"gönlümü put sanıp kıran da kim?" dizesiyle bir ince sızı bırakan güzel şair. Kısa kısa, öz öz.
Vakit geldi kunâla
dünyayı göreli çok oldu
tam kırk yılda seni buldum kunâla
bu can tenden geçmeden
bu dünyadan göçmeden
bir kerecik sevmek çok değil
simsiyah saçların var kunâla
kemiklerine yapışık etlerin var
bir gün dökülecek
kunâla kuşu gibi gözlerin var
bir gün sönecek
kunâla
bu etlerin arkasında güzelliklerin var
benden başka kimse bilmeyecek
bu can içimde kuştur kunâla
seni görünce titrer
bu can gözümde mahabbettir kunâla
seni görünce yanar
bu can burnumda soluk olur kunâla
uçar gider
bu can benden geçmeden
bu dünyadan göçmeden
Bir tek seni sevmek çok değil.
Mara
bilmemek bilmekten iyidir
düşünmeden yaşayalım mâra
günü ve saatleri ne yapacaksın
senelerin bile ehemmiyeti yoktur
seni ne tanıdığım günleri hatırlarım
ne seneleri
yalnız seni hatırlarım
ki benim gibi bir insansın
tanımamak tanımaktan iyidir
seni bir kere tanıdıktan sonra
yaşamak acısını da tanıdım
bu acıyı beraber tadalım
mâra
başım omzunda iken sayıkladığıma bakma
beni istediğin yere götür
ikimiz de ne uykudayız
ne uyanık
üstad ile demeden geçemeyeceğim notumu da yazayım...
mara'nın yeri ayrıyken ibrahim şiirindeki "gönlümü put sanıp da kıran kim!" deyişiyle derin bir iç çektirirken insanın gözlerini kapattırıp bir an da olsa düşündürür.
allahtan pencereler açmışlar içi sıkılan evlere
pencereler olmasaydi
nasıl gezerlerdi
karanlıklarda
ayağa kalkmış büyük böcekler
nasıl tırmanırlardı
merdivenlerden
“pek sevimli idi de. gülümseme dudaklarından düşmezdi; hatır almak, gönül yapmak, neşe vermek, hayatı kaygusuz göstermek için yaratılmıştı sanki!” bu satırları refik halid, asaf halet çelebi için yazmış. bir insanın ardından böyle söz ettirebilmesi muazzam bir şey. tanışsak seveceğimiz biriymiş sanki, ama yaşarken de kadri bilinmemiş.
Şu şiirinde eski zamanlarda çölde seyehat eden kervanların üzerine esen çöl rüzgarını duyumsadığım şair.
adımı unuttum
adı olmayan yerlerde
ne in
ne cin
ne benî adem
zamanlar içinde
kuşlar uçuyor
kervanlar geçiyor
bir iğne deliğinden
çarşılar kuruluyor
sarayları oyuncak
insanları karınca şehirler
zamanları gördün mü
bir iğne deliğinden
adımı unuttum
adı olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak ..
Bilmemek bilmekten iyidir,
Düşünmeden yaşayalım
Mâra.
Günü ve saatleri ne yapacaksın.
Senelerin bile ehemmiyeti yoktur.
Seni ne tanıdığım günleri hatırlarım,
Ne seneleri.
Yalnız seni hatırlarım.
Ki benim gibi bir insansın.
Tanımamak tanımaktan iyidir.
Seni bir kere tanıdıktan sonra,
Yaşamak acısını da tanıdım.
Bu acıyı beraber tadalım
Mâra.
Başım omzunda iken sayıkladığıma bakma.
Beni istediğin yere götür.
ikimiz de ne uykudayız,
Ne uyanık.
Kendisi şiire divan edebiyatıyla başlamış olup, gazel ve kasideler yazmıştır. 1940'tan sonra ise serbest şiire yönelip, şiirde modern ve gelenekçi unsurları birleştirmiştir.
asıl "garip" olarak nitelendirilmesi gereken, nev-i şahsına münhasır şair. çok severim, ama çok üzülürüm ben asaf halet bey'e, sanki varlığı bilinçli olarak görülmezmiş gibi hissederim. bir köşede durur o öyle, sesini çıkarmaz. gidip put sanıp da kırarlar onu, sesini çıkarmaz. pek naif bir adammış gibi hayal ederim hep, ondan böylesine unutulmuş, tozlanmış.
ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim.
kafayı budizmle antin kuntin işlerle bozmuş adam. kendince kelime türetmeler falan , abicim noluyoruz ya ? ne yapmaya çalışıyosun sen ? şimdi yazıcam eserlerini allaşkına bi bakın şuna , mistikmiş falan, sokarım öyle mistiğe ben.
şiir: he , lamelif, on mani padme hum , munhoni cudda za ( bunu ben uydurdum la asldjkfsgadkjf )