gizli bir proje yaptırılırken mühendisler projenin sadece kendilerine ait olan kısmında çalışırlar ve projenin gerçekte ne olduğunu bilmezler. buna rağmen risk alınmaz ve projede çalışan tüm beyin takımı öldürülür. bunu ülkenin kendi istihbarat örgütü yapar.
kusursuz intiharlardır.
yersen.
zannedersin ki adamlar mühendislikten arta kalan zamanlarında ''intihar'' kurslarına gitmişler. kendilerine dair bulgu bile bırakmayacak şekilde profesyonelce intihar etmeleri akla başka ne getirebilir.
intihardan başka her şey olabilecek vakalardır. defalarca açılan soruşturmalardan bir şey bulun(a)mamış olması da zihinlere ürkütücü soru işaretlerini getirmektedir.
aselsan ölümlerinde son günlerde öne çıkarılan iddialar elbette delile muhtaç.
fakat deliller toplandığında iddiaları destekler nitelikte olursa, ortaya çıkacak manzara çok insanı rahatsız edeceğe benziyor.
8 yıl önce kurumda çalışırken esrarengiz bir şekilde hayatını kaybeden 4 mühendisten ikisinin ailesi çarpıcı açıklamalarda bulundu. acılı babalar, ?örgütten ayrılma kararı verdikten sonra öldürüldüler? dedi.
aselsan'da çalışan 4 mühendis 2006-2007 yıllarında 6 ay içinde şüpheli şekilde hayatlarını kaybetti. hüseyin başbilen, burhanettin volkan, erdem uğur ve evrim yançeken adlı mühendislerin ölümlerini bugüne kadar 8 savcı araştırdı, ancak bir sonuca ulaşılamadı.
mühendislerin babaları, oğullarının ölümünden fethullahçı terör örgütü'nü (fetö) sorumlu tuttu. burhaneddin volkan, 2005'te aselsan'da çalışmaya başladı. 2 yıl uçak komuta kontrol merkezi bölümünde çalışan volkan, 8 mühendis arasında en başarılı ikinci isimdi.
volkan'ın 7 ekim 2007'de görev yaptığı bando okullar komutanlığı?ndaki nöbetçi subay odasında vzör marka silahla intihar ettiği açıklandı.
mühendisin babası mahmut volkan, şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden oğlunun ölümüyle fetö'nün bağlantılı olabileceğini açıkladı.
oğlum lise ve üniversite yıllarını onların yanında geçirdi, yurtlarında kaldı. üniversiteden sonra iş hayatına başladı. ancak örgüt oğlumun peşini bırakmadı. onlardan kurtulmaya çalışıyorduk. buna müsaade etmediler. sürekli toplantı yaparak oğlumun beynini yıkmaya çalıştılar. onların yanından her geldiğinde oğlumun elinde fethullah gülen'in kitapları oluyordu. okuması için oğlumu zorluyorlardı. geçen süre zarfında oğlum bu örgütle tartışma yaşadı. bütün bağlarını kopardı. bunun ardından bir ay geçmeden oğlumun ölüm haberini aldım. bu kadar tesadüfün bir araya gelmesi mantıklı gelmiyor. bu işin içinde fetö'nün olduğunu düşünüyoruz. oğlum fetö kurbanı olabilir.
7 ağustos 2006'da boğazı ve bileği kesilmiş olarak aracının içinde bulunan mühendis hüseyin başbilen'in babası vehbi başbilen de fetö'yü suçladı.
oğlum intihar etmedi, kurban edildi. aselsan'da yaşanılan bu cinayetlerin intihar olmadığına eminim. çünkü ölen bütün mühendisler f-16 uçakları ve altay tankı gibi kritik projeler üzerinde çalışıyordu. oğlum ise, 57 saat üzerinde çalıştığı projeyi sunacağı gün hayatını kaybetti. oğlum odtü makine mühendisliği bölümü'nden üç buçuk yılda mezun oldu. yurtdışından gelen birçok iş teklifini aselsan'da çalışmak için reddetti. bizim için bir numaralı şüpheli fetö'dür.
Şimdiye kadar yapılan bombalı saldırıların failleri bulundu, birçok cinayet aydınlatıldı ancak gelgelelim aselsan'da hiçbir ilerleme yok. hiç mi bu ölümlerde açık yok. bir kurumda üst düzey ölüm, intihar veya cinayetin olması normal bir şey değil.
allah rahmet eylesin, benden daha zeki, benden daha çalışkan, benden daha faydalı adanmlar olduğu kesin. ülkenin ihtiyaç duyduğu/duyacağı tipler olduğu kesin.
bugün ve sonrası için sanki daha başka bir şeye dikkat etmek mi gerekiyor? kalan sağlar bizimdir düzlüğü de değil ama en azından bundan sonrası için başka bir şeye mi dikkat etmek gerekiyor?
etrafımızda ışıldayan tipler oluyor hep. bakıyorsun adama, aynı sınıftasınız ama adam, belli, iyi şeyler yapacak. bir yerlere gelecek.
ama maddi durum yok. böyle tipler hep cemaatin kucağına gitti. siyaseten hamaset yapmıyorum. dün cemaatteyse bugün onlar vakıflara kayacak. aynı şey sol örgütler için de geçerli.
okula kaydolduğum gün, fıstık gibi kızlar sol bir partinin masasında bi şeyler dağıtıyordu. o gün, o manzara için oraya katılan adamlar oldu. düşün ki kalacak yeri, düzenli gelecek parası olmayan adam nelere katılır.
ee tabi örgütler de cemaatler de vakıflar da allah aşkına, peygamber hatrına yapmıyor bunu. eşyanın tabiatına aykırı lan. ben seni besliycem, barındırıcam, kritik bir işe sokucam; meslek sahibi olunca kopacaksın benden. allah allaa? geçeceksin abicim o işi.
devletin adam gibi değerlendirmelerle, bu tip adamları hiçbir oluşuma, örgüte muhtaç etmemesi gerekiyor. gerçi oraya gelene kadar neler var. her kuşu siktik bi leylek kaldı. neyse sinirlendim öyle gaza geldim. 25 yıllık bi arkadaşım var benim aselsanda. ilkokul boyunca sıra arkadaşımdı. hani biliyorum nasıl keskin zekaları olduğunu, ne kadar feragat ettiklerini. o aklıma geldikçe ister istemez kızıyorum.
hepsi şaibeli intiharlardır. bunlara intihar dahi denemez. bildiğiniz suikasttir. bana kalırsa devlete sızan tarikatçı şerefsizlerin işidir. fetöcülerin yaptığı suikastleri iyi hatırlamak lazım.
aselsan, türkiye'nin göz bebeği savunma sanayi şirketi olarak lanse edilse de, içinde yıllardır süregelen ve kimsenin yüksek sesle konuşmaya cesaret edemediği psikolojik çöküş atmosferiyle anılmayı hak ediyor.
2006 yılında peş peşe gelen mühendis intiharları hâlâ akıllarda. kamuoyuna "şüpheli", "kişisel sebepler" gibi yuvarlak ifadelerle sunulan bu ölümler, aslında içerideki kurumsal mobbing, baskı, yalnızlaştırma ve kariyer tıkanıklığının bir sonucuydu. ama asıl soru şu: o yıllardan bugüne ne değişti?
hiçbir şey.
mobbing kurumsallaşmış halde. yöneticiler, özellikle bazı direktörler ve müdürler, ekibini sindirerek yönetmeyi öğrenmiş. “proje yetişmedi”, “senin seviyen bu değil”, “şimdilik bekle” gibi laflar arkasında sistematik değersizleştirme ve yalnızlaştırma var. kariyerinde yükselmek isteyen bir mühendisin önce sessiz kalmayı, sonra boyun eğmeyi öğrenmesi gerekiyor.
genç mühendisler, okuldan idealist şekilde mezun olup geldiklerinde; birkaç yıl içinde ya uyum sağlıyor ya da psikolojik olarak tükeniyor. çünkü içeride ağlar var. torpili olmayan, bir grubun parçası olmayan, “hakkıyla gelen” biri içeride ya bir kenara itiliyor ya da doğrudan hedef haline geliyor.
bunun sonucunda sessiz depresyon yaygın. izin alıp bir daha dönmeyenler, doktor raporuna sığınanlar, sadece mesai saatini doldurup hayatla bağını kesenler… ve evet, bazıları bu baskının altında intiharı bir çıkış olarak görüyor.
şirket içi psikolojik destek mekanizmaları göstermelik. mobbing yapan yöneticiler ya korunuyor ya da terfi ettiriliyor. çünkü mobbing yukarıdan aşağıya gelen bir kültür. çünkü esas problem sistemde.
ve ne acıdır ki, her intihardan sonra sessizlik yeniden kuruluyor. şirketin imajı her şeyin önünde tutuluyor. geride kalan aileler, arkadaşlar, "keşke konuşsaydı" diyen ama aslında herkesin bildiği şeyleri susarak meşrulaştıran bir kalabalık...
aselsan intiharları tesadüf değil. bireysel değil. sistematik bir tükenmişliğin sonucu. bu ülkede işini iyi yapanların neden hayatta kalamadığını sorgulamak için daha kaç kişinin susması gerekecek?
medyada sık sık “aselsan mühendis intiharları” olarak yer bulan olaylar, uzun süre boyunca "CIA", "MOSSAD", "yerli hainler" gibi komplo teorileriyle tartışıldı. ancak ne resmi soruşturmalar ne de aklıselim analizler bu iddiaları destekleyecek somut bir delil ortaya koyabildi. gerçek: kurumsal mobbing sonucu oluşan tükenmişlik.
aselsan gibi kurumsal vitrinleri süslenen bir şirkette, genç mühendislerin baş etmek zorunda kaldığı şey çoğu zaman dış tehdit değil, içerideki sistemin kendisi. liyakatin değil torpilin hüküm sürdüğü bir düzende, adamını bulamayan, sessiz kalan, işini yapmaya çalışan kişi “yavaş yavaş eritiliyor”. psikolojik baskı, izole etme, yok sayma, kariyer tıkanıklığı — hepsi bir arada.
“başarılı olmak yetmez, görünür olmak lazım” deniyor ama görünür olanlar genelde işi bilenler değil, bir gruba yakın olanlar. içeride klikler var. özellikle belli üniversitelerden gelen, yönetime yakın isimlerle bağ kuranlar hızlı yükseliyor. geri kalanı ise sadece sabretmesi beklenen sessiz kalabalık.
ve asıl acı olan: bu intiharların her biri “kişisel sorun” diye geçiştiriliyor. hiçbir zaman sistemik bir sorun kabul edilmedi. kurum içi psikolojik destek birimleri göstermelik. mobbing uygulayan yöneticiler terfi alırken, bunu ifşa etmeye çalışanlar atılıyor.
bu olayların CIA’le, Mossad’la, dış güçlerle hiçbir ilgisi yok. bu olaylar bizim kendi sistemimizin ürettiği trajediler. liyakatin ezildiği, adamcılığın yüceltildiği, insanın sadece CV’deki bir satır olarak görüldüğü ortamların sonucu.
kurumun dışına "milli gurur" diye yansıtılan her başarı hikâyesinin ardında, içeride sessizce eriyen birilerinin emeği, çabası, bazen de hayatı var.
sorulması gereken soru artık şu: içeride yaşatamadıklarımızın, dışarıya sattığımız teknolojiden daha az mı değeri var?