

    "Sen sana emanet, içerimde kıyamet, kalp atışlarımda esaret... işte her şey bundan ibaret!"

    Uğur Yaman
    16.11.2009
    13:45
    Eskişehir
    2 ...
  32. 17.
  33. "on altıncı mektup"

    Kızıl, kızıl, kıpkızıl... Tırnaklarının hıncında bağır çağır can çekişiyor garbı, gökyüzünün. Kışlara niyetli baharında hüznün, boyun bükük çaresizliğinde, solan umutları düşüyor tepelerinden söğüt ağaçlarının. Ağır yaralı güllerin aşk kokan yaraları diplerinde. Rüzgarlarla taşınmış, etraflara saçılmış.

    Geceye gebe gün batımlarına pusu kurmuş gölgeler. Nefes alışların ensesinde büyütüyor sessizliği. Gâh eve gitme telaşından memurların, gâh yitip giden zamanından hayatların, güç bularak büyüyor. içine alınca her yeri, gecenin kendisi olarak sancılı gün doğumlarına umut ekerek doğuyor.

    Sonra yıldızlar beliriyor tepelerde. Gözlerin gibi ışıl ışıl ve yokluğun gibi soğuk. Gölgesinde büyüyor yalnızlığım ve daldasında üşüyor "ben"im. Firari adımlarım uzaklaşırken insanların akarına, sisli boşluğun ortasında kayboluyor bedenim. Buğulu gözlerimin puslu ufuklarında hayalin, boğazıma düğümlenmiş sözlerim ve cebimde mektuplarımla uzaklaşıyorum herkesten.

    Bazen bir dost eliyle siliniyor gözlerimin buğusu. Kalp atışlarımın izlerini takip eden bir çift gözün, yaralarımı saran birkaç kelâm sözün dağıttığı ücralarımda güçsüzleşiyor olmayan sabahlarım. Geceyi gün eden sözlerin emanetinde dağılıyor yalnızlığım.

    Gün sayarken özgürlüğe, kalp atışlarımın esaretini görmüyor kimseler. Bana hep yeni umutlar vaat ediyorlar.

    Uğur Yaman
    23.11.2009
    16:05
    Eskişehir
    2 ...
  34. 18.
  35. "on yedinci mektup"

    Gece gündüz düşünüyorum. Rüyamda dahi insanların her şeylerini bağladıkları hiçliklerin hiç olma sebeplerini düşünüyorum.

    Mektuplarımdan birinde yeni bir dünya inşa edişini izlediğimden söz etmiştim. Şüphesiz farklı bir şeyi kastetmiştim ama mutlak olarak şimdi kelimelerin daha da can buluşuna tanıklık ediyorum.

    Her şey değişiyor. insanların seçimlerine olan bağlılık sebeplerini düşünüyorum. Düğümlerin önemli bir noktası bu olsa gerek. Her seçime yön veren bir inanç ve inançlara biat eden, daha kendini bulmadan inançlara yol olmuş adanmışlıklar varken, inançlara dahi neden saygı duymalı ki insan? inancın, inançlara saygı duymayı ahlak olarak öğretmesinden mi? O halde bu kör dövüşü niye?

    Can acıtan bunca şeye susmak, hesap sormamak, bir bakıma özlüğümüzü bir çöküşe sürükleyenlere yardım etmek değil mi? Baştan kabul edilmiş kalıplara göre bir hayat yaşayıp inançlara uyduruyorsak, neden değerli olsunlar ki? Oysa kendimizi yeni bir dünya yaratıcısı olmaya davet etmiştik. Gayrılığımız ötekilikten değil, kalıplardan.

    Yaratmak için ya tanrıyı öldürmeli -kalıplarından ve inançlarından sıyrılmak için- ya da bu kör dövüşünde şikayet etmekten vazgeçmeli. Tanrıyı bile öldürmeyi, yaratmayı göze alarak üstlendiğime göre, sana olan suskunluğum zafiyet mi? Kendime zorum her şeyi kaldırabilme gücüme olan inancımdan mı yoksa bu konuda sana olan güvensizliğimden mi? Uzayan yollarımda kanıyorken sen, bunları anlatmak neye yarar... Belki de unutmalısın hiçbir şeyi. Her şey olamadılar zira. Bir yakınmaydılar içinde. Pembe birer düştüler ara sıra gördüğün. (16:15)

    Zamandan şikayet etmek boşa. Devam etmek gerek. Kalp atışlarımda inkar edemediğim sızım, tek derdim değil maalesef. Parçalanmış ruhlar görüyorum, kendilerine uzak ve kendilerine yabancı. Zamanın birinde de söylendiği gibi: "Her ruh, başka bir dünyaya aittir". (21:38)

    Uğur Yaman
    07.12.2009
    (16:15)/(21:38)
    Eskişehir
    1 ...
  36. 19.
  37. "on sekizinci mektup"

    "Öteki dünya" dediğim bu hengame, aslında ötekiliğinden yormamış beni. Her şey birmiş aslında. insanın olduğu her yerde nefes alışlar bir sona yol alıyormuş. Son verdiğim şey belki de, insanların olduklarından fazlası olduklarına inanmayı iyi niyet sanan ahmaklığımdır.

    Gerçeklerin kaçacak bir yerleri yoktu burada. Geçmiş, onları daha iyi gösterecek bir yer bulamayacak kadar acizdi. Çünkü geçmişin buraya dair bir yaşantısı hiç olmamıştı. Yalanların kendini inandırma yeteneği, gerçekleri görme yetime ilk defa bu kadar aciz düşmüştü. Çünkü ben onlardan daha hazırlıksız yakalandım. Onlar geniş alanların yoksunluğunu duyarken benim tek hissettiğim gerçeklere olan tutkumdu. iyi veya kötü olması önemsiz. Hangi gerçek iyi veya kötü olabilmişti ki zaten?

    Sen! En büyük yalanlardan da yalan gerçek..! Nosce te ipsum"*. Gör ki sebeplerinin toplamı amaçların etmemiş. Yalanların, yanlışların, yanılgıların akarında sürüklenmiş başı boş hayallerim. iyi niyetler üreterek aldanmak en kötü aldanmaymış.

    Zaman akıp giderken ne çok şey götürmüş. Yitirdiklerime üzülmekten bir şeyler kazanabilmiş olabileceğim aklıma dahi gelmemiş. Ya da ezbere söylemekten anlamını hiç algılayamamışım uzunca süre. Yas tutarken içim, saatimi karanlıklara kurmuşum. Karanlığımı kutlama ışıkları ile dağıtacaklarını, sessizliğimi başıboş çığlıkları ile bozacaklarını fark etmesem, yeni bir yıla gireceğimizi bile unutacaktım belki de. Anlamı yok pek çok şeyin. Her şey olamadılar zira. Diğer yandan koca yılın muhasebesinde karmaşam. Özleyeceğim bir yılı geride bırakmayacağım kesin olacak. Hatırlanmaya değer her şeyin içinde hüzün katılı. "Ridendo dicere severum!"*

    Bu sabırsız akşamın telaşında sarı rengin ufukta. Hüznümün kırmızısı içimde sarmaladığım gibi sarmış sarı rengini. Bulutların sarhoş yürüyüşlerini izliyorum göklerde. Kulaklarıma fısıldadıkları hikayede dönüyor makaram. Sana uzak ve kendime yabancı kaybolmuşluğumda aşınıyor yollarım.

    "Kim bilir" ile başlayan kemirgen sorularım yoruyor beni. Çıkamıyorum içimden, kaçamıyorum kalbimden.

    Uğur Yaman
    31.12.2009
    17:03
    http://albastropos.blogcu...+Gonderilmemis+Mektuplari
    1 ...
  38. 20.
  39. lan yapmayın etmeyin sevgilisi askerde olan var, hiç mektup alamayan var.
    ne kadar bencil bi toplum olduk çıktık ya. hiçbişey demiyorum ben, şurda iki pekiyi pek güzel oyu almak için mi yazdın bunları buraya??

    sen askerde neler çektin, arkada bıraktığın kaldığı yerde neler çekti, belki izindesin, burdasın artık. sevgilisi hala askerde olan var, delice özleyen ve bu olaydan sonra aslında hiç mektup gelmeyecek olduğunu idrak eden..
    sorarım şimdi sana; "mutlu musun hayatımda gördüğüm en bencil insan???"
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük