dünyayı,hayatı renksiz görmeye başladığınız andır o an.her söz kötü,her kişi iblis oluverir karşınızda.o çok sevdiğiniz yemeği yerken bile hep bir kusur aranır,karanlık yakın hayallerle dolu bir gelecek uzak gelir size.
insan sorgular kendini. Hesap sorar bir bakıma. Vay be bayağı olmuş der. bu cümle son derece içten gibi gözükse de içinde nice riyakarlıklar saklıdır. birkaç dakika sonra zihnin hafif bulanık derinliklerinde kaybolur gider bu bu anda yaşananlar. Ta ki bir duble rakı ve içinde 8 tane kalmış winston paketiyle birleşinceye kadar. Tekrar o kısır döngüler iç hesaplaşmalar başlar. yaşar gidersiniz.
yarım yaşandığının farkına varıldığı andır. yani diyelim ki sağ kolunuz yok ama bu güne kadar bunun farkına varamamışsınız. bir bakıyorsunuz "ağanıskiim sağ kolum yok lan benim" diyorsunuz. sonra aşık olana kadar kolsuz kolsuz geziyorsunuz. hep bir eksiklik hissi, millet ortalıkta sağ pazusunu öküz gibi geliştirmiş sizin hâla bir kolunuz yok. sonra aşık olursanız, sağ kolunuz yerine gelir. ama kullanamazsınız. sevdiğinize vardığınız anda sağ kolunuz işler hâle gelir.
tam depresyon halidir..
n'olcak lan benim bu sap halim diye düşünülüp durulur..
sonunda oluo mu lan derken yine bi karşılıksz, çat kesn bitirdm lan ben bu işleri şeklinde bir rahatlama sonra yine aynı depresyon hali..
sınavdan çıkmışsındır yaklaşık bir aydır ders çalışmaktasındır. dört gözle sınavın geçmesini beklersiniz. sınav gelir geçer. mutlu bir şekilde öğrenci evinin yolunu tutarsınız. ama yalnızsınızdır o akşam ev arkadaşlarınız sınavın geçmesini fırsat bilip sevgilileriyle kızılaya fink atmaya giderler. mutluluğunuz uzun sürmez bir sigara yakarsınız 10 gündür yıkanmayan bulaşıkların bulunduğu mutfakta. dertli dertli çekersiniz. yalnızlığınızı sadece o sigara ve telefondan çalan bir ferdi baba şarkısıyla paylaşırsınız.
aşk, aşık eksiği olan insanın özüne döndüğü an farkına vardığı gerçektir. her insan bir elmanın yarısı gibidir. illa ki bir yarene ihtiyaç duyar. buna karşı durmak, insanın kendi doğasına karşı durmasıdır. kısaca; seviniz, sevdiriniz, sevişiniz.
hazır sevişmeye karar vermişseniz, 3 çocuk da yapınız, tayyip amcanın sözünden dışarı çıkmayın.*
belirli amaçlar doğrultusunda yaşadığını farketmenle başlar her şey. gece yarısı olmadan girdiğin yatağından sabah erkenden kalkarsın, öğlen çok yememek için bi şeyler atıştırırsın, iş yerine gider gömülürsün mesleğine, gözlerin ağrır. esprilere smiley kondurursun sadece.. iş biter eve dönersin olmadı arkadaşlarınla takılır bi kaç bi şey içersin. gülersin belki kahkaha atarsın ama o tebessümü hiç hissedemezsin. onun suratına yerleştirdiği o tatlı gülümsemeyi öyle uzaklarda görürsünki kendinden, yabancılarsın benliğini..
bu yabancılamayla gelişir her şey. zamanen öncesini düşünürsün, "nasıldım ben", "böyle sıkıcı mıydı her şey", "bu kadar kuralcı mıydım" cümleleriyle sorguya çekersin kendini, içindeki şüphe ışığının altında. 2 ayrı insan, 2 ayrı dünya, 2 ayrı hayat olmaya başlamıştır o ikiye ayırdığın yaşamın. "ondan öncesi" ve "ondan sonrası". birde arafta kalmış bilinmezlik..
sürekli başa saran düşüncelerin, sıkıntını yüzüne vuramadığın hayatın, "aşksız da yaparım lan" diyemeyişlerin, monotonluğun hatta seni içine alacak olan asosyalliğin bir parçana dönüşeceğini anladığın vakit gelir aklına..
onu düşünürken unuttuğun uykun.
oluşturduğu tokluk hissi.
karnındaki tatlı ağrı.
o neşeli, herkese takılan halin.
sebepsizce, durup dururken yüzünde oluşturduğu tebessüm.
ona yorduğun şarkılar.
içinde olduğunu düşündüğün şiirler.
bir filmin veya kitabın içindeki iki karakterden biri olman, sevgili olan.
anını mutlu etmek için geçirdiğin, huzur sularında boğulduğun günlerin.
vesaire..
--spoiler--
Yalnız kaldıysan, kalkıp pencerenden bir bak
Güneş açmış mı, yağmur düşmüş mü?
Dön bak dünyaya.
Bir sonbahar kadar yalnız , bir kış kadar savunmasız
Ya da ilkbaharsan, ya yolun başındaysan?
--spoiler--
kendini eve kapatıp kitap, televizyon, internet üçgeni arasında sıkıştığını fark ettiğin andır işte o zaman bir şeylerin eksik olduğunu daha fazla hissedersin o ne mi? (bkz: cevap başlıktadır)