o kadar coşkulu kutlamadan sonra, askre giden genç, mutfakta patates soymaya başladığında, o kadar kutlama bunun için miydilan?diyerekten hüzünleneceği kutlamaların sonu.
dönem itibari ile 2 tertiplerin askere gitme zamanı. etraf yine şenlendi. yalnız ne şenlenme. her tarafta bir korna gürültüsü, müsait olanda davul - zurna, hatta havaya bir kaç el silah atışı. bunların hepsi alışıldık görüntüler. hemen hemen tüm yurdum insanı bu sıra, bu görüntüleri sergiliyor.
bu akşam mecidiyeköy'de gördüğüm ise başka birşey olsa gerekti. şu ana kadar saydıklarımın yanına ek olarak stadın ordaki orta yolu dörtlü şekilde arabalarla kesip en fazla 10 km hızla giderek (yani gitmeyerek) seri şekilde akmaya çalışan trafiğin içine ederek, arkadan korna çalanları mecburen kutlamaya kattıkları bir durum oluşturdular. ayrıca ya kuru sıkı ya da mantar tabancalarının da patlatılmasıyla (malum yer köprü altı olduğu için, çok güzel ses akustiği yapıyor) karşı kaldırımdaki milletin sağa sola kaçışmasına sebebiyet vererek, vaziyete bakıp da ayrıca eğlenerek, yollarına devam ettiler.
asker uğurlama lafının yerine daha iyisini bulamazsınız, ilk önce onu bir söyleyelim. uğur, yol, görev demek. adamı görev-e yol-luyorsunuz. daha ne olsun?
işin kökenbilim kısmı güzel. gelelim törene, adam göreve gidiyor, görevli, peki neden tören yapılıyor? töresel bir durum var demek ki! evet var. görev zorlu, 6 aydan 15 aya kadar uzanabiliyor. peki bu törenlerde neler yapılıyor? haydi hoppa, en büyük asker bizim asker, gülüşmeler, havaya atıp tutmalar, görevlinin sırtına vurmalar, nasihat vermeler vb. törenin son kısmının zıvanadan çıktığı çok görülüyor. otobüse binen asker adayı(yemin etmemiş henüz o yüzden halen aday) el sallanarak uğurlanıp orada bırakılmıyor, arabayla otobüsün peşine takılıp korna çala çala hödeeee diye naralar atarak takip ediliyor görevli kent sınırlarına kadar. bazen kazalara neden oluyor. "olsun oğlum için ölürüm, o vatan için ölmeye gidiyor!" mantığı maalesef ki bazen anlamsız ölümlere neden olabiliyor.
oysa gönül ister ki, uğurlama mahallede başlasın ve bitsin. adam nefer olacak, bırakın otobüse de bir zahmet yalnız binsin, davul zurna eşliğinde yollamak istersen de mahalle arasında yaparsın olur biter. ama olmuyor, türkiye'de tören dediğin ya çok şa'şalı olacak ya da gayet resmi, ortası yok mu bunun? düğün törenlerimizde öyle, tarantistlerin geçidi, çılgınlar gibi dans etmeler, göbek atmalar, bi figürler. tamam kazık gibi oturun demiyorum ama cuma akşamı gelmişim evime bir tatlı huzur arıyorum. 18:00 civarı bir mikrofon sesi, "pst pst! ses! ben seni sevdiiieemmm hödeeaaa!!" gece 12'ye kadar mahalle açık hava düğünü, şa'şalı, gürültülü (ki death metal sever bir bünyeyim), baş ağrıtıcı. alt tarafı gerdeğe gireceksiniz ya da çocuğun çükünden bir parça alacaksınız be arkadaş. hiç bir tören bilmiyorum ki gayet sakin, huzur dolu olsun. bak isevilere adam giriyor kiliseye gelini öpebilirsin diyor bitti gitti. öpüyor, bitiyor.
bizim bu törelerimizin ve törenlerimizin bir mantığı olsa gerek ama ben çözemedim, yoksa sadece cümle alem görsün diye bu kadar zahmete giremez bir insan evladı.
harem garında askere gidecek şahsı muhteremi yukarıya doğru fırlatarak tavandaki kartonpiyerleri kırmaya çalışmaktır. ki bunları kıranlar mağrur bi pozisyona ererler.
artık iyice boku çıkmış olan, yaratılan gereksiz ve abartılı şamata ile herkesi rahatsız eden, alınan alkolün neticesi ile sapıtılan, bir gecede 50 tane ses bombası atılan, aynı sokaktan 25 defa geçilerek uyuyan tüm bebeklerin uyanmasını sağlayan, en büyük asker bizim asker nidalarının arşa kadar yükselten ve hasta-yaşlı-bebek üçlüsünü taciz eden, arka arkaya ateş edilerek maganda terörüne yol açılmasına neden olan güzel bir adetin maalesef yozlaşmış tezahürü.