500 gram bal için arılar, 3 mil-yon 750 bin defa çiçeğe konup kalkıyor.
Bir kg bal için ise 40 bin arı, 6 milyon çiçeği dolaşıyor.
Bal arıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor ve 100.000 km kanat çırpıyor.
Bu deli çalışmanın arasında, dönüp "öbür arı benim kadar dolaşıyor mu?" diye kontrol gereği de duymuyor.
Birbirlerine tam bir güven içinde sadece hedeflerine odaklanmışlar!
* * *
Bilgisayar saniyede 16 milyar aritmetik işlem yaparken, bal arıları bu sürede daha az enerji harcayarak 10 trilyonluk işlem yapmakta.
Bir koloninin pazarlanacak 1 kg bal üretmesi ve yaşamını sürdürebilmesi için, 8 kg bal tüketmesi gerekiyor.
Bu da koloninin 6 kez dünya çevresini dönmesi demek...
* * *
Bu arı cumhuriyetinde cinlik yapmak için "birkaç gram bal da kendime saklayayım" diye peteği hortumlayana da şimdiye dek rastlanmamış.
Hepsi güneşin "kalk" ziliyle çalışmaya başlayıp, güneşin "paydos" ziliyle dinlenmeye çekiliyorlar.
Hiçbir arı, "kraliçe hanım işin kaymağını yiyecek diye ben geberene kadar çalışmam abi..." de dememiş, kovandan çıkınını alıp başka yollara düşüp başka bir kovanda cumhuriyet kurmayı da düşünmemiş!
Karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış!
"En az balmumu harcayarak, maksimum ölçüde bal depolamak için en uygun şekil, arıların inşa ettiği altıgen prizmadır" diye onaylıyor fizikçiler.
arılardan özür dileyelim, onlara "hayvan" dediğimiz için.
Milyon yıldır hayatına fesat sokmadan sürdürüyorlar yaşamlarını.
şu iri siyah olanlardan birinin gelip alnıma çarpması sonucunda acayip korkmaya başladığım böcek. Zaten börtü böcek sevmezdim bir bu eksikti. zaten bahardayız dışarısı arı kaynıyor evden çıkmaya korkuyorum.
insan dilinden sonra en karmaşık iletişim biçimine sahiptirler. bal arıları karmaşık bir dizi hareket ve sallanmadan oluşan "salınma danslarıyla" birbirine yiyeceğin niteliğini, uzaklığını ve tam konumunu bildirebilir. dahası yunusların ve primatların kullandıkları dilden farklı olarak arıların ne konuştuğunu anlayabiliriz. (söz gelimi her salınım kovandan yaklaşık kırk beş metre uzakta olduklarını belirtir. karl von frisch'in yaptığı bu keşif, sahibine, hayvan davranışları çalışmalarında verilen "tek" nobel'i de kazandırır.
yeni araştırmalarla resim gitgide tamamlandı. arılar bir tür zaman mevhumuna sahiptir. mor ötesi aralıkta görebiliyor olmak, bu hayvanların bazı çiçek renklerini ve dokularını daha çekici bulmalarıyla sonuçlanır. kısacası deneyim yoluyla öğrenebilirler. hatta insan yüzlerini dahi tanırlar. çoğu insanın kırkı devirince karşı karşıya kaldığı bu sorunun, toplu iğne başı kadar beyne sahip bir canlı tarafından aşılmış olması son derece çarpıcıdır. öyle ki bazı yüzlerin fotoğraflarının gösterilmesinin ardından bitki özüyle ödüllendirilen, bazılarında ise hiçbir şey verilmeyen arılar, aradaki farka tepki vermeyi hızla öğrenirler. bu konu hakkında tonlarca şey okumak zorunda değiliz. arılar anlamlı bir şekilde düşünmezler, havadan sudan konuşmazlar. sadece iki şey hakkında iletişim kurarlar: yemek ve kovanın nereye kurulacağı. deneydeki yüzlerde şüphesiz sosyal anlamda tanıdıkları kişilere değil, tuhaf görünümlü çiçeklere aitmiş gibi işlev görmüştür. aynı şekilde tek bir arı kovanından uzak kaldıkça ne kadar zeki olursa olsun evcil bir hayvan kadar biçaredir.
yunan mısır ve babil kültürlerinde arının neden kutsal sayıldığını anlamak güç değil. kovan iyi düzenlenmiş bir toplum örneği sergilediği kadar, sayısız hikayeyle de doludur. yeni kraliçe, kız kardeşini öldürtür ve zifaf dansını gerçekleştirerek havada 0n beş kadar erkek arıyla çiftleşir. tüm erkekler (sesli bir patlamayla infilak eden penislerinden geriye, dişinin bedeninde etkisiz bir tıkaç işlevi gören arka kısımları kalır) ve kraliçe bütün bir koloniyi emrinde tutmaya yetecek kadar bir spermle tahtına geri döner. kraliçe üç yıllık yaşamı boyunca her gün 1500 yumurta çıkarabilir. hizmetindeki işçi arılar tarafından sürekli beslenir ve bakımı yapılır. çok nadirde olsa kimyasal düzendeki bir yalpalama sonucu, dişi işçi arılardan yumurtlamaya başlayanlar olabilir ama isyanlar acımasız bir şekilde bastırılır ve tüm sahtekarların yumurtaları işçi emsalleri tarafından yenir.
apis mellifera aynı zamanda, bir hayvandan, ona zarar vermeden alabileceğimiz, tüketilir, süt haricindeki tek salgıyı sağlar. bal ağzı sıkı bir şekilde kapatılıp sakladığında bozulmayan tek yiyecektir. arkeologlar, mısır firavunlarının mezarlarında buldukları 3000 yıllık balın tadına bakmış ve hala yenilebilir olduğunu görmüşlerdir. bal higrofobik (nemçeker) özelliktedir, yani nemi çeker ve alır, böylece kendisiyle temas eden her türlü küf mantarı ve bakteri hızla nem kaybederek ölür. diğer yandan bal arılardan sağlanan ekonomik gelirin sadece %15'ini oluşturur. sadece amerika'da arıların her yıl tozlaşmasına katkı sağladığı mahsulün değeri 19 milyar dolardır. onlarsız tarım düşünülemez; ağzımıza attığımız her lokmanın üçte birini onlara borçluyuz.
zarkanatlılar takımından böcek. Arı, insana en yararlı böcektir, ilkbaharda kış hareketsizliğinden çıkarak bütün yaz sürecek yoğun bir çalışmaya girişir; onun bu çalışması bizler için çok değerlidir, çünkü bal yapacaktır; insanoğlu balı en eski za manlardan beri bilir. Ama, hiç kuşkusuz, arının çiçekli bitkilerin döllenmesinde oynadığı rol her şeyden önemlidir. Arı bir çiçekten ötekine geçerken, bulaşan çiçektozları çiçeklerin dişiorganma düşer, yumurtalıktaki yumurtayı döller, yumurtalık meyveye dönüşür, yumurtalardan da tohum olur.
6 ayaklı, 2 antenli, tüm iletişimlerini bu antenleri ile yapan, matematiksel becerileri olan bir hayvan.
yaptıkları peteğin altıgen oluşunun sebebi ise şöyle açıklanmaktadır;
--spoiler--
Bir alanın maksimum kullanımı için en uygun geometrik şekil altıgendir. Altıgen hücre, en çok miktarda bal depolarken, inşası için en az balmumu gerektiren şekildir.
--spoiler--
Beytepeyi sarmış hayvandır, dışarda ne rahat dolaşıyor, ne yemek yiyebiliyor, ne de çay içebiliyoruz, sikerim doğasını da balını da ekolojisini de. Nefret ettim artık kovanlarına benzin dökecem.
artık güvenmediğim kanatlı uçan böcük. evi temizledim bir kaç saat boyunca. yorgunluktan ölüyorum. şöyle oturayım bir sözlüğe gireyim dedim ve o da ne? iki tane arı yanaşmaya başladı bana. aşıklar sanki. arıları da severim yani, hoş hayvanlar benim için. tamam dedim sevişiyoruz arılarla. etrafımda uçuyorlar, elime koluma, klavyeye konuyorlar falan. birisi geldi elimde dolanmaya başladı napcek acaba len ihihi diye neşeli neşeli seyrederken birden bire bir hareket yapıp elimi acıttı nankör piç. soktu mu sokmadı mı bilmiyorum ama hafif bir acı hissettim. sonra aldım raid i evin her yerine sıktım. herhalde papatya kokulu ıslak mendille elimi sildiğim için gelmişlerdi. inancımı yitirmemeye çalışıyorum.
not: merak etmeyin arkadaşlar* evin her tarafı açık olduğundan raid sadece kaçırdı onları.