kuş gribinin patlak verdiği bir dönemde askerlik yapmış olan biri olarak sonuna kadar desteklediğim önermedir. imzaladığım kağıttan birkaç madde.
-tavuklarla top oynamayacağım.
-arkadaşımın üzerine tavuk atmayacağım.
-arkadaşım üzerime tavuk atarsa tutmayacağım.
bu kağıtta "askerliğim süresince" gibi bir ibare de görmediğimden dolayı hala tavuklarla top oynamam mesela*
ilk bakışta doğru gibi görünen aslında geri planında belirli bir mantığın bulunduğu durumdur.sağdan soldan gelmiş bir sürü 18-20 yaşındaki gencin içinde, sözkonusu talimatları bizzat gercekleştirebilecek potansiyele sahip olanların sayısı azımsanmıyacak kadar çoktur.
ayrıca, askere gelenlerin bi çoğu ilk kez ailesinden cevresinden kopup gelmiştir. bu durum ciddi psolojik sorunlara yol açarak mallaştırır insanı.en akıllı, uslu efendi görüneninin bile garip hallerini müşahede edebilirsiniz.
o yüzden erat boş bırakılmaz, oturup geride kalanları, anasını, sevdiceğini düşünecek fırsat bulamasın diye sürekli bi şeylerle meşgul edilir, paso marş söyletilir.
insanı çok sinirlendiren peşin hükümlere sebep vermiş doğru bir düşüncedir. askerde mantık aranmaz. askerlere imzalatılan ve saçma gibi gözüken "yapmayacagım"ların hepsi başa gelmiş şeylerdir ancak eksiktir. "tuvalette düşüp başımı yarmayacagım", "çatıya çıkmayacagım" vs de vardır normalde. çünkü özellikle doguda alaturka tuvaleti bile ilk defa gören, şimdiye dek poposunu taşa silmiş gariban çocuklar var. bu onları salak mı yapıyormuş? mehmetçiğe salak diyeni de ilk defa duydum. ölen çocugun babası şunu demiyor mu sanılıyor: "komutanım biz sana güvendik, emanet ettik. bizim oğlan elektrik neyim bilmez, niçin anlatmadınız, tembihlemediniz?" elbette soruyorlar. bu yüzden her hafta bunun gibi durumlar konu konu (değişmediyse perşembe akşamları) çocuklara izah edilir ve imzalatılır.
Bota, ağaca selam verme mantıklı olması için değil, ceza olsun veya ast-üst ilişkisini daha iyi öğrensin, komutanın her dediğini itirazsız yapsız diyedir. Çünkü ordunun görevi emri sorgulamadan yerine getirecek tek tip mükemmel asker yetiştirmektir.
mesela jandarma Yüzbaşı çavuşuna, "timini al ve bilmemne tepesini dolaşarak falanca yere git" emrini vermiştir. Çocuk timini alır ve "dağ tepe niye dolaşayım, şurda normal yol var" derse o kestirme yolda mayına basıp, mantığıyla beraber kendini ve arkadaşlarını da öldürür.
şimdi sonu gelmez askerlik anılarına girmiş gibi olacağız ama bu mantığın nasıl bir şey olduğunu iyi anlattığını düşünüyorum. şöyle ki:
tahayyül askerliğini van-iran sınırında dağın tepesinde bir karakolda yapmaktadır. mevsim tam olarak kış ortasıdır. karakolun yolları 2 metre karla kaplıdır, cep telefonu çekmemektedir, sular sık sık borularda donmaktadır, elektirik ve santral telefonu ise kafasına göre gidip gidip gelmektedir. özetle karakol ve içindeki 50 kadar asker, bir dağ başında etraftan tamamen izole bir şekilde, kilerdeki erzağı yiyerek ve kar temizliği yaparak şafak tüketmektedir. tahayyül ise karakola geleli daha çok olmamıştır. kimi geceler rüyalarında izmir'i, kordon'u falan görmektedir.
işte yine böyle bir günde yine aynı rüyadan uyandığımda kordon'da değil koğuşta olduğumu farkettim ve içinde bolca askeri terimlerin olduğu uzun soluklu bir küfür savurdum. saat sabahın beşiydi ve birazdan koğuş kalk verilecekti. bu yüzden uyku da tutmadı öyle gözler kapalı, bilinç açık beklemeye başladım. ancak bizi uyandıracak ruşen adlı uzun dönem biraz gecikmişti ve 10 dk sonra gelebildi. bu esnada ruşen'den şu lafları duymaktaydım.
- alaaaaah oğlum geç kaldık ya. hoop koğuş kalk. kalk kalk kalk. resul hadi geç kaldık çabuk ol hadi hadi.
-(ranzaları sallayarak) alt devreler kalkın oğlum kalkın geç kaldık hadi çabuk.
-(benim ranzaya yaklaşmıştır) abi hadi kalk kalk geç kaldık uzanma yatakta.
bir düş kırıklığını atlatamamış ben ise kalkmak yerine yatakta doğrulup ruşen'i izlemeye başladım. ruşen devam ediyor:
-beyler hadi, daha hızlı daha hızlı. geciktik yaa boku yedik. komtan sikecek bizi.
-(sonra döner ve hala yatakta oturan beni görür, şok halindedir) tahayyül!!! abicim hala yatakta mısın? geç kaldık bak. hadi ama.
daha sonra benim tarih kitaplarına geçecekken, karlı yollara takılan bu yüzden ruşen'den başka kimseyi sorgulamaya yöneltememiş haykırışım geldi:
-ruşen bak. şu anda van-iran sınırında bi dağın başındayız ve saat sabahın beşi. nereye geç kaldık? biz bu durumda nereye geç kalabiliriz, söyler misin? (ağlamaklı) ulan biz istesek de bi yere geç kalamayız burası dağ.
ruşen bu laf üzerine 5 saniye kadar düşündü. ama o eski askerdi, uzun dönemdi, benim gibi poşet (kısa dönem) değildi, çabuk atlattı. kendi kendine konuşarak:)harbiden ya. neye geç kadık? amaan ne bileyim işte. içtimaya geç kaldık. komtan kızar mızar. ona geç kaldık.
askerde mantık aramamak sanırım böyle bir şeydir. bir takım değişmez kuralları vardır ve siz bunları her şart altında yerine getirmekle yükümlüsünüzdür. neden, niçin soruları çoğunlukla karşılıksız kalır, tamam der yaparsınız hatta bi süre sonra alışırsınız. nice gelecek vaadeden filozof adayları bu yollarda dağılmış, beyin amcıklaması geçirmiştir. arz ederim.
asker de mantığın yerini alan emirdir. bu yüzden asker de mantık bulunamaz, çünkü yoktur. militarizm kendini yaşatabilmesi için sorgulama mekanizmasını devre dışı bırakır. asker de bulunamayan mantık, militarizmi var kılar (nokta)