hediye gelmiş olabilir. sahiden o telefona para verip almışsada ayıplanmamalıdır. yüce aziz devletimiz onun o parayla karnını doyurup, kirasını verip, çocuklarını bakacağını düşünerek o asgari ücreti hsaplatmıştır. bir telefon almış çok mu yani.
durmadan ekonomik durumundan şikayet eden, sürekli olarak "off ay bilmem nesi geliyor kredi ödemem var bir sürü" diye çeşitli yakarışlarda bulunan hödüktür.
okan bayülgen'in muhallebi kralı programına denk geldim geçenlerde. kentleşme konusunda konuşuyorlardı. okan cihangir'de yaşayan mütevazı oyunculardan söz etti. seksen metrekare evde yaşayan gerçek sanatçılarla, yayla gibi evlerde yaşayan üstelik bunu gazeteye televizyona ifşa eden popülaritesi yüksek kişileri kıyasladı.
okan dedi ki, şehirde yaşamanın anlamı odur, şehirde her şey dışarıda mevcuttur bu yüzden o şeyleri evin içine koyma ihtiyacı hissedilmez. bu yüzden ev yalnızca barınma ihtiyacını karşılayacak boyutta olmalıdır. oysa ki kırsalda dışarıda hiçbir şey yoktur ve dışarda olmayan ihtiyaçların içeri sokulması gerekmektedir ki bu da buna uygun boyutlarda alanlar gerektirir.
mesele aynen bunun gibi işte. millet olarak genel anlamda lüks yaşıyoruz. hayır şöyle bi bakalım kendimize, fark etmemiz işten bile değil. eğer türkiye gibi pazarlar olmasa iphone çinde düşük maliyetle üretilmez, peynir ekmek gibi de tüketilmez. demeyeyim demeyeyim diyorum da bunların hepisi gapitalizmin oyunu.
kullanabilmesi takdire şayan bir durumdur. ama onu satın alabilmek için verdiği fedakarlıklara bakınca üzücüdürde aynı zamanda. ''benim de ıphone'um olsun lan'' diyerek çıktığı yolda zafere ulaşabilmiştir.