vatani görev. yapmayanların vatan hainliği gibi büyük şerefsizlikle suçlandığı durumdur, allah korusundur. fakat düzenlemeye gidilmesi mecbur olunan kurumdur aynı zamanda, askerlik zamanları hem adil değildir, hemde "yaş 21 gel ulan!" modunda olmasa da insanlara seçme şansı verilse.
gidenlerin aslında %95inin bilinen manada askerlik falan yapmayıp mecburen mıntıka temizleme,el bombalarını sayma,küfür ve dayak yeme durumunda kaldığı her gencin başına gelen kayıp zaman dilimi.
(bkz: bir gencin en verimli cagı)
her şeyi geride bırakmak sözüne tam manada karşılık gelen bir görevdir. anneniz babanız, kardeşiniz, sevdiğiniz, işiniz, dostunuz, eviniz, şehriniz... her şeyinizi hatta sizi birey yapan birçok özelliğinizi de geride bırakmanız demektir.
birçok insana göre bir terapi yöntemi. örneğin askerliğini yapmadıysanız ve kafanız karışıksa sık sık "askere bi git, kafanı topla" tavsiyesi almanız kaçınılmazdır.
EĞER TERÖR BÖLGESiNDE YAPILMIYORSA, devlete yük olmak(bir askerin yemesi, içmesi, yatması, harcadığı su ve elektrik, hastalandığında tedavisi, bakımı vs.), bazı kendini bilmez rütbelilerin hışmına uğramak(hem fiziksel hem de psikolojik olarak), ictima, mıntıka, eğitim ve devriye haricinde boş boş gezinmek, nöbetlerden (özellikle gece nöbetlerinden) yırtmanın yollarını araştırma ve ister kısa dönem olsun ister uzun dönem er olsun devamlı şafak sayma, yani hayatın belli dönemini boşlukta geçirme. terör bölgesindeki askerlikte durum biraz daha farklı tabi...
okula gitmekle karıştırılmamalıdır. "anne ben askere gidiyorum bugün tam gün" gibi bişey değildir. gidersin, kaçmayan herkes gider. Ya geri gelişin? geri gelişin farklı olabilir. Anlarsın oradaki atmosferde. Binbir çeşit insanı tanırsın. Gecenin 4'ünde üst üste birton şey giydiğin halde göz bebeklerinin donduğunu hissedersin. Bir daha hayatın boyunca yaşayamayacağın olayların, konuşmaların baş kahramını ya da tanığı olursun. askere gidince unutursun lafı bir kere bile gelmez aklına 15 ay boyunca. Zaman gelir "ah şu şafak bitsede gitsem evime" dersin, geldikten sonra anıları hatırlarsın "ulan keşke aynı yere gene gitsem" dersin. Vatan borcu değildir, Vatan görevidir. *
evet sözlük yarın gidiyorum askerlik denen olaya yerinde şahit olmak için. psikolojisine girdinmi dersen şu anda farkında değilim. her nekadar şu anda miğdemde bir taş varmış gibi hissetsemde bunun nedeni annemim içerde benden gizli gizli ağladığını bilmemden kaynaklanıyor gibime geliyor. korkuyormuyum evet 1 şeyden çok korkuyorum, gitmekten sürünmekten dayak yemekten ceza almaktan ölmekten değil annemi burda yalnız bırakmaktan çok korkuyorum. ama çekmek zorunda yaşamak zorunda olduğumuz bir tecrübe her ikimiz içinde. hepiniz allaha emanet olun.
sigara kültürünü kışla kapısının önünde bırakıp içeri girmektir.
winston'dan başka sigara içmeyen ben, adlarını bile unuttuğum türlü tütünler içtim.
herkes bir tane veriyordu, şunların adlarına bir bakıyım dedim; viceroy, capital, empire, king, vigor, lm, rokets, isimsiz bir sigara vs... çoğunu hayatımda ilk defa gördüm. hepsinin tadıda o zamanlar aynı geliyordu.
askerden dönerken de verdiğin sözleri kışlanın içinde bırakıp kapıdan öyle çıkarsın.
kimisinin düğününe gitmeye söz vermişsindir, kiminin köyüne gidip 1 hafta misafir kalacaksındır, kimi ordu'ya çağırmıştır, kimi kayseri'ye, kimi kars'a, kimi tekirdağ'a.
hollanda'ya bile çağıran vardı ama hiçbirine gitmedim. hiçbirininde telefonunu aramadım.
sadece şu roketi arıyorum. mavi bir kutusu vardı. içinde bir dolusu sigara vardı. kaç tane olduğunu bilmiyorum ama çok sigara vardı yada bana öyle geldi.
Gittiğin gün neresi lan burası dersin, çıktığın gün ne zaman bitti dersin. kimine göre çabuk ve kolay geçer, kimine göre zor ve uzun... uzun lafın kısası bir gencin en güzel yıllarını nizamiye içersinde çürüttükleri bir gerçektir...
12 gün sonra koca bir insan topluluğu tarafından ağustos celbi adı altında gerçekleştirilecek eylemdir.
yarından itibaren ben de dahil bu güruh resmi olarak asker sayılacak.yarın , ertesi gün ve öbürgün sözde sınava gireceğiz uzun dönem mi çıkacak kısa dönem mi diye.
sonra bekleyeceğiz ayın 9'unu 10'nu ki açıklansın süresi ve gideceğimiz yer.
son birkaç güne kadar işsizlikti carttı curttu epey istemekteydim askerliği...fakat şimdi s.ke s.ke durumu sözkonusu olmaya başlayınca midenin üst kısmına doğru birşeyler oturdu.
gideceğiniz yeri söyledikten sonra karşı tarafta kısa bir sessizlik olmasından yola çıkarak: 'oğlum yanlış tanıyorlar güzelim şehri.' düşünceleriyle başlayan süreç.
oysa ki yazları serin ve sulak, kışları sulak ve kuraktı. ya da kavramlar birbirine girdi de hiç haberim olmadı.
tanım: sevdiceğinden, ailenden ayrılıp kendini tek vücut olarak vatanına adadığın süreç.
hem senden ayrı olduktan sonra ha istanbul, ha ağrı. ne farkeder ki? *
türk milletinin erkekleri için bir şan şeref unsuru olarak görülebilen, özellikle 20 li yaşlarda tamamlanan ve ya tamamlanması uygun olan eylem.
bu soğuk tanımdan sonra askere başıkları inceleye biliriz.
yüksek öğretim görmemiş er
bu grup 20 li yaşların hemen başında askere çağrılan ve daha ziyade günümüz şartlarında liseyi bitirmiş kişilerden oluşur. garip heyecan vardır bedenlerinde. sanki silahla buluşmayı ve ya ülkeyi savunmayı onlara verilmiş özel bir emir gibi algılarlar. ülke zorda da, kendisi çağrılmaktadır sanki. böyle durumlarda vardır ancak, askere gidince şöfor olmaları, mutfağa verilmeleri vs gibi olasılıklar mevcuttur. askere gittikten sonra (birazda sürecin uzunluğundan olsa gerek) şirazeyi ilk dağıtan gruptur. mütamadiyen askerlik kavramına ve yeşil olan herşeye sövmeye başlarlar.
yüksek öğretim görmüş er
açıköğretim dahil, bi şekilde 4 yıllık eğitim almış kişidir. çok tırtta olsa bir eğitim almaları askerlik sürelerini ya kısaltmış ya da astteğmen gibi rütbeye erdirmiştir onları. bu grup bir şekilde mevcut komutanlardan çok daha zeki tipleri barındıran kısım olduğundandır ki, askerlik kavramı ile 'kavramsal olarak' çatışırlar. bende bu guruba girdiğimden midir nedir. bu çatışmada çavuşları ve ya astteğmenleri haklı bulurum. bunlar ilk gruptakiler kadar olmasada askerliğe pek sıcak bakmaz. bayrak, silah, ülke bütünlüğünü gibi kavramları askerlikten ayrı tutmayıda bilirler. zaten askerlerin ülke ile ilgili sorunu yoktur genelde. onlar yatakhaneleri, mutfağı, sabahın köründe kalkmayı, ictamaları hazmedemezler. bi de komutanlarının dünyadan bir haber olmalarını.
yüksek öğretim görmüş astteğmen
askere gitmeden hemen önce yapılan abuk bir sınavın sonucunda hangi gerekçeyle olduğunu bilmediğimiz şekilde komutan olarak askere alınırlar. ilk 3-4 ay gibi bir süre eğitimden sonrada astteğmen olup öğretmen maaşı civarında bir maaşla ödüllendirirler. bu kişiler bir anlamda komutan ile asker arasında kalmışlardır. özellikle kısa dönemlere yaptıkları anlamsız 'ben senin komutanınım' ayakları tepki görür 'lan sende kısa dönem olabilirdin, bende astek olabilirdim' şeklindeki gerçekler dile gelir, ama nafile... bunları komutanlarda sevmez. arada kalmışlığın meyvesi bu grup, ancak ve ancak karakol komutanı falansa iyidir ve onlardan kralı yoktur.
komutanlar
komutanlardan kasıt,özellikle astsubaylar ve uzman çavuşlardır. bunlar bir fiil askerin içindedir. her dönem gelen yüzlerce asker ile sinir sistemleri bozulmuş ve kendilerine yazık etmişlerdir. söylersin anlamaz, tarif edersin olmaz, istersin yapmaz niteliktedirler. bir üst komutanlarından ise tırım tırım tırsarlar. bu sebeple malesef bir süre sonra kişilik problemleri ile karşılaşırlar. askerlik görevini bıraktıktan sonra normalleşe bilen bir gruptur. hatta üstlerinde üniforma oladıkları anda bile normalleştiklerine şahit olmuşluğum vardır.
velhasıl; kişi, askere gidip geldikten sonra, bir daha askere çağırılacak olsa gitmeyeceklerine yemin eder, yeşil renge özel bir gıcıkları olur ve askerliğin genel olarak içi boş bir şey olduğunu anlarlar.** yinede özel bir deneyimdir.