asimilasyon bütün ulus devletlerde var olması gereken kaçınılmaz bir sondur. dolayısıyla asimilasyon ve entegrasyonda yadırganacak bir şey yoktur. birbirlerinin tetikleyicisi olan iki ayrı, ama aslında bir bütünü temsil eden süreçtirler.
asimilasyon ve entegrasyon zaten bütün modern uluslarda gerçekleşmiştir. fransa, almanya, japonya hatta abd'de bile bu süreç geçerlidir. toplum genel kabul olarak görülen ve dilini konuştuğu en baskın olan aidiyete doğru evrilir. bu evrilme sürecinde ise elbetteki asimilasyon ve hemen sonrasında gerçekleşen entegrasyonun varlığı yok sayılamaz.
o ülkede yaşayan bütün etnik aidiyetler bu durumdan nasiplenir. tarihsel olarak baskın olan ve kültür dili olarak kabul edilen üst kimlik ulusal kimlik olur ve diğerleri bu kültürün bir parçası olur.
yani aslında yüzlerce yıldır süren bir kültürel ve tarihsel gelişimin sonucudur bugünkü tablo. sanıldığının aksine bir coğrafi parçada etkin olma, bölgesel dilini diğerlerine zorla kabul ettirme hatta nüfusun fazla olması gibi bütün diğer etmenler bile bu uluslaşma sürecinde geçersizdir.
dediğimiz gibi; tarihsel ve siyasi açıdan güçlü olan, teşkilatçılık potansiyeli yüksek olan ve etnisiteler arasında kullanılan ortak kültür diline sahip olan aidiyet o ulusun üst kimliğini oluşturur ve günümüzde biz buna vatandaşlık kimliği ya da ulusal kimlik diyoruz. zaten bir ülkede aynı anda iki ya da daha fazla kimliğin geçerli olması o ülkenin uluslaşma sürecini henüz tamamlayamadığını ya da feodalite ve dini sınıfsal yapıyı tam olarak dağıtamadığını gösterir.
entegrasyon ve asimilasyonu başarıyla uygulayan yani tam anlamıyla ulus devlet olan ülkelere örnekler:
almanya, fransa, japonya, kore, abd, israil, isveç, norveç.
entegrasyon ve asimilasyon süreçlerini başaramamış ve tam olarak uluslaşamamış olan ülkelere örnekler:
yugoslavya, ırak, lübnan, mısır, suriye, kosova.
entegrasyon ve asimilasyonda kısmen başarılı olmuş ama uluslaşma sürecinde sıkıntı yaşayan ülkelere örnekler: